27 Oca 2012

27 Ocak 1926 da vazgeçilmez kutumuzun ilk demosu yapılmış..


İskoçya’nın Helensburgh kentinde fazla meraklı çocuk dünyaya geliyor. Daha 12 yaşındayken gidiyor evinin arka bahçesindeki jeneratörden elde edilen elektrikle eski köye yeni adet getirip evini aydınlatıyor..yetmiyor evinde bir telefon santrali kurup dışarıdaki arkadaşlarıyla haberleşiyor.. elektrikle ilgili akla gelebilecek her şeyi didikliyor  ama yetmiyor bir türlü.. sonunda 1926 yılında yani 38 yaşındayken elektromanyetik televizyon sistemini keşfediyor.
John Logie Baird adındaki bu meraklı çocuk kim bilir nasıl sevinmişti yeni bir şeyler keşfetti diye.. İlk  halk demosunu nasıl yapmış..nasıl geliştirmiş gibi detayları oldukça enteresan. www.bairdtelevision.com sitesi bütün bu bilgileri çok güzel derleyip toparlamış.. tavsiye ederim bir göz atmanızı.. ama  büyük bir eksikleri var ..benim televizyonun kullanımıyla ilgili yorumlarıma hiç yer vermemişler.. ben de onlara nispet bugün burada yorumlarımı kaleme almaya karar verdim..

Sözlerimin hiç birisinin,  John Logie Baird ve tüm diğer kaşif ve mucitlerimizi hedef almadığını en başından belirterek altını da kalın bir çizgiyle çiziyorum. Onlar doğuştan meraklı çocuklardı. Onların keşif ve icatlarının temelinde kötü niyet aramak aklıma bile gelmez.. Ancak bu meraklı çocukların keşif ve icatlarını daha sonra kullanan insanların kullanım biçimlerine söylenebilecek çok söz var..dinamit örneğinde olduğu gibi.. faydalı kullanımlarının yanı sıra vahşet yaratmakta da kullanılması gibi..

Televizyon olayını ise dinamitten daha tehlikeli görüyorum, çünkü birisinin gidip dinamit alması hiç de düşünüldüğü kadar kolay değildir.. uyuşturucu almak bile daha kolay…dinamitle bir suç işlemene gerek bile yok..dinamit almış demek ki suç işleyecek diye cezanı keserler..


Televizyon ise özgürce satılıyor..yayınlar bedava..bilmem kaç tane kanal var..uydu yayınlarıyla bütün dünyadaki istediğin yayını seyredebiliyorsun.. istediğin zaman zap yapıyorsun..istediğin zaman on/off yapıyorsun.. salona bir tane, yatak odasına bir tane, mutfakta bir ufak tane..çocuk odalarına ayrı ayrı..banyoda da bir mikro tipi.. hatta artık desk-top, lap-top derken tablet bilgisayarlarda, cep telefonlarında  bile televizyonu rahatlıkla seyrediyorsun…
Kısacası televizyon yayınlarının ulaşmadığı bir yer yok.. tek fark bazı yerlerde daha fazla kanal var..bazı yerlerde daha az kanal var..ama hepsi bir diğer yerin televizyon yayın kanallarına istediğinde ulaşabilir..
Yayınlarda, insanların ihtiyaç ve zevklerine cevap verecek her türlü program olması da doğal..
Ülkemiz ulusal televizyonlarında hangi tip programlar var diye düşündüğümde de aynı sonuç.. insanların ihtiyaç ve zevklerine cevap verecek yayınlar..

Haber programları… ülkemizde televizyon aslında çok yeni.. ilk başlangıçta radyo haberlerinin görüntülü sunumu gibiydi..  Güncel olaylar derlenir toparlanır verilirdi.. haber saatleri meraklıları haberleri dinlerdi.. şimdi haberlerimiz ‘azzz sonraaa’ larla dolu bir magazin programı formatında sunuluyor.. gazetelerin üçüncü sayfa haberleri olarak adlandırdığımız haberler ve magazin haberciliği ön plana çıkmış durumda… en ciddi haberler bile magazin haberciliği tadında… şehit haberleri bile tamamen magazin haberi gibi bir sunumla veriliyor.. haberlerin öncesine, sonrasına veya aralarda bir yerlere biraz da şaklabanlıklar serpiştiriliyor.. internette bu gün en çok tıklanan, kendi kuyruğunu yakalamaya çalışan kedi videosuymuş, haydin hep beraber seyredelim şu sevimli yaramazı ....
Rating veya zaman doldurma kaygıları ile bu tip videoları haber programlarında seyredebiliyorken.. bir yerlerde, birkaç gencimiz, yarışmalarda (resim, matematik, spor, münazara…vs) başarı ödülleri alıyor ama.. haberlerin haberi yok.. dünyanın bilmem neresinde bale sanatçılarımız gösteri yapıyor  veya opera sanatçılarımız davet edilerek sahne alıyorlar ama haberlerin haberi yok.. ama popüler olan bir kişi 'nişanlanıyor mu acaba?' diye oluşan şüpheden, haberlerimizin anında haberi oluyor.. kapanışta da mutlaka haberlerden sonra başlayacak olan dizi hararetle tavsiye ediliyor.. bazen sözlü tavsiye yetmiyor fragmanlar bile sunuluyor..

Magazin haberleri programlarımız ise…büyük kısmını haberlerde özet olarak seyrettiğimiz,  popüler insanlarımızın hayatları ile ilgili olarak, iç çamaşırlarına kadar bizleri bilgilendirerek kültürümüzü yükseltmeyi hedeflemiş. Bunlar çok önemli programlar olduğundan, her bir kanalımızda, birkaç ayrı program olarak yayınlanmaları gerekmektedir. Bunların ‘azzz sonraaaa’ ları müthiş bir heyecan verir.. kimdir bu flu çekim ünlümüz acaba diye ekrana kilitlenir kalırız….falanca ünlümüz ise filanca dizi yıldızımız ile yemek yerken basılmış..’FLAŞşşşşşş haber’  filanca ünlü mankenimiz arabaya binerken firikik vermiş ‘GÖZLERİNİZE  İNANAMAYACAKSINIZ…AZZZZZZZZZ SONRAAAAAAAAAAA’
Ratingler mi.. tavanda kardeşim tavanda.. nasıl olmasın.. hayatımız magazin.. biz meraklı bir milletiz.. ünlülerimize de sahip çıkmayı severiz.. kanımızda var.. ille de bilmeliyiz her tanıdığımızın her şeyini.. dedikodu malzemeleri ile besleniriz biz..

O kadar severiz ki.. magazin haber programlarını izlemek de bize yetmez.. bir de kendimizin de meşhur olabileceği, bizden olanların da hayatlarının birden değişip ünlüler kervanına katıldığı programlar gerekir.. aslında ben daha çok yakışırdım demek için.. iştah artırmak için.. konuşacak malzeme için.. nasıl programlar bunlar.. gelinler-kaynanalar, evlendirme programları.. biri beni gözetliyorlar, var mısın yok musunlar..  Bu programların  stüdyo seyircileri bile ünlü oldu.. Rating patlamalarından da kulaklar sağır oldu…

Bilgi yarışmaları… birkaç tanesi bütün kanallara yetiyor da artıyor... Para ödülü büyük tutularak rating yapmaya çalışıyorlar ama azınlıkların ratingi de pek kimsenin umuru değil.. ama işte olması da gerekiyor diyerek araya az biraz serpmişler midir nedir…
Ciddiyetin uğradığı tüm programlar geç saatlerde ve hafta içinde yayında olabiliyor ratingleri olsa bile çünkü ezici çoğunluk ilgilenmiyor.. ilgilenen kesimin de büyük kısmı sabah işe gitme kaygısıyla pek azını sonuna kadar izliyor..

Okan Bayülgen’in maskaralık yaptığı programlara bayılırız ama ciddiyetini takındıklarında raytingleri pat düşürüveriririz..

Prime Time denilen o haberler sonrası zaman diliminde ise, neredeyse kanlı hale gelen, bir dizi film savaşı almış başını gidiyor.. yayına biri giriyor.. tutmadı kaldır yenisini koy…zihniyeti ile sokağa atılan milyarlar ve emekler aslında kaç kişinin kanı bunu çok merak ediyorum.. Ama raytingleri yüksek mi..? Birkaç sezon devam.. artık senaristler bile unutmaya başlıyor baştan ne yazdıklarını da tekrar tekrar aynı konuları işleyerek komik olmaya başlıyorlar… ama biz seyrediyoruz.. kanımızda  ’fan’lık var…  Küçük Amerika olduğumuzun ispatı olarak da bir anda ünlenen ve zenginleyen bir kast yaratıveriyoruz..  Öyle ki..yıllarca sinemaya, tiyatroya emek vermiş ama varlıklarını bile geniş kitleler duyuramamış çok önemli sanatçılarımızı bile bu diziler meşhur etti. Geç gelen ün ve para.. onlar fazlasını hak ediyorlar ve bu fırsat bence onlara için iyi oldu.. ama acı olan bu diziler sayesinde bir anda ünlenip sönen gençlerimizin travmaları.. Yakın zamanda vefat etmiş olduğu için özellikle Mesut  Engin’i örnek vermek istiyorum..  Yeşilçam dönemiydi ama benzeri bir hayatı oldu ve sonu da vicdan yarasıydı.. Meşhur bir kaynanamız vardı bir ara onun da oğlu hatırlarda mıdır acaba? Ben annesinin de oğlunun da isimlerini hatırlamıyorum.. hikayelerinden geriye bir cadaloz kaynana rolünde gaza getirilen  zor durumda bir anne ile genç yaşta kayıp giden oğlu kaldı aklımda.. ama aslında büyük bir trajedi yaşanıyordu gözlerimizin önünde bize sunulan eğlence programında.

Tüm bu örneklere rağmen toplum olarak öyle bir noktaya geldik ki, sanatçı olmak veya bir konuda uzman olmak falan karın doyurmuyor.. Ünlü olmak gerek… bunu da çok güzel öğreniyoruz televizyon ünlüleri sayesinde..

Sanat, Kültür,Bilim programları mı? Onlar ne?.. TRT ayıp olmasın devlet televizyonuyum diye arada bir  şeyler yapıyor gibi.. fazla bile…özel televizyon olsaydı o da olmazdı çünkü reklam almıyor.. niye reklam almıyor?.. çoğunluk izlemiyor?
Çoğunluk izlesin diye sürekli olarak program kalitelerinin düşürülüp de, her şeyin magazin özlü hale sokulması da, benim gururuma dokunuyor.. biz bu kadar  boş bir milletmiyiz yoksa bizim millet olarak seviyemiz mi düşürülmek isteniyor?

Çoğunluk insanımız çevresinde her türlü sosyal ve kültürel etkinlik olsa bile bunları takip edemeyecek kadar fakir.. diğer bir çoğunluk insanımızın çevresindeki sosyal ve kültürel etkinlikler son derece sınırlı.. yakınına tiyatro uğramamış köylerimiz var halen..
Ama televizyon her yerde ve ezici bir çoğunluğun tek eğlencesi, tek arkadaşı, tek sosyal hayatı .. televizyon sayesinde halkın bilinci de, sosyal yaşamı da, daha yukarı çekilebilecekken neden bu kadar yerlere düşürülür çok merak ediyorum..

Eğlence adına insanların dramlarının satılmasına, özellerinin deşifre edilmesine.. insanların acıları ve yoklukları kullanılarak eğlence programlarının yapılmasına  katlanamıyorum..
Hep aklıma Jane Fonda’nın baş rolünü oynadığı Atları da Vururlar  filmi geliyor.. televizyonların olmadığı dönemde  ve ekonomik buhranın en tepe noktasındayken dikkatleri başka gündemlere çekmek amacıyla bir dans yarışması düzenlenir. Ödül büyüktür ama  şartları zordur. Dans eden çiftler neredeyse hiç mola vermeyecekler ve en son ayakta kalıp dans eden çift ödülü kazanacak. Son çift kalana kadar haftalar geçer.. O ödül uğruna yaşadıkları trajedileri çok güzel anlatan bir film idi.. ve sonunda Jane Fonda artık dayanamaz noktaya gelir... partnerinden kendisini öldürmesini ister .. ‘atları da vururlardı. Öyle değil mi?’

Toplumu her şekilde biçimlendirmekte en önemli unsurlardan birisi olan televizyon neden böyle bir formatlamayı hedef etmiş acaba? Eğer bilinçli olarak hedeflemediyse..hepten vay halimize..hedefleri olmayan, ne yaptığını, nelere yol açabileceğinin bilincinde olmayan programcılar ve yöneticiler..tehlike daha büyük demektir.. 

John Logie Baird televizyonun bir gün toplumlara format atabileceğini hiç hayal etmiş miydi?




3 yorum:

  1. senden yine belgesel niteliğinde bir yazı! harikasın bence!

    2.kez geliyorum, ilk okuduğumda fırsat bulamadım yorum yapacak...
    tv öyle bir şey ki hem iyi var hem de keşke olmasaydı.(son dönemlerde böle hisseder oldum)

    ama asıl yoruum ve alkışlarım yaratıcısına! böyle insanların yetenek, cesaret ve zekasına hayran kalıyorum!

    YanıtlaSil
  2. Şimdi burada söyle(ye)meyeceğim ticari televizyonların, başında büyük -enkırmenleri-! olan haber programları iğrençlikden izlenecek durumda değil. Bozuk Türkçeler, (kendilerininki de bozuk) yanlış vurgulanan sözcükler, basit kurgu oyunları, insana saygısızca yapılan sunuş biçimi vs. vs. almış başını gidiyor. Onlardan kültür, sanat, eğitim ve öğretici programlar beklemek bir yana, sunumlarını biraz daha saygılı yapsalar razı olacağım. Atları da vururlar filmini izledim. Küçük Amerika'yız demişti bir bilenimiz. Ayak izinden gittiğimiz Amerika'nın o günkü halinden daha beter olduk kapitalizm de. Az gelişmiş ülkenin kapitalizmi insanı daha çok sömürüyor. Gelişmiş olanı hiç olmazsa sarı sendikalar gibi sömürüden birazcık da insanına dağıtarak rahatlatıyor. Artık sadece emeğimiz değil, duygularımız, arzularımız, tutkularımız sömürülüyor.

    YanıtlaSil
  3. sevgili nini ve hektor..yorumlarınıza tesekkurler..
    hektor atları da vururlar filmini yıllar önce seyretmiştim ondan sonra da bir kaç kez seyrettim..anlayana mesajları yüklü..anlamayana davul zurna az.. kapitalizm konusunda da çok haklısın..

    YanıtlaSil

Bunlar da ilginizi çekebilir...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...