9 Nis 2012

Kendimi özledim bugün..

Bugün sevgili mutfağımda kendimle kalabilmem gecikti de gecikti.. O oldu, bu oldu derken tam isyan etmek üzereyken ev ahalisi uykuya gitti. Ben de hemen çaydanlığımı ocağın üzerine yerleştirdim.. Çay olana kadar da bir kahve dolduruverdim büyük kupama, yerleştim sandalyeme.. dayadım sırtımı uzattım bacaklarımı.. derin bir nefes aldım... bıraktım kendimi kendime..

Gönüllü kölelik buna deniyor sanırım.. Kimse başına silah dayayıp seni esir almıyor ama öylesine bir eğitimden geçerek büyüyorsun ki.. bu eğitimle edindiklerine göre yaptığın tercihlerin, seni öyle bir yola sokuyor ki.. silah zoruyla köle olmaktan beter duruma düşebiliyorsun..

Daha ilk çocukluktan içine atmışlar öğretiler kazanının ve önüme koymuşlar çıtası sürekli yükseltilen hedefleri.. Sonra özendirmişler bir takım yaftalara.. hani tepelerde.. erişilmesi zor yerlerde.. hani zengin yaşamların olduğu.. hani diğer insanların önünde eğildiği.. Nasreddin Hoca'nın 'ye kürküm ye' misali bir dünyaya doğru itelenmişim..


Formatlanıyorsun o hedefe ulaşmak için.. Sen uğraştıkça uzaklaşıyor, zorlaşıyor, engeller, rakipler çıkıyor.. yine de yılmadan devam ediyorsun.. Öte yandan insansın ve doğanda olanları da yaşamak istiyorsun.. Ve herşeyi, formatlandığın biçime uydurarak yaşamaya çalışıyorsun... Böyle olmamalı diyor ama yine de böyle yaşamaya devam ediyorsun... Bir girdap ki.. çık çıkabilirsen..

Bir mertebe atlamak için.. devşiriyorlar seni.. yeni konumuna ayak uydurman gerek.. geçmişi unutmasan da geçmişi geride bırakıyorsun.. mahalleni, arkadaşlarını, odandaki o dolabını, çok sevdiğin posterini, neredeyse tüm yaşam alışkanlıklarını.. yaşam biçimin değişiyor ve bu ana kadar senin olanlar şimdi eski olmaya başlıyor..

Asimilasyona mı uğruyorum diye soruyorsun.. Değil diyorlar.. eski hayatına dönmekte özgürsün diyorlar.. kimse gizleyerek veya zorla devşirmedi seni diyorlar.. annen baban arzuladı, en önemlisi kendin de heveslendin.. isteyerek, çaba göstererek geldin bu noktaya.. diyorlar..

Hani Osmanlılar zamanı gibi. Hani kırk haneden bir tane hristiyan çocuk seçilirmiş devşirmek için.. Asla zorlanmazlarmış.. İlanlar verilirmiş.. Annesi baba onayı olsun diye, anne ve babası yaşayan 8-10 ve 20 yaş arası çocukları, yöre rahiplerinin yanında, yöre yetkililerinin şahitliğinde, vaftiz belgelerini inceleyerek kayıt altına alarak toplarlarmış devşirme memurları. Yarışırmış aileler çocuklarını göndermek için.

En iyi eğitimler verilirmiş kendilerine.. İslami kültüre göre yetiştirilirlermiş Yeniçeri Ocaklarında. Yeniçeri olarak savaşırlar, sarayda görev yaparlarmış. Özellikle Enderun eğitimine seçilen zeki ve üstün yetenekli olanları devletin üst kademelerinde görev alırmış.

Osmanlı İmparatorluğu gibi bir imparatorluğun üst kademelerinde görev almak, sarayda yaşamak gibi bir onur ve gurur yaşarlarmış. Bu konumları onların egolarını büyütür ve beslermiş. Bu uğurda dinlerinden vaz geçtikleri gibi, yeri geldiğinde kendi ırklarına ve eski dindaşlarına karşı savaşırlar, zaferler kazanırlarmış. Aileleri de gurur duyarmış oğullarının Padişah gözünde yükselmesinden..

Fatih zamanında kurulmuş olan haremde ise, esir olarak gelen kadınlar Padişah gözdesi olabilmek uğruna herşeyi yapar, birbirleriyle rekabet ederlermiş.. Öylesine ki.. saraya Türk kızları gelin olamaz hale gelmiş. Padişahların gözdeleri, eşleri ve anaları olan bu cariyeler de İslam dinine geçmeyi seçmişler.. 

Zorlama yokmuş ve istedikleri an eski yaşamlarına dönebilirlermiş. Her birisi.. Ama hiç birisi dönmemiş eski yaşamına.. Ellerine geçen statü ve güç uğruna yeteri kadar devşirilebilmek için didinmiş durmuş bu insanlar, asla vaz geçmemişler elde ettiklerinden. Ama, ellerine geçen güçler oranında, onlar da biraz devşirmişler ortamı.

Tıpkı Almanya'ya işçi olarak gidenlerin çocuklarının, torunlarının Türk olduklarını bilmelerine rağmen, Almanya'dan ayrılmamaları gibi.. Alman vatandaşlığını seçmeleri gibi.. Almanca'yı doğru konuşmak öncelikleri olduğu gibi... Birkaç nesil içerisinde büyük ihtimalle Türkçe konuşanların sayısının var-yok olacağı gibi... Almanya'da seçimlere girmeleri ve Almanya  parlamentosunun milletvekili olmaları gibi... Yarın Almanya ve Türkiye arasında bir savaş çıktığında çoğunun Almanya'nın Yeniçerileri olacakları gibi..

Tıpkı, köylerinde eşitleriyle yaşamak yerine, şehirli olmak için, bir kaç nesil aşağılanmayı sineye çekerek yaşayanlar gibi...

Tıpkı Osmanlı'nın, Almanya'nın, İstanbul'un ve daha bir çoğunun devşirirken, kalabalıklaşan nesiller içerisinde devşirilmeyi de yaşaması gibi yaşıyorum ben de özgürlük düşleriyle söylemleriyle dolu hayatımı... Ayak uydurarak baskın anlayışlara ama kendimden de bir şeyler katarak..
 
Neydi? Asimilasyon olsa geçmişimi kimliğimi unutmam gerekirdi di mi? Unutmadığımı kim söylüyor? Nüfus kayıtları denilen kağıtlar üzerinde yazılanları ezbere biliyor olmam mı?  Kendimi ait hissetmiyorsam ne anlamı var hangi dinden, hangi milliyetten, hangi aileden olduğumun?

Doğru söylüyorlar aslında bu asimilasyon değil..! Buna egoları formatlama denir ve başka formatları tanıyana kadar ben öyle olduğunu bilemedim bile...

Tıpkı her sabah kahvaltıyı benim hazırlamam gibi.. niye? Kadın olduğum, anne olduğum için değil, bizim aile aştı onları.!. Ben devşirdim onları..! Sabahın köründe ben kalkıp hazırlıyorum, çünkü o buzdolabının içindekileri kahvaltı sofrasına en güzel ben yerleştiriyorum.. Aferin olsun bana... !!? Ben olmayınca alasını yapıyorlar.. ama beni başka nasıl sömürecekler? Egomu besleyerek... Beni nasıl esir edecekler? Egomu besleyerek..

Egom beslenirken bir bakmışım bu saat olmuş ve ben ancak oturabilmişim sabahın bilmem kaçından beri.. ancak kendimi düşünebilmişim... Keşke büyümeseydim de annemin egosunu tatmin ediyor olsaydım....!!!

Asimilasyon yok.. Formatlama var.. İnsanlar eski yaşamlarına dönmekte özgürler.. hadi dön bakalım da göreyim...

'Keşke ...' ler ile başlayan 'ama..'lar ile devam eden cümleler... hep geç kalındığının habercisi..

'Geç olsun yine de olsun' diye devam ediyorum kendime en uygun formatı bulma çabasına.. bir de şu egomu susturabilsem.. eminim başaracağım..!!!???










25 yorum:

  1. Adsız9/4/12

    Sabah kahvaltılarına asla el sürmem :):) Eşim hazırlar :):) Çalışan kadın, anne kadın, eş kadın..ve kadın olmak zordur..Hayatı paylaştığın kişi yardımcı oluyorsa ne ala, ama olmuyorsa berbat bir durum..Allahtan ben şanslı kişilerdenim çok şükür..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben Türkiye'de olduğum zaman hazırlıyorum çünkü sabahın 6 sında uyanıyorum.. ve seviyorum da sofra hazırlamayı, o kadar az görebiliyorum ki çocuklarımı.. kocam olmuş olsaydı yine yapardım.. ama bu benim deli gibi herşeyi yapacağım anlamına gelmiyor.. aile paylaşmalı her işi ve duyguyu.. ancak yukarıdaki yazımda vurgulamak istediğim başka bir konu aslında.

      Sil
  2. Gecenin yarısına doğru kendini bulmuşsun o da güzel hiç bulamayanlarda var...
    bazen hayat bir yarış sanki kendimi yarış atı gibi hissediyorum koş koş nereye kadar):)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. geceleri ne olursa olsun kendimi bulmaya vakit ayırıyorum yoksa olası değil bu koşturmaya yetişebilmem.. beynimi - ruhumu şöyle bir dinlendimem gerek ki bir sonraki güne hazır olayım. bir nevi meditasyon benim için.

      Sil
  3. okurken dedim ki kaç sene sonraki halim olucak acaba bu :) yazının başlangıçı daha beni o dünyanın içine aldı, kendimmişim gibi hissettim, bi'kadının mutfağı belki de kendiyle başbaşa kaldığı tek yerdir..

    ve "keşkelerle başlayıp amalarla devam eden cümleler, hep geç kaldığının habercisidir.." ne güzel bi cümledir, bu!^^

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. daha çook var.. küçük kuulumsular olduktan sonra başlıyor...diyeyim...

      Sil
  4. Bulursan haberim olsun :)

    YanıtlaSil
  5. Aynı durumları bazen bende yaşıyorum ve sürekli kendine zaman ayıramamak çok yoruyor insanı. Sanıyorum biraz da kendimizi çok fazla önemsememizden kaynaklanıyor. sizinde yazdığınız gibi, çocuğumuz için, eşimiz veya birbaşkası için sürekli birşeyler yapmak, biz olmazsak sanki yapamıycaklar sanmak, biraz da egomuzu besliyor. Kendimizi boşluğu doldurulamaz sanıyoruz. Oysaki biz olmasak da hayat devam edecek geride kalanlar için. Bunu farkedip, kendimize daha çok zaman ayırabileceğimiz günler diliyorum hepimize:)

    YanıtlaSil
  6. Ben de şanslıyım eşime bana yardım ediyorsun teşekkür ederim demiştim de işler senin de yardım ediyor değilim bizim ortak işlerimiz onlar demişti.
    Uzun saatler çalışınca zaman hep sıkıntı

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. eşin çok haklı bir evin işleri orada yaşayanların ortak işleri ama bunu anlamak önemli o açıdan şanslısın.. zaman bazen sıkıntı,

      Sil
    2. Ebruşum diyorum ki H.ciğimi senin eşinle bi tanıştırsak mı ki :D

      Sil
    3. Canım biliyorsun kapımız ardına kadar açık size.

      Sil
  7. halbuki sadece kendimiz olabilsek, hayatı bölüşebilsek; herşey ne kadar da farklı olacak...

    YanıtlaSil
  8. Asimilasyon yok formatlama var...

    Devşirilme kavramını nasıl güzel yakalamışsınız ve yeniden anlamlandırmışsınız...Ego kısmını da...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. teşekkür ederim.. devşirme sisteminin asimilasyon olmadığı iddiası ve bunu savunan tezler bazında baktığımda ve asimilasyon yok tezinden hareket ettiğimde ortaya bu çıkıyor.. zorlama yok ama gösterilen havuç sayesinde insanların kendilerini kendileri yapan herşeyden vazgeçebilmelerinin hikayesi çıkıyor ortaya.. bu havuç öyle bir havuç ki aileler kutsal bildikleri dinlerinden geleneklerinden vaz geçerek çocuklarını yeniçeri ocağına yönlendiriyorlar..

      aynı olguyu günümüz dünyasında da yaşıyoruz.. bugün de havuçlar var insanlara gösterilen ve insanlar bunların ardından herşeylerden vaz geçerek gidiyorlar..
      ama adına arık asimilasyon denmiyor..

      özgür seçim gibi görülüyor ama aslında hiç de özgür seçim olmuyor.. o yüzden egoların formatlanması diyorum..

      Sil
    2. Çok güzel ve derin bir makale bu, bir yerlerde yayınlanası :)

      Sil
    3. sağol.. yayınlandı işte..!? :)
      makale şeklinde başka bir zaman yazacağım bunu hatırlarmısın subliminal mesajlar konusunda demiştim bir gün yazacağım farklı bir detay ile diye.. işte bu çalışma da onun bir parçasından aslında..
      işim dolayısı ile de yaptığım bir çalışma olduğundan epey detayları olan bir çalışma o yüzden önemsiyorum sonuçlarını vebittiğinde bir özetini size aktarmayı düşünüyorum. Ama hele bir tamamlansın..

      Sil
    4. Çok güzel! Bekliyoruz o halde ve kolay gelsin.

      Sil
  9. Gönüllü kölelik demişsin ya, esas çocuklarla birlikte başlıyor o kölelik. Bazen o mahalle baskısı gibi formatlanmaya isyan ediyor insan ama sonra kendi isyanından utanıyor. Nasıl bir şartsız koşullanma yaşıyorsak , nasıl çalışıyorsa beynimiz bu format sonrasında eski halie dönemiyor birtürlü

    Şimdi sen inat eder o kahvaltıyı hazırlamazsın ama kendi kendinle bitmez kavgan niye hazırlamadım diye..

    Heyyy be okudum kızdım biz gibilere, yazdım yie kızdım. Zaten küçük adamlarım konuşuyor yine kafamın içide bu aralar..Şarkı söylemek lazım :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. şarkı söylemek lazım haklısın ve benim aklıma tek gelen ali babanın bir çiftliği var...çiftliğinde.. diye olan şarkı :)))

      Sil