29 Oca 2014

bilinmeyen bir ülkenin adı bilinmedik sorunları... çok bir tanıdık...


 

Türkiye İnsan Hakları Kurumu; 23.2.2011 tarihli 6167 Sayılı Kanun'la onaylanması uygun bulunan, 15.6.2011 tarihli 2011/1962 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile onaylanan “İşkenceye ve Diğer Zalimane, Gayriinsanî veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ne Ek İhtiyari Protokol”de öngörülen görevleri  yerine getirmek ve yetkileri kullanmak üzere Ulusal Önleme Mekanizması olarak belirlendi.

hayırlı uğurlu olsun....çok iyi... çok güzel.... ama, bu ülkede, üstlendikleri sorumluluk çok ama çok ağır... çok zor bir iş...  çok yorucu bir iş....  dilerim, bu görevde yer alacak olan  yılmadan çalışmaya hazır, sorumluluklarının bilincinde olan kişiler bu mekanizmayı işleterek bu ülkenin bazı kavramların "evrensel doğrular" bazında algılanmasına ve  içselleştirmesine katkıda bulunurlar...

eğer hayata geçirilmiyorsa... eğer uygulayıcılar içselleştirmemişse... toplum içselleştirememiş ise... toplumsal barışı ve huzuru sağlamak adına ortak değerlerin oluşturulması ve korunması için oluşturulan anayasalar... yasalar.. kurallar.. yönetmelikler... kurumlar...hepsi birer hikaye ...

ortak değerler etrafında uzlaşmamış ve bu uzlaşmayı benimsememiş bir ülkede her topluluk kendi değerlerini dayatmaya çalışmayacak mı?

gücün her el değiştirmesinde eski değerler yenileriyle değiştirilmeye çalışılmayacak mı???

bu ülkede insanlar "vatandaş" olmayı bile içselleştirememiş iken Ceza Hukuku ilkelerine göre kanunu bilmemek mazeret sayılmıyor...

öte yandan...

TCK m. 94 işkenceyi şöyle tanımlıyor;
bir kamu görevlisi tarafından bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak hareketlerin yapılması” işkencedir (m. 94/1).

Peki bu muamelelerin tanımı var mı? somut kıstasları var mı???   YOKKKK....

Gelelim m.96 daki Eziyet konusuna:

Bu hükümle, kişilere aşırı sıkıntı, güçlük, cefa, zahmet vermeye yönelik eziyet fiilleri yaptırım altına alınmıştır. Maddenin gerekçesinde bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışlarda bulunulması eziyet olarak nitelendirilmiştir.

Eziyet suçu herkes tarafından işlenebilen bir suçtur. Failde memurluk sıfatı aranmamıştır. Herkes bu suçun mağduru olabilir. Ancak bu fiillerin, çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı veya üstsoy veya altsoya, babalık veya analığa ya da eşe karşı  işlenmesi halinde, fail hakkında daha fazla cezaya hükmedilmesi öngörülmüştür (m. 96/2).   


Peki bu muamelelerin tanımı var mı? somut kıstasları var mı???   YOKKKK....

Eeee????!

kimisi aynı olgu için  "suç" derken bir diğeri "suç değil" diyebiliyor yani.....

küçük çocuklara tecavüz eden koca koca adamların  "... kendi rızası ile....." gibi gerekçelerle aklandıkları davalarda olduğu gibi... "kocandır döver de sever de deyip şikayetçi kadını evine geri gönderen karakol polisleri gerçeğinde olduğu gibi.. "namus cinayeti" işleyenlerin aileleri tarafından kahraman ilan edilmeleri gibi... gibi...gibi....

kime göre??? hangi kültürel algıya göre??? hangi değerlere göre???  hangi hedeflere göre???

Jose Saramago'nun çok sevdiğim iki kitabı vardır... birisi Körlük diğeri Görmek.... okumadıysanız okumanızı tavsiye ederim... ama önce Körlük ile başlayın... derim...

Saramago'nun bilinmeyen ülkesinin bilinmeyen başkentinin adı bilinmedik vatandaşlarının kör oluşu gibi kör olduk da...görmeye başlaması gibi biz ne zaman gerçekten baktığımızı görmeye başlayacağız???

ne zaman vatandaşlık haklarımıza sahip çıkacak, ne zaman görevlerimizi yapmaya başlayacağız???

ne zaman hepimizin güvencesi ve huzuru için lazım olan ortak değerleri oluşturmayı ve içselleştirmeyi kişisel çıkarlarımızın ve kişisel hırslarımızın üzerinde görmeye başlayacağız????




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bunlar da ilginizi çekebilir...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...