Gecenin neredeyse dokuzu olmuştu.. kışın en soğuk günlerinden
birisiydi.. olanca hızımla yürüyordum eve bir an önce gitmek
için..
Yolumun üzerindeki köşelerden birinde duran ve benim sürekli
çiçek aldığım Çiçekçi Kadın seslendi 'abla bak bu güller
kaldı elimde hepsini sana vereyim de evime gideyim'.. bir an
durakladım.. kocaman bir kucak gül.. çok da güzel görünüyordu
ama çok para eder diye düşünerek, başımı istemem diye
salladım.. 'ne versen olur.. üşüdüm evime gitmek istiyorum'
deyince yanına gittim..
Borç ödemiş o yüzden evine gidecek parası kalmamış.. 'Beş
lira yeter' dedi. Ben on lira verirken kadının bana 45 gülün
hepsini vereceğini aklımın ucundan geçirmemiştim. 'Hakkım helal
olsun, evime gidiyorum ya daha ne yapacaktın bana' diyerek kucağıma
bırakıverdi hepsini.
Kışın o soğuk havasında kucağımdaki güller içimi ısıtmıştı. İçim neşe dolu yürürken el ele tutuşmuş bir genç çift gözüme ilişti ve bir refleksle bir tane gülü onlara uzattım.. Neşeyle aldılar.. Sonra bir ihtiyar adama, sonra tek başına yürüyen gençten bir adama.. Sıgara içmek için lokantanın önünde dikilen kadına.. şuradaki belediye çöpçüsüne.. salına salına yürüyen biri yaşlı iki polise..
Kışın o soğuk havasında kucağımdaki güller içimi ısıtmıştı. İçim neşe dolu yürürken el ele tutuşmuş bir genç çift gözüme ilişti ve bir refleksle bir tane gülü onlara uzattım.. Neşeyle aldılar.. Sonra bir ihtiyar adama, sonra tek başına yürüyen gençten bir adama.. Sıgara içmek için lokantanın önünde dikilen kadına.. şuradaki belediye çöpçüsüne.. salına salına yürüyen biri yaşlı iki polise..
Daha önce hiç farketmemiştim insanları gülümsetmenin bu
denli kolay olduğunu.. O soğuk havada içimin bu kadar
ısınabileceğini.. Tek bir çiçek ile..
Eve geldiğimde elimde tam yedi adet gül kalmıştı... O gülleri
vazoya koyarken her zamankinden daha neşeliydim.. Sanki bir bahar
günü kırlarda dolaşmaktan gelmiş ve kucak dolusu papatyalarım
olmuş gibi..
Koltuğuma oturdum, güllerime
bakarak yudumlarken kahvemi çiçekçi kadını düşündüm...
Yol parasını bulduğunda gülümserken bembeyaz dişleri
çıkmıştı ortaya..O mutlu olmuştu ve neşe hediye etmişti
hepimize..
Bir an düşündüm.. Çiçekçi kadını düşündüm.. Çingeneleri
düşündüm.. Bir süredir Roman denilen bu insanları düşündüm...
Bütün bir dünya toplumlarının tamamının itip kakaladığı bir
ırktan olmanın ne demek olduğunu düşündüm..
Bilmediklerimi öğrenmek için biraz araştırdım yayınları..daha çok düşündürdü beni öğrendiklerim..
Sizlerle paylaşmak
istedim özellikle bugün.. 8 Nisan Dünya Roman Günü'nde.. Bir insanlık ayıbımızı ortadan kaldırmak için beraber
düşünelim istedim.. Bizde ve Romanlarda oluşmuş önyargılarımızı yıkmak için düşünelim istedim..
Hindistan'dan V-XI yüzyıllar arasında
farklı dalgalarla göç ettikleri konusunda, doğrulukları
belirlenememiş, değişik rivayet ve teoriler olan göçebe
bir ırk onlar.
Asırlar boyu göçebe kalmışlar..
İlk kez 1505 yılında İrlanda'nın, sonra 1515 yılında
İngiltere'nin nüfuslarında Romanları göstermesiyle ülkelere
yavaş yavaş onları vatandaş saymaya başlamışlar.
Dünya genelinde 15 milyon olarak
tahmin ediliyorlar.
Oradan oraya göçerler ve zanaatları
ile geçimlerini sağlarlarmış. Kadınları da falcılık
yaparmış.. Atlı arabaları ile dolaşırlarmış. Kabile şefleri
tarafından yönetilirlermiş.
Yerleşik toplumların gözünde bu kim
olduklarını bilmedikleri farklı insanlar hep korkulan, uzak
durulan insanlar olmuşlar. Vatansız kalmışlar. Süreç içerisinde
yerleşik topluma dönüşmeleri bile onların yabancı olmalarını
ortadan kaldırmaya yetmemiş.
Hitler'in yahudi ırkından sonra en
fazla katliama uğrattığı ırk olmuş. Romanlar, yahudiler gibi gündemlerin başına taşıyamamışlar sorunlarını çünkü diğer ülkeler de pek aşağı kalmamışlar Hitler'den. Sığınabilecekleri, destek isteyebilecekleri bir yer yokmuş.. Tüm
ülkelerde en alt sınıfların altına itildiklerinden varlıklarını savunamamışlar hiç bir zaman.
Sürekli olarak ÖTEKİ olmuşlar. öteki olmaktan şikayet edenler bile onları ÖTEKİ yapmış.. Kimliklerini gizleyerek bir şeyleri başarabilenler dönüp arkalarına bakamamışlar yeniden ötekileştirilmekten korkarak. Nüfus kayıtlarında etnik kökenlerini belirtenler kurtulamamışlar itilip kakılmaktan.
Sürekli olarak ÖTEKİ olmuşlar. öteki olmaktan şikayet edenler bile onları ÖTEKİ yapmış.. Kimliklerini gizleyerek bir şeyleri başarabilenler dönüp arkalarına bakamamışlar yeniden ötekileştirilmekten korkarak. Nüfus kayıtlarında etnik kökenlerini belirtenler kurtulamamışlar itilip kakılmaktan.
Devlet kurumlarından uzak durmak
tercihleri olmuş korkularından. Nefret suçlarının en belli
hedefleri olmuşlar. Çocukları okula gitmek yerine çalışmak
zorunda kalmış açlık belasına. Okula gidebilenler tecrit
yaşamışlar. Onlara iş vermek istememiş diğerleri. Dilenmeye, hırsızlık
yapmaya zorlamışlar sonra da itip
kakmışlar. Sağlık hizmetlerinden yararlanamamışlar..
Ülkemizde de durum aynı olmuş. Onlar
bizde de vatandaş sayılmamışlar. Onlar bizim ülkemizde de
aşağılanmışlar, dışlanmışlar, en dibe itilmişler.
Sanat ve müzik ile iç içe olan yaşam
biçimleri nedeniyle içlerinden kimisi çok başarılı
sanatçılarımız olmuşlar ama kimliklerini ısrarla saklamışlar
korkarak çok yakın günlere kadar..
İnsan hakları için bayraklar
taşıyanların aklına gelmemiş bile Romanlar... uzun yıllar
hatırlamamışlar onları..
Sonunda, 1971 Nisan'ında Çingenelerin
sorunlarını tartışmak üzere Londra yakınlarında ilk
Uluslararası Roman Kongresi toplanmış. 1990'dan itibaren 8 Nisan günü
Dünya Roman Günü olarak kutlanmaya başlamış.
Her ne kadar ülkeler Romanların
konumlarını ve sosyal yaşamlarını iyileştirmeye çalışıyor
olsalar da, toplumlarındaki önyargıların sürmesi nedeniyle
Romanların sıkıntıları devam etmekte.
Bu nedenle, Roman günü olarak
kutlanan bugün, 8 Nisan'da, sadece bir kaç dakika gözlerinizi kapatıp
hayal etmenizi istiyorum onların yaşadıklarını siz yaşıyor olduğunuzu:
Bütün bu itilip kakılmalar karşısında hisleriniz ne olurdu? Geçiminizi nasıl sağlardınız? Size bunları yaşatanlar için hangi duygular sarardı benliğinizi?
Yazmış bir Roman vatandaşımız neler hissettiğini,
www. çingeneyiz.org sitesinde. Ben de size sunuyorum..
Ben Çingeneyim.
Bizanslılar 1000 yıl önce benim insanlarıma athinganoi adını verdiler. Bu dokunulmaz demekti. O kadar çok korkmuşlardı ki atalarımızdan böylesine bir isim taktılar bize. Kulaktan kulağa yaydılar bu ismi. Bundan sonra her gittiğimiz ülkede insanlar bizi böyle çağırdı. Herkes kendi dilinde tekrar etti adımızı. Zigeuner, Cigani veya Çingene...
Bizlere dokunulmaz dediler... Korktular bizden. Farklıydık. Daha yoksulduk. Daha özgürdük. Ama insandık. Tıpkı onlar gibi. Onlar bunun farkında değildi. Bizimle çalışmak, bizimle yaşamak, bizimle konuşmak istemediler. Biz yarattığımız göz nuru zanaatlerle onlara bir yaşam bahşederken onlar şehirlerinin unutulmuş köşelerine attılar bizi. Yoksulluk bitmeyen bir lanet gibi üstümüze çüktü. Çok acılar çektik.
Böyle bir hikaye ve yazı için uygun yorum kelimeleri ne olabilir? Sözlük okumam lazım, o özel kelimeyi bulmak için...
YanıtlaSilÇingene kıyımının Yahudilerinki gibi orta yerde görülmemesi hep ilgimi çekmiştir benim de.Bu konuda kısa bir makale okuduğumu hatırlıyorum ama kesip sakladığımdan emin değilim.
Biz çocukken çingene demek, hep bir beğenmemezlik belirtirdi; çingene gibi rengarenk giyinmiş,çingene gibi dağınık, uzağa gitme çingeneler kaçırır seni...filan. Ama çingene kızlarının güzelliğine laf yoktu hiç:)) Zamanla idrak ediliyor bazı şeyler; hepimizin insan olduğu..."Biz sizi kavim kavim yarattık,birbirinizi tanıyasınız,sevesiniz diye."Bu K.Kerimden bir ayet,ama hangisi olduğunu not etmemişim. Üniversitedeyken Türkçe okutmanımız söylemişti- hangi vesile idi acaba?-Bu benim için çok ilginç bir bilgi olmuştu ve hala hatırlarım "ötekileştirme" söz konusu olunca.
çok haklısın. hiç bir din bize dışlamayı öğütlemiyor.. aksine sevmeyi öğütlüyor. bizler işimize gelenleri işimize geldiği gibi yorumluyor ve/ya uyguluyoruz.
SilÇingenelerin hiç bir vakit güçleri olamadaı kendilerini savunmaya..
uygun kelimeler belli zaten... duyarlı olmaya çabalamak..... elbette bir günde çözülmez sorunlar, yıkılmaz önyargılar.. ama gerçekten istendiğinde başarılamayacak hiç bir şey yoktur..
Hepimize öğretilenin yanlış olduğunu anlamak bunu doğruya çevirmek çok zor olmamalı desem de bunun iyimser bir cümle olduğunun farkındayım...
YanıtlaSilYıllar önce ispanyol bir "Gypsy" ile tanışmıştım sormamıştım da aslında ne olduğunu ama kendi söylemişti...söylerken gözlerindeki gururu hiç unutmam...
iyimser bir cümle değil olarak görme derim. sihhirli bir değnekle değmek gibi olamayacak elbette ama süreçte mutlaka olacaktır yeter ki farkında olanlar farkında olmayanların farkına varmalarını sağlamak için azimle çalışmaya devam etsinler.
Silçingeneler gerçekten gururlu bir ırk ve bence haklı gururları.. kolay mı bu kadar eziyete rağmen ayakta kalabilmek, yaşama devam edebilmek?
ne kadar aydınlatıcı bir yazı.. okuyanın insani duygularını yeşerten yürekli bir yazı..ağzınıza sağlık..çevresindeki dünyayı güzelleştirmeye çalışan bir yürekten satırlar..ötekileştirme,ırkçılık çok kötü. ama insanlar bu duygulardan düşüncelerden kurtulamıyor ne yazık ki.. ait olduğun etnik kimlikte hiçbir sorumluluğun veya tercihin olmadığı halde sadece bu nedenle ötekileşmeye maruz kalmak çok vahşi acımasız bir şey..
YanıtlaSilne yazık ki haklısın.. kendi tercihi olmayan bir etnik kimlik yüzünden insanlar ötekileştiriliyor.. birbirlerini tanımak bile istemiyorlar. İşin daha acı tarafı etnik kimliğini gizleyerek bir yerlere gelebilenlerin peşinde koşup onunla beraber olmak için uğraşan kişiler yüzünden o insan bir yalanı yaşıyor.
SilKendini gizleyen de , gizlemeyen de ayrı bir acının içerisinde..
Ama bizler hep diyoruz ki: İnançlı doğru insanlarız...
Eğer öyle isek ... bütün bunlar nedir?
aynalarımızın kırık parçaların her biri ayrı bir yüzümüzü saklıyor.. hepsinde bizim bir başka görüntümüz var.. insan yüzü var.. insan cismi var...bunu hatırlamak yeter aslında..
yorumun için teşekkürler..
İnsanı severim insan olduğu için, milliyeti koy ver gitsin, insan ya iyidir ya kötüdür :)
YanıtlaSilişte bu kadar.
Sil"Tüm yeryüzü vatanındır" demiş Erasmus; ziyadesiyle severim ben bu sözü, hazır yeri gelmişken şuraya nakşedeyim dedim.
YanıtlaSilne gzel söylemiş.. tüm yeryüzü vatanındır elbette ama herkes bunu biliyorsa ve sana vatan ediyorsa.. ama çingelere olduğu gibi her gittiğin yerden öteleniyorsan, vatansız kalıveriyorsun...işte yaşam..
SilBuralarda dolanmayı işte bu yüzden seviyorum ben.
YanıtlaSilçok teşekkür ediyorum işte o zaman.. işte o zaman umutlanıyorum..
SilBirbirlerine bağlılar. Hem üzüntü de hem neşede. Eskiden kimliklerinde öyle yazar sanırdık. Sadece yanlış bilgiler, sadece aynı kefeye koyma felsefesi.
YanıtlaSilgerçekten birbirlerine çok bağlılar.. en büyük kavgaların ardından biraraya gelmeyi becereebiliyorlar.. sofraları hep herkese açıktır.. kimlikte yazsa da yazmasa da ötelenmişler..tüm dünyada..
Sil