Bir yaşam boyunca… kısa veya uzun…. Öyle anlar olur ki… kaçmak…gitmek…uzaklaşmak… geçmişi gömmek… ister insan evladı…. Pek de azımsanamayacak kereler… kimi kereler yaparsın…kimi kereler yapamazsın… çoğunlukla eski tas-eski hamam misali yaşamaya devam edilir… küllenir o duygular yeni ateşlere dek….
Ama bir gün öyle bir
uyanırsın ki… Veda etmek zorunludur artık….. unutmak, vaz geçmek gibi bir seçeneğin yoktur….
Ama o zaman da gitmek değil kalmak istersin….
İçinden bir ses haykırmaya
başlar avaz…. avaz…. isyan dolu…. “ama benim daha hayallerim vardı… onları
gerçekleştiremedim ki daha… kendimi yaşayamadım ki daha….” Taş duvarların bile haykırışlarını duyduğunu gözlerinin
yaşardığını hissedersin… ama karar verilmiştir bir kez… değişmez… çaresiz
kabullenmeye çabalarsın…
Şöyle bir bakarsın hatırlayabildiğin
en eski anılarından en yensine kadar….. yaşarken hiç farkında olmadığın
detaylar yakalar seni…. Kimi buruk bir gülümseyiş yerleştirir yüzüne… kimi bir
damla yaş yuvarlar gözlerinden yanaklarına…
birden farkına varırsın “aslında ne çok sevdiğini yaşamayı” ama
bilirsin artık çok geç kalındığını “yaşamın sunduklarının değerini
anlamaya”….
Son anların olduğunu bilmek…
belki sadece 5 ay… belki 5 hafta… belki 5 gün…. Belki 5 dakika… belki 5 saniye…
bile olsa… “elveda” demek için hazırlanmaya vaktin var… son bir şans hediye
edilmiş…. Bunu kullanabildiğin kadar güzel kullan…. Diye düşünmeye başladığın
anda anlarsın ki ;
aslında tüm yaşamın boyu
aldığın her nefes “son şans” idi… her
nefesin ardından bir arabanın çarpmasıyla… bir lokmanın boğazına takılmasıyla…
bir merdivende ayağının kaymasıyla…. sonsuz yolculuğa çıkılabilirdi…
ve büyük bir pişmanlık
kaplar ruhunu; sonsuza kadar yaşayabilecekmiş gibi ötelediklerin gelir aklına… kırıp
döktüğün sevdiklerin gelir aklına… bencilliklerin gelir aklına…. Günahlarının muhasebesini yapmaya başlarsın…. sorarsın
kendine “kısa süreli acılara bile katlanamayan ben nasıl yaşarım o sonsuz
cehennem ateşinde?” diye.. ardından başlarsın sevapların olmuş mudur diye düşünmeye… cennete
gitmeye yeterli midir?... diye düşünerek… bir korku kaplar içini…. Yüreğin titrer…
geride güzel bir şeyler bırakmak için çırpınırsın bu son şansında… dua edersin “5
ay olsun” diye….
Eğer biliyorsa çevrendekiler….
Gerçekten seni seven veya sevmeyen…. Hepsi “çok iyi davranır” sana… sayılı
günlerin olduğu için…. seni bir daha göremeyecekleri için veya artık bir daha sana sarılamayacakları için
veya artık sen onlara rakip olmayacağın için veya artık sen onların canını acıtamayacağın için… veya
şu… veya bu…. Ama istisnasız hepsi artık senin iyi insan olmana izin verirler..
...en taş kalpli bildiğin bile… hiçbir şey yapamazsa senin yolundan çekilir ve
izin verir “iyi bir şeyler yapmana”….
“Keşke…” dersin… keşke daha
öncesinde ben de, onlar da bu kadar iyi olsaydık… birbirimize “iyi insan olma”
fırsatı verseydik….. ama geri dönüşü yoktur…. Sadece “veda zamanı” olduğu için melek kesilen
insanları izleyerek, onlara vicdanlarını
sorgulatarak bu son şansı harcamak ne kazandırabilir?” diye düşünmeye başlarsın….
Vaz geçersin veda etmekten önüne gelene…
Sevdiklerinin gözlerinin
içine bakarsın … gözlerinin derinliklerinde ruhlarına erişebilecek gibi….
sadece öğretilmişliklerin yansımalarını görürsün…. sonsuza kadar yaşayacakmış gibi…. daha birkaç gün
öncesinde senin de baktığın gibi baktıklarını…. Onları uyarmayı denersin…. Bakışlarından fırlar
ruhlarındaki panik duygusu… sensizlik düşüncesi
ürkütür onları…. Ama hiç düşünmezler kendi
yaşamlarının saatlerinin de sayılı olduğunu… belki de seninkinden önce, aniden, saatlerinin
durabileceğini…
Sonra aynadaki görüntüne
bakarsın…. “canlı” olduğunu görmek istersin…. Saatlerce kendini seyredersin…. Yakın
bir zamanda kendine böyle bakamayacağını bilerek…Büyüdüğünü anlamak için sana yaptırdıkları
gibi elini burnuna dokundurursun… “Elimi burnuma dokundurabiliyorum” diye
düşünürsün… “elimi burnumda hissediyorum” diye düşünürsün…. Gözlerinde yaşamı ararsın…. Anılarındaki
görüntülerinle karşılaştırırsın…. Karar vermeye çalışırsın…. Kimlere nasıl veda etmeli… ne zaman veda
etmeli diye….
Albümlerde yolculuklara
çıkarsın…. Senden önce “elveda” diyenlere takılır gözlerin hep…. Onların ardından
yaşanmış anılar gelir bir bir gözlerinin önüne…. Yine düşünürsün… kimlere nasıl
veda etmeli? ne zaman veda etmeli diye….
Bilirsin zaman çok daralıyor…
halen veda etmedin… vedalaşmayı geciktirmekle belki de son şansını yanlış
kullanıyorsun… belki bu şans senin için
sunulmadı… belki bir sevdiğin için… belki de bir düşmanın için şans olarak
sunuldu???? Sen sustukça o kişinin şansını elinden alıyorsun…. Ama ya şans
değil de senin son sınavınsa….??? Başkalarının
üzülmesine meydan vermeden kendi başına taşıman, kendi pişmanlıklarınla
yüzleşmen için ise???
Sokaklara atarsın kendini düşüncelerinden kaçmak için…. Amaçsız bir deli gibi dolaşırsın yorulana
kadar… tükenene kadar… bir adım daha atamayacak hale gelene kadar…. Çökersin
ilk bulduğun uygun yere….ağlamak istersin…. Neye ağladığını bile bilmeden….belki geçmiş pişmanlıklara… belki umut kuşunun
ölmesine… belki bilinmeyenden
korktuğundan… “uluorta ağlayan birisine” bakar her gelip geçen de… her oturan
da…. gözlerde merak… gözlerde endişe… gözlerde acıma…. Bir ikisi yanaşır merakla karışık yardım etme arzusuyla…
başını sallarsın iki yana kurulamaya çalışırsın gözlerini… durmayınca yaşlar... uzaklaşırsın yalnız olabileceğin bir yeri bulmak
umuduyla…
Toparlamaya çabalarsın
kendini… becerirsin bir maskeyi yüzüne geçirmeyi…. Önceleri uzun süre dayanır masken yüzünde…. Ama
zaman azaldıkça maskeler oturmaz olur yüzüne…. Yalnızlıklara kaçarsın… daha
fazla zaman ve enerji harcarsın yüzüne bir maske oturtmak ve yüzünde tutmak
için…. Halen bilemeden kiminle nasıl vedalaşmalı…. Fırsat kollarsın ama fırsat
olduğunda da yapamazsın….
En sevdiklerin suçlamaya
başlar seni… kırılırlar sana… eskisi gibi olmadığın için… onlardan uzaklaştığın
için…. Onların beklentilerine cevap
vermediğin için…..
Daha çok kaçarsın yalnızlıklarına….
“ahhh bir bilsen…bir bilsen…. ” der durursun kimi zaman öfkelerinle… kimi zaman
gözyaşlarınla ağırlaşmış fısıltılarınla…. Ama yine de dilin varmaz yüksek sesle
haykırmaya… yüreğin el vermez en
sevmediklerine bile söylemeye… sevdiklerini üzmeye….. bir süre sonra
uzaklaşırlar senden…. Kalbin acır ama beynin buruk buruk gülümser… en
sevdiklerinin, sana en muhtaç olduklarını düşündüklerinin sensiz de
yaşayabildiklerini gördükçe….
Düşünceler savaşır düşünmekten
yorgun gri hücrelerinde…“sevdiklerinin sensiz de gayet güzel yaşayabildiklerini
görerek gitmek” seni rahatlatmak için verilmiş bir ödül müdür ? yoksa “bu kadar çabuk terk edilebilecek kadar
değersiz bir insansın” diye o bilinmeyende karşılaşacaklarının bir uyarısı
mıdır? Yoksa “gördüğün gibi sevdiklerine bakan, onları koruyup gözeten sen
değilsin…. Tanrıcılık oynayarak kendini kandırma… boşuna da ne üz ne de üzül …”
mesajı mıdır? Yoksa senin gerçeklerini bilmeden seni yargılayarak senden
uzaklaşan veya seni suçlayanlar için bir sınav mıdır…? Yoksa hepsi birden
mi????
Düşünürsün… düşünürsün…. her
nefesinde…ama cevaplarını hiç bulamazsın… olası cevaplar birinden diğerine dans
eder durur gri hücrelerinde... Ruhun ise boğulur düşüncelerinden, uyarmaya
çalışır seni kısık kısık “düşünerek
kaybediyorsun son şansını da… yaşamın keyfini çıkartmıyorsun yine”…. Ama kulaklarını
tıkarsın… tıpkı geçmişte diğer
insanların gözünde muteber olmak için çabalarken tıkadığın gibi…. aynen sana
öğretilmiş olduğu gibi… bilemezsin ki başka türlüsünü…
Bir sabah uyandığında her şey
çok nettir…artık bilirsin… bilirsin ama istesen de başka bir şans yoktur artık….Yaşamın
tadını hissedebileceğin bedeninin sadece hapishane olmuş… ruhun da artık bir an
önce uzaklaşmak istiyor o hapishaneden… Artık
“veda zamanı” olduğunu tüm evren biliyor…. sen bilemesen de kime ne zaman ve nasıl
veda etmeli….
Can çekişen umut kuşunun fısıltısını
beklerken, helal ediverirsin tüm haklarını, kavrayarak anlamsızlığını mezara
böyle bir yükle gitmenin…. doğa ile
bütünleşecek her zerrenin sevgi saçması, bağışlanmak, unutulana kadar sevgiyle
anılmak son umudun olur…. veda edemeden gitme
korkusuyla tüm insanlara… iyisiyle -kötüsüyle yaşamını paylaştığın tüm
insanlara…. hep söylemekten sakındığın o kelime çıkar dudaklarından;
“ELVEDA”
Bu dizi izlerken okuyabileceğim bir yazı değil, bu okuyup okuyup sindirmen, beğenmen, paylaşman, katılman gereken bir yazı..Tekrar tekrar okunası..Bu elveda belkide bir merhaba..
YanıtlaSilher "elveda" ardında yepyeni bir "merhaba" taşımaz mı?
Silsorular,sorular...
YanıtlaSilsen gitme ama buralardan :)
o kadar çok cevapsız sor var ki...
Sildahalık buralardayim...:))
anlamadım.
YanıtlaSilbloglardan mı gitmek istiyorsun yoksa hayatında başka şeylere mi veda ediyorsun.
yazıyı okudum, birşeylere üzüldüğün ya da seni üzdükleri belli.
yoksa, blog ve bbm'ye ayırdığın zaman yüzünden mi üzüldün ya da üzdüler.
bbm ile ilgili çok hayalin heyecanın vardı.
bununla ilgili bi hayal kırıklığı mı yani.
yoksa dediğim gibi, gündelik hayatla ilgili mi.
ama hoppalaaa yani.
:)
canım... ben buralardayım... değişen bir şey yok ... halen heyecanlarım devam ediyor...
Silbu yazı bambaşka bir konu, farklı bir yaşam kesiti.... şükür ben iyiyim....
Çok kez okunmalı, her satırı beni derin derin düşündürmüş bir post, var olasın sağ olasın güzel insan, sevgili dost :)
YanıtlaSilsen de dostum...
Silben de anlamamıştım hatta kaygılanmıştım ki deep e yazdığın cevap biraz rahatlattı..
YanıtlaSilhepimiz bir gün veda edeceğiz elbet. belki elveda demeye fırsat bile kalmadan..
ne yazık ki yaşamın değerinin yeterince farkında olamıyoruz.
bizlere dayatılan karanlıkları aydınlatmaya çalışan güzel yazılarınızla bir nebze olsun ferahlıyoruz. farkındalığımız biraz daha artıyor. seni seviyoruz güzel insan..
okuyan herkesin kaygılanmasını istedim aslında... ama benim için kaygılanılmasını değil... okuyan herkesin böyle bir şeyin kendi başlarına gelebileceğini düşünerek kaygılanmalarını arzuladım....
Sileğer bugün, hiç tanımadığınız halde, benim ölümü bekleyen bir hasta olduğumu bilmeniz halinde benim için kaygılanıp da tüm kusurlarımı görmezden gelebilecek kadar şefkat gösterebilecekseniz.... yanıbaşınızda yaşayan tüm insanların da bir saniye sonra ölebileceğini unutmadan... hoş görebilirsiniz... ama daha önemlisi sizlerin kendiniz için kaygılanmanızı arzuladım....çünkü siz kendiniz de bir saniye sonra ölebilirsiniz.... ve öldükten sonra geri dönüp de yanlışları düzeltme olanağı olmuyor....
sevgilerimle.... sizleri seviyorum....
Etkileyici bir yazı. Ana fikir benim de sık sık aklıma gelen bir konuya dayalı. Yine de ilk anda ''Kim gidiyor? Neden gidiyor? vb sorular getiriyor akla. Yazının tamamını okuyunca amaç anlaşılıyor. Ben de bir kaç yazı önce, bir arkadaşımla ilgili yaşanmışlıklardan yola çıkarak aynı konuyu ele almıştım.
YanıtlaSilteşekkürler... evet okumuştum o güzel ellerin sahibi ardından yazdığın postu...
Silhepimiz gidiyoruz aslında... sadece hangimizin daha önce gideceği belli değil... o yüzden değer mi diyorum başkalarını üzen hırsları bilemeye...
Bir kişi daha yazmayı bırakıyor sandım okurken ,neyse yorumlardan cevabımı aldım. :)
YanıtlaSilSağlıkla kalın.
henüz bırakmıyorum ama hayat bu belli de olmaz... dilerim veda olanağım olur... eğer olmazsa bu bir nevi veda olmuş olur...:)))
Silhepbirlikte sağlıklı ve huzurlu bir yaşamımız olsun dilerim ben de...