22 Tem 2016

Uzaktan seyrediyorum eski aşkımı...



Pencereden bakıyorum ufuklara doğru... Sonsuz gökyüzü ile masmavi Marmara'nın birbirine uzandığı noktada duruyor öylece...iki mavi sevgili arasına girmiş yemyeşil tepelerin eteklerindeki beton yığınları, trafik karmaşası, kalabalığı ve gürültüsü ile bir kaos.... Ama bu mesafeden öylesine güzel... öylesine huzurlu görünüyor ki... Masmavi sevgililerin arasına ancak böylesine bir güzellik yakışırdı dedirtiyor...

Bilmesem Istanbul'u... yaşamasam Istanbul'da... o karmaşa ve keşmekeşten haberim olmasa her gün bir kez daha aşık olabilirdim bu şehre penceremden böylesine uzaktan seyrettikçe....

Ya geceleri???... Karanlıkların ortasında ışıl ışıl parlayan ışıkları ile yıldızları kıskandıracak kadar güzel bu kaos şehri... Oysa o ışıkların altında da devam ediyor o karmaşa ve keşmekeşlik...

Çok değil... sadece bir çeyrek asır önce Istanbul öylesine güzeldi ki, uzaktan hayran olur yaklaştıkça  hayranlığın artar yaşadıkça aşık olurdun... her gün bir kez daha aşık olurdun....




Bugün ise "seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli" şarkısını söyletiyor... Istanbul'dan kaçmak isteyeceğimi birisi söylese inanmazdım ama ben bugün Istanbul'dan kaçmak başka bir diyarda hayat kurmak için uğraşıyorum... Aşkım da tükendi sabrım da tükendi.... Öngörülerimin çok ötesinde değişti... Risk hesaplarımın çok ötesine geçti yaşam zorlukları..



Istanbul'a benim aşkımı tüketen sadece ve sadece plansız yerleşim ve kontrol edilemez göç oldu...

Aşkımın can çekiştiğini görmek beni öfkelendiriyor aslında...

Sorguluyorum kendi kendime...

Nasıl oluyor da bir insan evladı dünyanın gözbebeği olan bir şehrin nefesini böylesine bir hoyratlıkla keser... ciğerlerini söküp alır...tarihi dokusunu yok eder...

Düşündükce içim acıyor... ama cevapları daha çok canımı acıtıyor...


Ama,

Çok şükür ki İstanbul Sahipsiz Değil...








1 yorum: