5 Oca 2012

5 Ocak 1999 Türkiye’de Bekaret Kontrolünün Yasaklanması


5 Ocak 1999 tarihinde sayın Bakanımız Hasan Denizkurdu imzası ile Adalet Bakanlığımız, genç kızlarımızı intiharlara sürükleyen zoraki bekaret kontrolünü bir genelge ile yasaklıyor. 

Adalet Bakanlığının bu genelgeyi yayınlamasına sebep olan neydi?  Kız yurtlarında zorla bekaret kontrolleri yaptırılıyor, bazı kamu kuruluşlarında evli olmayan kadınlardan bekaret raporları isteniyordu.

Ve bütün bunlara engel olmak için 1999 da çıkartılan genelge diyor ki:

TCK'nın 423'üncü maddesindeki kızlık bozma suçunun takibi de şikayete bağlı olduğu için ancak muayene olacak kişinin rızası halinde bekaret kontrolü
yapılabilecek. İdarenin takdiri ile disiplin cezası amaçlı bekaret testi ve muayene yasaklanırken, ‘Yukarıda belirtilen cürümlerin ispatı dışında idari eylem ve işlemler sebebiyle disiplin cezası vermek amacıyla rıza hilafına, kişilerin ar ve haya duygularını rencide edilebilecek şekilde muayene ettirilmemesi icap etmektedir. Bu konularda gereken dikkat ve özenin gösterilmesi gerekmektedir’ denildi.


Genelgede, TCK'nın re'sen takibi gereken, 414, 415, 416, 417, 418'inci maddelerinde düzenlenen ‘ırza geçme’ suçları ile 435'inci maddedeki ‘Fuhuşa tahrik’in mağdur ve mağdureleri ile şüpheli veya sanıkların durumu ile 419 ve 436'ncı maddelerdeki cürümlerde,‘cinsi münasebet iddiasını kabul etmeyen taraflar’ kapsam dışı tutuldu. Genelgeye göre, bu maddelere giren eylemlerde, ‘Suçun işlendiğinin başka türlü ispatının mümkün olmaması’ halinde, kişilerin istekleri dışında ancak hakim kararıyla, gecikmesi durumunda ise savcının yazılı izniyle ve ‘gerekli ölçüde’ vajinal ve anal muayene yaptırılacak.

Bekaret raporu rezaleti halen devam etmekte ve şimdilerde de ‘acep bekaret raporu veren veya muayene eden doktorlara mı ceza versek de bu işi bir sona erdirsek diye düşünülüyor

Zaten İşin içine ‘kendi rızası’ lafı girdi mi bizim kızlarımız kadınlarımız hemen kendi rızaları ile (!) raporlar alırlar, kendi rızaları ile (!) yasakları delerler....

Biz nasıl enteresan milletiz ki bazı yasalarımıza bakıldığında 1inci dünya ülkelerini medeniyette fersahlarca geride bırakırken, iş uygulamaya geldiğinde medeniyetten fersahlarca uzağa atlayıveriyoruz kadınlarımızın kendi rızaları ile’ si yüzünden. Sırf bu mu..hayır bakın daha nelerimiz var ..
1847 Kız ve erkek çocuklara eşit miras hakkı tanıyan İrade-i Seniye yayımlanıyor  ama aradan geçen 165 yıla rağmen kızlar, kadınlar ‘kendi rızaları ile’ mirastan pay istemiyorlar ve ailelerinin erkeklerine bırakıveriyorlar..

1856 Köle ve cariye alınıp satılması yasaklandı ama aradan geçen 156 yıla rağmen kızlar ‘kendi rızaları ile’ ‘ille de başlık parası, koyun , keçi, arazi vs karşılığında satılmak istiyorlar.. halen devlet eliyle vesikalanarak genelevlerde çalışıyorlar..

1858 Arazi Kanunnamesinde mirasın kız ve erkekler arasında eşit olarak paylaştırılacağı hükmü yer aldı. Böylece kadınlar ilk kez miras yoluyla mülkiyet hakkını kazandı ama aradan geçen 154 yıla rağmen  kızlar – kadınlar  ‘kendi rızaları ile’ biz arazi sahibi falan olmak istemiyoruz ille de erkek kardeşlerimizin olsun deyip devrediveriyorlar haklarını..

1869 Kızların eğitimine ilk kez yasal zorunluluk getiren Maarif-i Umumiye Nizamnamesi yayımlandı ama aradan geçen 143 yıla rağmen  bizim kızlarımız  ‘kendi rızaları ile’ okula asla gitmem deyip gitmiyorlar..

1871 Mecelle'nin (Osmanlı Medeni Kanunu) uygulanması için çıkarılan Hukuk-ı Aile Kararnamesi ile; evlilik sözleşmesinin resmi memur önünde yapılması, evlenme yaşının erkeklerde 18, kadınlarda 17 olması, zorla evlendirmelerin geçersiz sayılması düzenlendi. Ama aradan geçen 141 yıla rağmen halen bizim kızlarımız  kendi rızaları ile’, 14-15 yaşında  zorla  evleniyorlar (erken ergen olma problemleri olduğundan olsa gerek)  imam nikahı da bize yeter, erkek nüfusu azaldı zaten diyorlar,  bazen imama bile gerek  duymuyorlar eğer karşılığında babalara, ağalara şöyle güzel bir başlık veriliyorsa, şanıdır kızın güzelliğinin başlığın büyüklüğü..hiç red eder mi kızlarımız kendi rızaları ile....


1876 Kanun-i Esasi (ilk Anayasa) kabul edilerek temel haklar düzenlendi. Kız ve erkekler için ilköğretim zorunlu hale getirildi. ama aradan geçen 136 yıla rağmen  bizim kızlarımız yine   ‘kendi rızaları ile’ okula asla gitmem deyip gitmiyorlar. 

17 Şubat 1926 Türk Medeni Kanunu'nu kabul edildi. Kanun ile erkeğin çok eşliliği ve tek taraflı boşanmasına ilişkin düzenlemeler kaldırıldı, kadınlara boşanma hakkı, velayet hakkı ve malları üzerinde tasarruf hakkı tanındı. 4 Nisan 1926 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan kanun 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girdi ama aradan geçen 86 yıla rağmen kadınlarımızın ‘kendi rızaları ile’ erkeğin çok eşliliği de, tek taraflı boşanma hakkı da, velayet hakkı da, malları üzerinde tasarruf hakkı da büyük bir kesim erkekte duruyor.

1930 Belediye yasası çıkarıldı. Yasa ile kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanındı. Ama , 20 yıl sonra 1950 de İlk kadın belediye başkanı (Müfide İlhan) Mersin'den seçildi. Bugün kaç tane kadın belediye başkanımız var? Kadınlarımız kendi rızaları ile belediye başkanı olmak istemiyorlar.

5 Aralık 1934 Anayasa değişikliği ile kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı. Ve  ancak 37 yıl sonra  Türkan Akyol ilk kadın bakanımız oluyor,  ve ancak 59 yıl sonra Tansu Çiller ilk (ve bugün itibari ile tek) kadın başbakanımız oluyor . kadınlarımız kendi rızaları ile bu haklarından da faydalanmayı red ediyorlar.

24 Ocak 1989 İçişleri Bakanlığı kaymakamlık sınavlarına kadınların da alınacağını açıkladı. Kadınların başbakan, bakan, milletvekili olma haklarının 1934 yılında verilmesinden tam 55 yıl sonra, İçişleri bakanlığı kadının da kaymakam olabileceğine hükmediyor. Bu gecikme ,ya kaymakamlık daha zor bir meslek ya da İçişleri Bakanlığının kadınların kendi rızaları ile, kaymakam olmayı kabul etmelerini beklemesinden kaynaklanmıştır.

Vali olmak ise hepten gecikmiş. İlk kadın valiyi ancak 1991 yılında görebiliyoruz. 1934 ten 57 yıl sonra..ilk kadın bakanın göreve gelmesinden 20 yıl sonra..büyük ihtimal yine kadınlarımızın kendi rızaları ile ilgili bir sebeple.

29 Kasım 1990 Kadının çalışmasını kocanın iznine bağlayan Medeni Kanun'un 159. maddesi Anayasa Mahkemesi'nce iptal edildi. İptal kararı 2 Temmuz 1992 tarih ve 21272 sayılı Resmi Gazete'de yayımlandı. 1934 yılında başbakan veya bakan veya milletvekili olma hakkı verilen kadın görevini ifa edebilmek için kocasından izin kağıdı getirmek zorunda..bu garip olgu ne zaman ortadan kaldırılmış.. 1934 yılından tam 56 yıl sonra.. Yani kadınlarımız yine ‘kendi rızaları ile ‘ demişler ki ben başbakan bile olsam kocamın izni olmadan adım atmam çünkü benim namusum ondan sorulur. (bu benim favori yasam bilginiz olsun kendi rızamla geri getirmek için uğraşabilirim!)


1990 Tecavüz mağdurunun hayat kadını olması halinde cezanın indirilmesini öngören Türk Ceza Kanunu'nun 438. maddesi Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yürürlükten kaldırıldı ama aradan geçen 22 yıla rağmen halen konu hayat kadını oldu muydu kendi rızaları ile maddesi küt diye kendini gösteriveriyor.

1998 Gelir Vergisi Kanunu'nda yapılan bir değişiklikle aile reisinin beyanname vermesi esası kaldırılarak kadınların kocalarından ayrı olarak beyanname vermesi sağlandı.1858den itibaren tam 140 yıl uğraşıp sonunda kadınların da vergi verebilecek değerde mülk ve gelirleri olabileceği kabul edilebildi ama yine kadınların kendi rızaları ile mülkler ve gelirler kontrolü erkeklerde, borçları kadınlarda kalıverdi..

29 Haziran 1996 Anayasa Mahkemesi Türk Ceza Kanunu'nun erkeğin zinasını suç olarak düzenleyen 441. maddesini anayasanın eşitlik ilkesine aykırılığı gerekçesiyle iptal etti.  Ama yine kadınlarımızın kendi rızaları ile  red ettiklerinden eşitliği zorla ikna edilerek ancak 2 yıl sonra 23 Haziran 1998 Anayasa Mahkemesi kadının zinasını suç olarak düzenleyen Türk Ceza Kanunu'nun 440. maddesini anayasanın eşitlik ilkesine aykırılığı gerekçesiyle iptal etti. Amma yine kadınlarımızın kendi rızaları ile hapiste yatmasalarda namus davasından başları beladan kurtulmuyor.

Nedir  bu bizim kadınlarımızın kendi rızaları yüzünden bu erkeklerimizin çektikleri.. adamcağızlar uğraşıp didiniyor kadınlara haklar veriyorlar, mecliste birbirlerine giriyorlar sırf kadınlar kendileriyle eşit olsun diye.. kadınlar her şeyi kendi rızaları ile  suya atıveriyorlar.. Şimdi bu erkekler delirip de bu kadınları dövmez mi, döve döve öldürmez mi?? Haklı değiller mi söylesenize..bunca yıldır kadına hak vereceğiz diye uğraşmak yerine eşek için uğraşsalardı, eşek bile okumayı söküp haklarına sahip çıkardı..erkeklerle eşit olurdu.. müstehak bu kadınlara ..istediğiniz gibi dövün-sövün kendi rızaları ile her şey mümkündür zaten..






7 yorum:

  1. Yazıyı ironik bir söylemle bağlamşsın. Gerçekten böyle olmasını istemiyorsun. Konunun tuhaflığı yazının içinde apaçık görülüyor zaten. Tuhaf olan kadınların haklarının erkekler tarafından veriliyor olması. Çok bilinen bir sözü hatırlamadan geçmek olmaz. "Hak verilmez alınır". Yine erkekler, verdikleri hakların uygulamasında da söz sahibi olduğundan, verilen hakların hiçbir anlamı kalmıyor. Ne zaman ki kadınlar kendi haklarını kendileri alırlar ve bunun içselleştirirlerse işte o zaman kadınlar üzerindeki eller kalkacaktır. Bunun için mücadele etmek gerekir. Mücadele sonucu alınan haklar, lütfen verilen ve içeriği boş haklardan her zaman daha değerlidir.

    YanıtlaSil
  2. Elbette istemiyorum ama kadınlara çok kızıyorum bazen. Özellikle de aydın dediğimiz kesimine. Bütün mesele kadınların kendi haklarını kullanmayı ve bunları elde etmeyi bilmemeleri.Vazgeçtim geri kalanı ama İstanbul gibi bir yerde son derece aydın görünen ailelerde yetişen kadınlarımızın bile sanki ellerinde ayaklarında görünmez bağlar var. dayak yiyor susuyor neymiş utanıyormuş. cinsel tacize uğruyor susuyor..vs vs..senin demen gibi, sen kendi haklarını savunmazsan, bunun gereğini yapmazsan gökten insin dersen olmuyor işte..gökten inenler işe yaramıyor. sen bilinçli olacaksın sen insan olduğunu kabul edip karşındakine de kabul ettireceksin. sen kendini 2inci sınıf vatandaş haline sokarsan karşındakinin canına minnet ..o yüzden öyle bağladım sevgili hektor..teşekkür ederim desteklediğin için biz hatunları..

    YanıtlaSil
  3. Kadın erkek ayrımı yapmadan, insanca yaşam için gerekli olan her türlü kişisel hak ve özgürlüklerin uygulanmasından yanayım. Eşcinsellik hastalıktır diyen kadın bakandan, kız öğrencisini bekaret kontrolüne gönderen müdire hanımlara kadar çeşitli kadınlar gördük. Kadınlara burada söyleyeceğim söz, dayanışma içinde olmalarıdır. Her yerde, her şeyde, her zaman, her kime karşı olursa olsun dayanışma içinde olmaları. Kendine güvenen ve kendinden emin olan erkeklerin kaybedeceği bir şey yok, bilakis kadınların kazanacağı çok şey var daha.

    YanıtlaSil
  4. aynen tüm sözlerine katılıyorum, katkıların da çok yerinde, teşekkür ediyorum. Zaten en üst kimliğimiz 'insan' olmak. Özgüveni olan bir erkek, kadınları insan olarak kendisiyle eşit görmekten imtina etmeyeceği gibi, kadınların haklarına sahip çıkmasından da korkmaz, korkacak bir şeyi yoktur çünkü.

    YanıtlaSil
  5. Dayatmalarda Kayboluş yazını ve düşüncelerini destekliyorum. Hektor ve senin tüm sözlerinize katılıyorum. Tek ekleyebilceğim kendimce bir kaç kelime, çocukça tek bir cümle: böyle şeylerden dolayı bazen insan olmaktan da, bu ülkeden de utanıyorum.

    YanıtlaSil
  6. hiç de çocukça değil, tam tersine çok büyükçe, aynaya bakabilen bir insanın büyüklüğünce.. bir gün olacak, belki uzun sürecek, ama senin gibi aynaya bakabilenler çoğaldıkça olacak..

    YanıtlaSil
  7. Nasrettin Hoca'nın dediği gibi "Hırsızın hiç mi suçu yok? "demekle birlikte .Bende kadınların haklarını kedilerinin korumalarından yanayım.Bunun içinse bilinçlenme eğitim ekonomik güç vb konuların çok etkisi var.

    YanıtlaSil

Bunlar da ilginizi çekebilir...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...