18 Eki 2013

Bazen, veda etmek zorunludur...

.


Bir yaşam boyunca… kısa veya uzun…. Öyle anlar olur ki… kaçmak…gitmek…uzaklaşmak… geçmişi gömmek… ister insan evladı…. Pek de azımsanamayacak kereler… kimi kereler yaparsın…kimi kereler yapamazsın… çoğunlukla eski tas-eski hamam misali yaşamaya devam edilir… küllenir o duygular yeni ateşlere dek….

Ama bir gün öyle bir uyanırsın ki… Veda etmek zorunludur artık…..  unutmak, vaz geçmek gibi bir seçeneğin yoktur…. Ama o zaman da gitmek değil kalmak istersin….

İçinden bir ses haykırmaya başlar avaz…. avaz….  isyan dolu….  “ama benim daha hayallerim vardı… onları gerçekleştiremedim ki daha… kendimi yaşayamadım ki daha….”  Taş duvarların bile haykırışlarını duyduğunu gözlerinin yaşardığını hissedersin… ama karar verilmiştir bir kez… değişmez… çaresiz kabullenmeye çabalarsın…

Şöyle bir bakarsın hatırlayabildiğin en eski anılarından en yensine kadar….. yaşarken hiç farkında olmadığın detaylar yakalar seni…. Kimi buruk bir gülümseyiş yerleştirir yüzüne… kimi bir damla yaş yuvarlar gözlerinden yanaklarına…  birden farkına varırsın “aslında ne çok sevdiğini yaşamayı”  ama  bilirsin artık çok geç kalındığını “yaşamın sunduklarının değerini anlamaya”….

Son anların olduğunu bilmek… belki sadece 5 ay… belki 5 hafta… belki 5 gün…. Belki 5 dakika… belki 5 saniye… bile olsa… “elveda” demek için hazırlanmaya vaktin var… son bir şans hediye edilmiş…. Bunu kullanabildiğin kadar güzel kullan…. Diye düşünmeye başladığın anda anlarsın ki ;
aslında tüm yaşamın boyu aldığın her nefes “son şans” idi…  her nefesin ardından bir arabanın çarpmasıyla… bir lokmanın boğazına takılmasıyla… bir merdivende ayağının kaymasıyla…. sonsuz yolculuğa çıkılabilirdi…  
ve büyük bir pişmanlık kaplar ruhunu; sonsuza kadar yaşayabilecekmiş gibi ötelediklerin gelir aklına… kırıp döktüğün sevdiklerin gelir aklına… bencilliklerin gelir aklına….  Günahlarının muhasebesini yapmaya başlarsın…. sorarsın kendine “kısa süreli acılara bile katlanamayan ben nasıl yaşarım o sonsuz cehennem ateşinde?” diye.. ardından başlarsın  sevapların olmuş mudur diye düşünmeye… cennete gitmeye yeterli midir?... diye düşünerek… bir korku kaplar içini…. Yüreğin titrer… geride güzel bir şeyler bırakmak için çırpınırsın bu son şansında… dua edersin “5 ay olsun” diye….

Eğer biliyorsa çevrendekiler…. Gerçekten seni seven veya sevmeyen…. Hepsi “çok iyi davranır” sana… sayılı günlerin olduğu için…. seni bir daha göremeyecekleri için veya  artık bir daha sana sarılamayacakları için veya artık sen onlara rakip olmayacağın için veya  artık sen onların canını acıtamayacağın için… veya şu… veya bu….  Ama istisnasız hepsi  artık senin iyi insan olmana izin verirler.. ...en taş kalpli bildiğin bile… hiçbir şey yapamazsa senin yolundan çekilir ve izin verir “iyi bir şeyler yapmana”….

“Keşke…” dersin… keşke daha öncesinde ben de, onlar da bu kadar iyi olsaydık… birbirimize “iyi insan olma” fırsatı verseydik….. ama geri dönüşü yoktur….  Sadece “veda zamanı” olduğu için melek kesilen insanları izleyerek,  onlara vicdanlarını sorgulatarak bu son şansı harcamak ne kazandırabilir?” diye düşünmeye başlarsın…. Vaz geçersin veda etmekten önüne gelene…

Sevdiklerinin gözlerinin içine bakarsın … gözlerinin derinliklerinde ruhlarına erişebilecek gibi…. sadece öğretilmişliklerin yansımalarını görürsün….  sonsuza kadar yaşayacakmış gibi…. daha birkaç gün öncesinde senin de baktığın gibi baktıklarını….  Onları uyarmayı denersin…. Bakışlarından fırlar ruhlarındaki panik duygusu…  sensizlik düşüncesi ürkütür onları….  Ama hiç düşünmezler kendi yaşamlarının saatlerinin de sayılı olduğunu… belki de seninkinden önce, aniden, saatlerinin durabileceğini…

Sonra aynadaki görüntüne bakarsın…. “canlı” olduğunu görmek istersin…. Saatlerce kendini seyredersin…. Yakın bir zamanda kendine böyle bakamayacağını bilerek…Büyüdüğünü anlamak için sana yaptırdıkları gibi elini burnuna dokundurursun… “Elimi burnuma dokundurabiliyorum” diye düşünürsün… “elimi burnumda hissediyorum” diye düşünürsün…. Gözlerinde yaşamı ararsın…. Anılarındaki görüntülerinle karşılaştırırsın…. Karar vermeye çalışırsın….  Kimlere nasıl veda etmeli… ne zaman veda etmeli diye….

Albümlerde yolculuklara çıkarsın…. Senden önce “elveda” diyenlere takılır gözlerin hep…. Onların ardından yaşanmış anılar gelir bir bir gözlerinin önüne…. Yine düşünürsün… kimlere nasıl veda etmeli? ne zaman veda etmeli diye….

Bilirsin zaman çok daralıyor… halen veda etmedin… vedalaşmayı geciktirmekle belki de son şansını yanlış kullanıyorsun…  belki bu şans senin için sunulmadı… belki bir sevdiğin için… belki de bir düşmanın için şans olarak sunuldu???? Sen sustukça o kişinin şansını elinden alıyorsun…. Ama ya şans değil de senin son sınavınsa….???  Başkalarının üzülmesine meydan vermeden kendi başına taşıman, kendi pişmanlıklarınla yüzleşmen için ise???

Sokaklara atarsın kendini düşüncelerinden kaçmak için….  Amaçsız bir deli gibi dolaşırsın yorulana kadar… tükenene kadar… bir adım daha atamayacak hale gelene kadar….  Çökersin ilk bulduğun uygun yere….ağlamak istersin…. Neye ağladığını bile bilmeden….belki  geçmiş pişmanlıklara… belki umut kuşunun ölmesine…  belki bilinmeyenden korktuğundan… “uluorta ağlayan birisine” bakar her gelip geçen de… her oturan da…. gözlerde merak… gözlerde endişe… gözlerde acıma…. Bir ikisi  yanaşır merakla karışık yardım etme arzusuyla… başını sallarsın iki yana kurulamaya çalışırsın gözlerini… durmayınca yaşlar... uzaklaşırsın yalnız olabileceğin bir yeri bulmak umuduyla…

Toparlamaya çabalarsın kendini… becerirsin bir maskeyi yüzüne geçirmeyi….  Önceleri uzun süre dayanır masken yüzünde…. Ama zaman azaldıkça maskeler oturmaz olur yüzüne…. Yalnızlıklara kaçarsın… daha fazla zaman ve enerji harcarsın yüzüne bir maske oturtmak ve yüzünde tutmak için…. Halen bilemeden kiminle nasıl vedalaşmalı…. Fırsat kollarsın ama fırsat olduğunda da yapamazsın….

En sevdiklerin suçlamaya başlar seni… kırılırlar sana… eskisi gibi olmadığın için… onlardan uzaklaştığın için….  Onların beklentilerine cevap vermediğin için…..

Daha çok kaçarsın yalnızlıklarına…. “ahhh bir bilsen…bir bilsen…. ” der durursun kimi zaman öfkelerinle… kimi zaman gözyaşlarınla ağırlaşmış fısıltılarınla…. Ama yine de dilin varmaz yüksek sesle haykırmaya… yüreğin el vermez  en sevmediklerine bile söylemeye… sevdiklerini üzmeye….. bir süre sonra uzaklaşırlar senden…. Kalbin acır ama beynin buruk buruk gülümser… en sevdiklerinin, sana en muhtaç olduklarını düşündüklerinin sensiz de yaşayabildiklerini gördükçe….

Düşünceler savaşır düşünmekten yorgun gri hücrelerinde…“sevdiklerinin sensiz de gayet güzel yaşayabildiklerini görerek gitmek” seni rahatlatmak için verilmiş bir ödül müdür ?  yoksa “bu kadar çabuk terk edilebilecek kadar değersiz bir insansın” diye o bilinmeyende karşılaşacaklarının bir uyarısı mıdır? Yoksa “gördüğün gibi sevdiklerine bakan, onları koruyup gözeten sen değilsin…. Tanrıcılık oynayarak kendini kandırma… boşuna da ne üz ne de üzül …” mesajı mıdır? Yoksa senin gerçeklerini bilmeden seni yargılayarak senden uzaklaşan veya seni suçlayanlar için bir sınav mıdır…? Yoksa hepsi birden mi????

Düşünürsün… düşünürsün…. her nefesinde…ama cevaplarını hiç bulamazsın… olası cevaplar birinden diğerine dans eder durur gri hücrelerinde... Ruhun ise boğulur düşüncelerinden, uyarmaya çalışır seni kısık kısık  “düşünerek kaybediyorsun son şansını da… yaşamın keyfini çıkartmıyorsun yine”…. Ama kulaklarını tıkarsın…  tıpkı geçmişte diğer insanların gözünde muteber olmak için çabalarken tıkadığın gibi…. aynen sana öğretilmiş olduğu gibi… bilemezsin ki başka türlüsünü…

Bir sabah uyandığında her şey çok nettir…artık bilirsin… bilirsin ama istesen de başka bir şans yoktur artık….Yaşamın tadını hissedebileceğin bedeninin sadece hapishane olmuş… ruhun da artık bir an önce uzaklaşmak istiyor o hapishaneden…  Artık “veda zamanı” olduğunu tüm evren biliyor…. sen bilemesen de kime ne zaman ve nasıl veda etmeli….

Can çekişen umut kuşunun fısıltısını beklerken, helal ediverirsin tüm haklarını, kavrayarak anlamsızlığını mezara böyle bir yükle gitmenin….  doğa ile bütünleşecek her zerrenin sevgi saçması, bağışlanmak, unutulana kadar sevgiyle anılmak son umudun olur….  veda edemeden gitme korkusuyla tüm insanlara… iyisiyle -kötüsüyle yaşamını paylaştığın tüm insanlara….  hep söylemekten sakındığın o kelime çıkar dudaklarından;

“ELVEDA”
















14 yorum:

  1. Bu dizi izlerken okuyabileceğim bir yazı değil, bu okuyup okuyup sindirmen, beğenmen, paylaşman, katılman gereken bir yazı..Tekrar tekrar okunası..Bu elveda belkide bir merhaba..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. her "elveda" ardında yepyeni bir "merhaba" taşımaz mı?

      Sil
  2. sorular,sorular...

    sen gitme ama buralardan :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. o kadar çok cevapsız sor var ki...
      dahalık buralardayim...:))

      Sil
  3. anlamadım.
    bloglardan mı gitmek istiyorsun yoksa hayatında başka şeylere mi veda ediyorsun.
    yazıyı okudum, birşeylere üzüldüğün ya da seni üzdükleri belli.
    yoksa, blog ve bbm'ye ayırdığın zaman yüzünden mi üzüldün ya da üzdüler.
    bbm ile ilgili çok hayalin heyecanın vardı.
    bununla ilgili bi hayal kırıklığı mı yani.
    yoksa dediğim gibi, gündelik hayatla ilgili mi.
    ama hoppalaaa yani.
    :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. canım... ben buralardayım... değişen bir şey yok ... halen heyecanlarım devam ediyor...
      bu yazı bambaşka bir konu, farklı bir yaşam kesiti.... şükür ben iyiyim....

      Sil
  4. Çok kez okunmalı, her satırı beni derin derin düşündürmüş bir post, var olasın sağ olasın güzel insan, sevgili dost :)

    YanıtlaSil
  5. ben de anlamamıştım hatta kaygılanmıştım ki deep e yazdığın cevap biraz rahatlattı..
    hepimiz bir gün veda edeceğiz elbet. belki elveda demeye fırsat bile kalmadan..
    ne yazık ki yaşamın değerinin yeterince farkında olamıyoruz.
    bizlere dayatılan karanlıkları aydınlatmaya çalışan güzel yazılarınızla bir nebze olsun ferahlıyoruz. farkındalığımız biraz daha artıyor. seni seviyoruz güzel insan..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. okuyan herkesin kaygılanmasını istedim aslında... ama benim için kaygılanılmasını değil... okuyan herkesin böyle bir şeyin kendi başlarına gelebileceğini düşünerek kaygılanmalarını arzuladım....
      eğer bugün, hiç tanımadığınız halde, benim ölümü bekleyen bir hasta olduğumu bilmeniz halinde benim için kaygılanıp da tüm kusurlarımı görmezden gelebilecek kadar şefkat gösterebilecekseniz.... yanıbaşınızda yaşayan tüm insanların da bir saniye sonra ölebileceğini unutmadan... hoş görebilirsiniz... ama daha önemlisi sizlerin kendiniz için kaygılanmanızı arzuladım....çünkü siz kendiniz de bir saniye sonra ölebilirsiniz.... ve öldükten sonra geri dönüp de yanlışları düzeltme olanağı olmuyor....

      sevgilerimle.... sizleri seviyorum....

      Sil
  6. Etkileyici bir yazı. Ana fikir benim de sık sık aklıma gelen bir konuya dayalı. Yine de ilk anda ''Kim gidiyor? Neden gidiyor? vb sorular getiriyor akla. Yazının tamamını okuyunca amaç anlaşılıyor. Ben de bir kaç yazı önce, bir arkadaşımla ilgili yaşanmışlıklardan yola çıkarak aynı konuyu ele almıştım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. teşekkürler... evet okumuştum o güzel ellerin sahibi ardından yazdığın postu...
      hepimiz gidiyoruz aslında... sadece hangimizin daha önce gideceği belli değil... o yüzden değer mi diyorum başkalarını üzen hırsları bilemeye...

      Sil
  7. Bir kişi daha yazmayı bırakıyor sandım okurken ,neyse yorumlardan cevabımı aldım. :)
    Sağlıkla kalın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. henüz bırakmıyorum ama hayat bu belli de olmaz... dilerim veda olanağım olur... eğer olmazsa bu bir nevi veda olmuş olur...:)))
      hepbirlikte sağlıklı ve huzurlu bir yaşamımız olsun dilerim ben de...

      Sil