3 Haz 2013

"Onlar" dediklerin kim ben söyleyeyim mi ?

Hani bazı kadınlar vardır... Çocuklu bir adamla evlenmeye karar verirler...  Onları uyaranlar çıkar... "üvey çocuk bakmak zordur" diye... onlar da düşünür taşınır... ve bundan sonra otururlar nikah masasına... iyi ve kötü günlerde... diyerek...

Kimi kadın gerçekten dener anne sıcaklığıyla sarılmayı üvey çocuklarına.. 

başaramazsa da çok üzülür ve üzüntüsünde de samimidir...   

bazıları; öz annelerin kızdıklarında kullandıkları "senin çocuğun şunu yaptı" lafını bile kullanmaz  yanlış anlaşılmakta korkarak... 

bazıları ise: denedim olmadı der ve uğraşmaktan vaz geçer....ama zarar vermez...

Bazı kadınlar ise;

kocasına karşı kalbinde gerçek bir sevgi duymadığından denese bile çok yüzeysel dener ve de o masallara konu olan "üvey anne" olur....

kocasına cilve yapar, onun ve komşuların gördüğü ortamlarda "annelik" havasında konuşur ama ....

önce,  diğer çocukları koruma ve kollaması mümkün  olan biraz ergen durumdaki çocukları korkutur.. korkmayanları bir türlü bir yerlere kilitler...

sonra da kollarını bacaklarını cimciklediği, aşlarını asgariye indirdiği çocuklar babalarına, komşulara  şikayet etmesin diye onlara bütün annelerin "çocuklarının iyiliği için" böyle yaptıklarını anlatır durur... "ben anneyim benden iyi mi bileceksiniz... ben ölürüm ama sizin için iyi olanı yaparım "der....

Çocuklar küçüktür.. ürkektir... biat etmeleri gerektir...  baş eğerler... 

bazı komşu ablalar -  abiler zamanında kendi üvey anneleri tarafından maşalarla  dövüldükleri ve izlerini halen taşıdıkları için ...küçükleri korumak adına "aman uslu durun kızdırmayın" diye telkin ederler......

ama bir gün çocuklar o kadar gereksiz bir haksızlığa uğrarlar  ki....  ;

kendi babalarının öz oğulları, öz annelerine;

 "onlar da bizim kardeşimiz böylesine bir cezayı hak edecek hiç bir şey yapmadılar,  biz  onları senin istediğin gibi dövemeyiz, içimiz acır "  demezlar... annelrinin gözüne girmek adına... eh biraz da kişilikleri musait olduğundan saldırıverirler   güçlü pazularına destek diye buldukları tüm sopaları da ellerine alarak......

hem  de kendileri vardır 50-100 kişi çocuklar vardır 5-10 tane... vururlar..yakarlar...çocukların oyuncaklarını bile... 


ve diğer kardeşler artık dayanamaz.... "hergün bunu çekmektense ölümden öte köy yok" deyip koşarlar kerdeşlerinin yanına...

O üvey çocukların yardımına,  babaları dahil kimse koşmazken  komşu çocukların hepsi koşarlar....... üvey annenin  çocuklarından bazıları bile yardıma koşarlar.....  büyük dayılar, amcalar, teyzelerden.. bazıları...çocukların hallerini görünce onların yanına giderler "yeter artık" demeye...

ama bazıları "üvey anne ne de olsa büyük insan... yarın öbür gün ihtiyacımız olan bir şeyi alamayız, üstelik  bahçemize de zarar verebilir......ters düşmemek daha iyi" diyerek çocukların dövülmesini görmezden gelip perdelerini kapatırlar..... pencereden bakmazlar..... uzaklara tatile falan giderler....

şimdi bunu niye anlattım???  


Başbakanımızın   da bir üvey evlat olarak büyüdüğü için tüm üvey çocukları  anlayarak onları sevgi ile kucaklayacağı düşünüldü..." yaratılanı severim yaradandan dolayı" diyen bir üvey evlada umut bağlandı.....

Ama  Başbakanımız "Onlar Taksim'e 20 bin kişi çıkardıysa, ben 500 bin kişiyi KıIzılçeşme'ye çıkarırım. Böyle bir imkanımız gücümüz var." diyerek herkesi kucaklamadığını bir kere daha belirtti...

(Ağız alışkanlığı "Başbakanımız" demiştim, ama kendisinin ifadelerine bakarak  "mız" kısmını sildim çünkü bu cümleye göre o hepimizin değil... Kazlıçeşme'ye çıkartabildiklerinin Başbakanı..)

Güç kısmına gelince.... evet çok güçlü çünkü Kazlıçeşme'ye çıkartabildiklerinin yanı sıra ...
"onlar"" diye tabir ettiği bizlerin de güvenliğinden sorumlu olan  polis, asker ve yargının bağlı olduğu...,  medyayı elinde tutan iş adamalarını korkutark susturabilecek ..., mitinglerine katılmayan çalışanları işten çıkarttırabilecek kadar güçlü... çünkü o hükümetin başı .....
Ama o kadar....


"Onlar" dedikleri de.... üvey vatandaşlar... kendisinin kışkırttığı üvey vatandaşlar...  
başkası dökmedi onları sokağa...  Başbakan kendisi döktü....

oysa.....

kendisi üvey anne elinde büyümüş olan bir insanın bir başka üvey anneli çocuğun neler düşünebileceğini en iyi bilmesi gerekendir...

ama bazen intikam hırsı ile körelmiş olan gönüller beyni de böylesine tutsak edebiliyor ki....  intikam almak istediği insanların torunlarına kadar saldırabiliyor ve bugünkü sonuçlara gelinebiliyor... 

ve halen tepkilerin nedenini anlayamıyor.... ya da anlamamazlıktan geliyor...

Anlamamazlıktan geliyorsa... haydi siyaset yapış tarzı bu diye düşüneceğim...

ama ya gerçekten anlamıyorsa????

işte o noktada çok ama çok korkarım.... çünkü.... 

Hitler de müthiş bir hatipti... davasına çok inanmıştı.... Tüm Dünyayı feda edecek kadar da çok Alman ırkını seviyordu... ve o da asla kendisine gelen eleştirilere anlam veremedi çünkü;

Hİtler dönemi, Almanya endüstrisinin en fazla geliştiği dönemdir.... bütün otobanlar onunla yapıldı... bütün Almanlar iş sahibi oldu.... Volswagen onunla ortaya çıktı halkın rahatlıkla alıp kullanabileceği arabası olsun diye...  Almanya!da teknoloji ve bilim tavan yaptı... Amerika ve Rusya yıllarca Alman bilim insanlarını ülkelerine götürüp faydalanmak için birbirleriyle yarıştılar...

deneylerde Alman olmayan Alman vatandaşları kullanıldı o ayrı bir şey... sevdiği ve üstün hale getirmek istediği Alman ırkıydı... onlara faydalı olmuştu gerisinin ne önemi olabilirdi ki???

Hitler'in hayatını adam gibi okuduğunuzda bir insanın kendi ırkına adanmışlığını görüyorsunuz....

Ama 2 dünya savaşına sepeb oldu...

işte o yüzden korkarım.... ne yaptığının farkında olmayan ve gelen eleştirileri algılayamayanların elnde böylesi büyük yetkilerin olmasından.... en çok da Kazlıçeşme'ye çağrıldıklarında koşacak olan kitleler için.....

çünkü bir gün bütün bu olanlardan en fazla zararı gören onların çocukları olabilir...

o yüzden ben "onlar" denilen üvey evlat olmayı asırlarca çocuklarıma vicdan borcu yüklemeye tercih ederim....

haklıdır benim de ideolojim var... herkesin var...

ben;  tüm farklılıklara rağmen, huzurlu ve güvenli demokratik bir ülkede yaşamak istiyorum...

basının korkmadığı... iş adamlarının, öğrencinin, işçinin, anaların-babaların korkmadığı... milletvekillerinin oğullarının polislere  hakaret edemediği.. polisin gerçek suçluları etiketlerinin ne olduğuna bakmadan yakaladığı... mahkemelerin yasaları yorumlarken adil vicdanları ile karar aldığı,  nesillerin çalışmalarıyla elde edilemeyecek varlıklara  2 yetkiliyi tanıdığı için  2 ayda sahip olunamadığı, devletin halkın hizmetinde olduğu, insanların birbirlerinin özgürlüklerine ve hayatlarına saygılı oldukları bir ülke istiyorum.... bunları sağlayan yöneticiler öz  olmuş... üvey olmuş...hiç fark etmez...  

benim taraftarı olduğum bir partinin hükümeti yönetmesini istemek,  daha iyi oynayan bir futbol takımı taraftarı olmayı arzulamak gibi bir teferruat olur...  (belki partiler de gelişir rahat yüzü görünce ve  ben de bir parti taraftarı olabilirim...) 

işte benim ideolojim bu... haktan yana halkın hizmetinde demokratik yöneticiler tarafından yönetilen sosyal  ve demokratik bir ülkenin vatandaşı olarak yaşamak....









7 yorum:

  1. kalemine sağlık...

    YanıtlaSil
  2. "Haktan yana halkın hizmetinde" iyi bir yönetime hepimizin gereksinimi var. Adil bir yönetim hiç bir zaman olmaz, fakat adil bir yönetişim kültürünü geliştirmemiz gerekir. İktidar olan halkıyla yönetişim iletişimini kurarsa yönetiminde adill davranır. Ben yetkiyi aldım. Mazbata elimde isterdiğimi yaparım düşüncesi bu zamana kadar gelen bütün iktidarlarda görülmüştür. Yönetişim kavram olarak hayata geçirilirse işte o zaman demokrasiden söz edilir. (Sürçi lisan ettiysem affola)

    YanıtlaSil
  3. sürçü lisan etmediniz gerçeği söylediniz bence... keşke böyle birisi başımızda olsa da ben hepiniz Başbakanıyım dese biz de Başbakanımız derken saygı duysak güvensek...

    YanıtlaSil
  4. Hala 12 eylül anayasası. Bir taraftan kavram kargaşası. Piramitleri bilirsiniz; bin yıllardır aykata. Tabanı geniş, ytükseldikçe doruğa ulaşıyorsun. Piramit devrilir mi, devrilmez. Düşünce paradigmaları da sağlam olmalı. Tabanı halklar, zirvesi halk meclislerinin kademe kademe demokratik sistemin uygulanarak seçilen yöneticiler de tepede olmalı. Tabana verdiği sözü başı üstünde tutmalı. Sadece milli değerler değil, insani değerler daha kapsayıcı olmalı. İnsan insanca yaşama onurunu ayaklar altında ezdirmemeli. Yöneten ve yönetilenler insanlık mefkuresinde buluşmalı..

    Bize düşan sağlıklı düşünmek, sağduyulu hareket etmek, ne kadar virüslü parazitler varsa onlara yaşam hakkı tanımamak, birlik ve beraberliğimizi bütün farklılıklarımıza rağmen daha da güçlendirmektir.

    Geleceğe ait sorumluluğumuzu bilgiyle ve bilinçle yerine getirmek; şuur içinde yaşamayı ve yaşatmayı bir ideal olarak yüreğimizde taşımaktır. Umarız her olaydan bir hayır çıkar.

    YanıtlaSil
  5. Kesinlikle... ben de diliyorum hayırlısı olsun... ve şu andaki demokratik ve sağduyulu tavırdan çıkılmasın ki haklı olan haksız duruma düşmesin

    YanıtlaSil
  6. Huzurlu ve güvenli demokratik bir ülkede yaşamak istiyoruz!

    YanıtlaSil

Bunlar da ilginizi çekebilir...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...