Bugün sevgili mutfağımda kendimle
kalabilmem gecikti de gecikti.. O oldu, bu oldu derken tam isyan
etmek üzereyken ev ahalisi uykuya gitti. Ben de hemen
çaydanlığımı ocağın üzerine yerleştirdim.. Çay olana kadar
da bir kahve dolduruverdim büyük kupama, yerleştim sandalyeme..
dayadım sırtımı uzattım bacaklarımı.. derin bir nefes aldım...
bıraktım kendimi kendime..
Gönüllü kölelik buna deniyor
sanırım.. Kimse başına silah dayayıp seni esir almıyor ama
öylesine bir eğitimden geçerek büyüyorsun ki.. bu eğitimle edindiklerine göre yaptığın tercihlerin, seni öyle bir yola sokuyor ki.. silah
zoruyla köle olmaktan beter duruma düşebiliyorsun..
Daha ilk çocukluktan içine atmışlar öğretiler kazanının ve önüme koymuşlar
çıtası sürekli yükseltilen hedefleri.. Sonra özendirmişler bir
takım yaftalara.. hani tepelerde.. erişilmesi zor yerlerde.. hani
zengin yaşamların olduğu.. hani diğer insanların önünde
eğildiği.. Nasreddin Hoca'nın 'ye kürküm ye' misali bir dünyaya
doğru itelenmişim..
Formatlanıyorsun o hedefe ulaşmak
için.. Sen uğraştıkça uzaklaşıyor, zorlaşıyor, engeller,
rakipler çıkıyor.. yine de yılmadan devam ediyorsun.. Öte yandan
insansın ve doğanda olanları da yaşamak istiyorsun.. Ve herşeyi, formatlandığın biçime uydurarak yaşamaya çalışıyorsun...
Böyle olmamalı diyor ama yine de böyle yaşamaya devam
ediyorsun... Bir girdap ki.. çık çıkabilirsen..
Bir mertebe atlamak için.. devşiriyorlar
seni.. yeni konumuna ayak uydurman gerek.. geçmişi unutmasan da
geçmişi geride bırakıyorsun.. mahalleni, arkadaşlarını,
odandaki o dolabını, çok sevdiğin posterini, neredeyse tüm yaşam alışkanlıklarını.. yaşam
biçimin değişiyor ve bu ana kadar senin olanlar şimdi eski olmaya
başlıyor..
Asimilasyona mı uğruyorum diye
soruyorsun.. Değil diyorlar.. eski hayatına dönmekte özgürsün
diyorlar.. kimse gizleyerek veya zorla devşirmedi seni diyorlar.. annen
baban arzuladı, en önemlisi kendin de heveslendin.. isteyerek, çaba göstererek geldin bu noktaya..
diyorlar..
Hani Osmanlılar zamanı gibi. Hani
kırk haneden bir tane hristiyan çocuk seçilirmiş devşirmek
için.. Asla zorlanmazlarmış.. İlanlar verilirmiş.. Annesi baba
onayı olsun diye, anne ve babası yaşayan 8-10 ve 20 yaş arası
çocukları, yöre rahiplerinin yanında, yöre yetkililerinin
şahitliğinde, vaftiz belgelerini inceleyerek kayıt altına alarak
toplarlarmış devşirme memurları. Yarışırmış aileler
çocuklarını göndermek için.
En iyi eğitimler verilirmiş
kendilerine.. İslami kültüre göre yetiştirilirlermiş Yeniçeri
Ocaklarında. Yeniçeri olarak savaşırlar, sarayda görev
yaparlarmış. Özellikle Enderun eğitimine seçilen zeki ve üstün
yetenekli olanları devletin üst kademelerinde görev alırmış.
Osmanlı İmparatorluğu gibi bir
imparatorluğun üst kademelerinde görev almak, sarayda yaşamak
gibi bir onur ve gurur yaşarlarmış. Bu konumları onların egolarını büyütür ve beslermiş. Bu uğurda dinlerinden vaz geçtikleri gibi, yeri geldiğinde kendi ırklarına ve eski dindaşlarına karşı savaşırlar, zaferler kazanırlarmış. Aileleri de gurur duyarmış oğullarının Padişah gözünde yükselmesinden..
Fatih zamanında kurulmuş olan haremde
ise, esir olarak gelen kadınlar Padişah gözdesi olabilmek
uğruna herşeyi yapar, birbirleriyle rekabet ederlermiş.. Öylesine
ki.. saraya Türk kızları gelin olamaz hale gelmiş. Padişahların
gözdeleri, eşleri ve anaları olan bu cariyeler de İslam dinine geçmeyi seçmişler..
Zorlama yokmuş ve istedikleri an eski
yaşamlarına dönebilirlermiş. Her birisi.. Ama hiç birisi dönmemiş eski yaşamına.. Ellerine geçen statü ve güç uğruna yeteri
kadar devşirilebilmek için didinmiş durmuş bu insanlar, asla vaz geçmemişler elde ettiklerinden. Ama, ellerine geçen güçler oranında, onlar da
biraz devşirmişler ortamı.
Tıpkı Almanya'ya işçi olarak
gidenlerin çocuklarının, torunlarının Türk olduklarını
bilmelerine rağmen, Almanya'dan ayrılmamaları gibi.. Alman
vatandaşlığını seçmeleri gibi.. Almanca'yı doğru konuşmak
öncelikleri olduğu gibi... Birkaç nesil içerisinde büyük ihtimalle
Türkçe konuşanların sayısının var-yok olacağı gibi...
Almanya'da seçimlere girmeleri ve Almanya parlamentosunun milletvekili olmaları
gibi...
Yarın Almanya ve Türkiye arasında bir savaş çıktığında çoğunun Almanya'nın Yeniçerileri olacakları gibi..
Tıpkı, köylerinde eşitleriyle
yaşamak yerine, şehirli olmak için, bir kaç nesil aşağılanmayı
sineye çekerek yaşayanlar gibi...
Tıpkı Osmanlı'nın, Almanya'nın,
İstanbul'un ve daha bir çoğunun devşirirken, kalabalıklaşan nesiller içerisinde devşirilmeyi de
yaşaması gibi yaşıyorum ben de özgürlük düşleriyle
söylemleriyle dolu hayatımı... Ayak uydurarak baskın anlayışlara
ama kendimden de bir şeyler katarak..
Neydi? Asimilasyon olsa geçmişimi kimliğimi unutmam gerekirdi di mi? Unutmadığımı kim söylüyor? Nüfus kayıtları denilen kağıtlar üzerinde yazılanları ezbere biliyor olmam mı? Kendimi ait hissetmiyorsam ne anlamı var hangi dinden, hangi milliyetten, hangi aileden olduğumun?
Doğru söylüyorlar aslında bu asimilasyon değil..! Buna egoları formatlama denir ve
başka formatları tanıyana kadar ben öyle olduğunu bilemedim
bile...
Tıpkı her sabah kahvaltıyı benim
hazırlamam gibi.. niye? Kadın olduğum,
anne olduğum için değil, bizim aile aştı onları.!. Ben
devşirdim onları..! Sabahın köründe ben kalkıp hazırlıyorum,
çünkü o buzdolabının içindekileri kahvaltı sofrasına en güzel
ben yerleştiriyorum.. Aferin olsun bana... !!? Ben olmayınca
alasını yapıyorlar.. ama beni başka nasıl sömürecekler? Egomu
besleyerek... Beni nasıl esir edecekler? Egomu besleyerek..
Egom beslenirken bir bakmışım bu
saat olmuş ve ben ancak oturabilmişim sabahın bilmem kaçından
beri.. ancak kendimi düşünebilmişim... Keşke büyümeseydim de
annemin egosunu tatmin ediyor olsaydım....!!!
Asimilasyon yok.. Formatlama var.. İnsanlar eski
yaşamlarına dönmekte özgürler.. hadi dön bakalım da göreyim...
'Keşke ...' ler ile başlayan
'ama..'lar ile devam eden cümleler... hep geç kalındığının
habercisi..
'Geç olsun yine de olsun' diye devam ediyorum kendime en uygun formatı bulma çabasına.. bir de şu egomu susturabilsem.. eminim başaracağım..!!!???
Sabah kahvaltılarına asla el sürmem :):) Eşim hazırlar :):) Çalışan kadın, anne kadın, eş kadın..ve kadın olmak zordur..Hayatı paylaştığın kişi yardımcı oluyorsa ne ala, ama olmuyorsa berbat bir durum..Allahtan ben şanslı kişilerdenim çok şükür..
YanıtlaSilBen Türkiye'de olduğum zaman hazırlıyorum çünkü sabahın 6 sında uyanıyorum.. ve seviyorum da sofra hazırlamayı, o kadar az görebiliyorum ki çocuklarımı.. kocam olmuş olsaydı yine yapardım.. ama bu benim deli gibi herşeyi yapacağım anlamına gelmiyor.. aile paylaşmalı her işi ve duyguyu.. ancak yukarıdaki yazımda vurgulamak istediğim başka bir konu aslında.
SilGecenin yarısına doğru kendini bulmuşsun o da güzel hiç bulamayanlarda var...
YanıtlaSilbazen hayat bir yarış sanki kendimi yarış atı gibi hissediyorum koş koş nereye kadar):)
geceleri ne olursa olsun kendimi bulmaya vakit ayırıyorum yoksa olası değil bu koşturmaya yetişebilmem.. beynimi - ruhumu şöyle bir dinlendimem gerek ki bir sonraki güne hazır olayım. bir nevi meditasyon benim için.
Silmimledim seni canım:)
YanıtlaSilbirazdan bakarım..teşekkürler..
Silokurken dedim ki kaç sene sonraki halim olucak acaba bu :) yazının başlangıçı daha beni o dünyanın içine aldı, kendimmişim gibi hissettim, bi'kadının mutfağı belki de kendiyle başbaşa kaldığı tek yerdir..
YanıtlaSilve "keşkelerle başlayıp amalarla devam eden cümleler, hep geç kaldığının habercisidir.." ne güzel bi cümledir, bu!^^
daha çook var.. küçük kuulumsular olduktan sonra başlıyor...diyeyim...
SilBulursan haberim olsun :)
YanıtlaSilanlaştık..:))
SilAynı durumları bazen bende yaşıyorum ve sürekli kendine zaman ayıramamak çok yoruyor insanı. Sanıyorum biraz da kendimizi çok fazla önemsememizden kaynaklanıyor. sizinde yazdığınız gibi, çocuğumuz için, eşimiz veya birbaşkası için sürekli birşeyler yapmak, biz olmazsak sanki yapamıycaklar sanmak, biraz da egomuzu besliyor. Kendimizi boşluğu doldurulamaz sanıyoruz. Oysaki biz olmasak da hayat devam edecek geride kalanlar için. Bunu farkedip, kendimize daha çok zaman ayırabileceğimiz günler diliyorum hepimize:)
YanıtlaSilamin diyorum...
SilBen de şanslıyım eşime bana yardım ediyorsun teşekkür ederim demiştim de işler senin de yardım ediyor değilim bizim ortak işlerimiz onlar demişti.
YanıtlaSilUzun saatler çalışınca zaman hep sıkıntı
eşin çok haklı bir evin işleri orada yaşayanların ortak işleri ama bunu anlamak önemli o açıdan şanslısın.. zaman bazen sıkıntı,
SilEbruşum diyorum ki H.ciğimi senin eşinle bi tanıştırsak mı ki :D
SilCanım biliyorsun kapımız ardına kadar açık size.
Silhalbuki sadece kendimiz olabilsek, hayatı bölüşebilsek; herşey ne kadar da farklı olacak...
YanıtlaSilçok haklısın..
SilAsimilasyon yok formatlama var...
YanıtlaSilDevşirilme kavramını nasıl güzel yakalamışsınız ve yeniden anlamlandırmışsınız...Ego kısmını da...
teşekkür ederim.. devşirme sisteminin asimilasyon olmadığı iddiası ve bunu savunan tezler bazında baktığımda ve asimilasyon yok tezinden hareket ettiğimde ortaya bu çıkıyor.. zorlama yok ama gösterilen havuç sayesinde insanların kendilerini kendileri yapan herşeyden vazgeçebilmelerinin hikayesi çıkıyor ortaya.. bu havuç öyle bir havuç ki aileler kutsal bildikleri dinlerinden geleneklerinden vaz geçerek çocuklarını yeniçeri ocağına yönlendiriyorlar..
Silaynı olguyu günümüz dünyasında da yaşıyoruz.. bugün de havuçlar var insanlara gösterilen ve insanlar bunların ardından herşeylerden vaz geçerek gidiyorlar..
ama adına arık asimilasyon denmiyor..
özgür seçim gibi görülüyor ama aslında hiç de özgür seçim olmuyor.. o yüzden egoların formatlanması diyorum..
Çok güzel ve derin bir makale bu, bir yerlerde yayınlanası :)
Silsağol.. yayınlandı işte..!? :)
Silmakale şeklinde başka bir zaman yazacağım bunu hatırlarmısın subliminal mesajlar konusunda demiştim bir gün yazacağım farklı bir detay ile diye.. işte bu çalışma da onun bir parçasından aslında..
işim dolayısı ile de yaptığım bir çalışma olduğundan epey detayları olan bir çalışma o yüzden önemsiyorum sonuçlarını vebittiğinde bir özetini size aktarmayı düşünüyorum. Ama hele bir tamamlansın..
Çok güzel! Bekliyoruz o halde ve kolay gelsin.
SilGönüllü kölelik demişsin ya, esas çocuklarla birlikte başlıyor o kölelik. Bazen o mahalle baskısı gibi formatlanmaya isyan ediyor insan ama sonra kendi isyanından utanıyor. Nasıl bir şartsız koşullanma yaşıyorsak , nasıl çalışıyorsa beynimiz bu format sonrasında eski halie dönemiyor birtürlü
YanıtlaSilŞimdi sen inat eder o kahvaltıyı hazırlamazsın ama kendi kendinle bitmez kavgan niye hazırlamadım diye..
Heyyy be okudum kızdım biz gibilere, yazdım yie kızdım. Zaten küçük adamlarım konuşuyor yine kafamın içide bu aralar..Şarkı söylemek lazım :)
şarkı söylemek lazım haklısın ve benim aklıma tek gelen ali babanın bir çiftliği var...çiftliğinde.. diye olan şarkı :)))
Sil