Güvenmekten korkarak yaşamak mı,
Güvenip de kazıklanmak mı,
daha beter?
Yetersizliğini bilmemek mi,
Yetersizliğini inkar etmek mi,
daha beter?
Kitap yüklenip cahil kalmak mı,
Kitap yüklenmeden cahil kalmak mı,
daha beter?
Yanlış olduğunu bile bile yanlışı devam ettiren mi,
Yanlış olduğunu bile bile yanlış yapanı destekleyen mi,
daha beter?
Kendi fikri olmadan sürülere katılanlar mı,
Kendi fikri olduğunu sanarak sürüleri peşine takanlar mı,
daha beter?
Körü körüne kendini adayan mı,
Kendini para/güç için satan mı,
daha beter?
Her gün eziyet ederek bir insanın hayatını zehir eden mi,
Kafası bozuldu diye bir adamın canına kıyan mı,
daha beter?
Bir dükkanı soyan hırsız mı,
Bir insanın yarınlarını çalan mı,
daha beter?
Aşık olduğuna aşkını gösteremeyen mi,
Sevmediğine aşık rolü yapan mı,
daha beter?
Dereyi geçene kadar sakatlanmış at üzerinde gitmek mi,
Dereyi geçerken sakat atı öldürüp de kendi kulaçlarıyla yüzmeye kalkmak mı,
daha beter?
Kendi çocuğunu korumak adına başka çocukların cezalandırılmasına sebep olmak mı,
Adaletli olmak adına kendi çocuğunun cezalandırılmasına sebep olmak mı,
daha beter?
Kumar oynayıp, kaybettikçe kazanmak umuduyla sürekli borçlanarak devam etmek mi,
Siyasetçi olup da, başaramadıkça başarmak umuduyla sürekli yön değiştirerek devam etmek mi,
daha beter?
Yıllardır "baba" bildiğin kişinin baban olmadığını öğrenmek mi,
Yıllardır "evlat" bildiğin çocuğunun senden olmadığını öğrenmek mi,
daha beter?
Bizi ve devletimizi korumakla yükümlü olanların, devlet kadrolarının planlı bir şekilde işgal edilmesini bunca uyarıya rağmen, görmemiş-duymamış olmaları mı,
Bize ve devletimize hizmet etmek için seçilenlerin devlet kadrolarına yandaşlarını doldurma merakları yüzünden, uyarılara kulak tıkayarak ve hatta eleştirenleri suçlayarak, devlet kadrolarının planlı bir şekilde işgal edilmesine fırsat vermiş olmaları mı,
daha beter...
Dicle kenarındaki bir kurdun kaptığı koyunun bile kendi mesuliyeti altında olduğunu söyleyecek kadar güçlü olanların burunlarının dibine kadar vatan hainlerinin girmesini yaşamaları mı,
Dicle kenarındaki bir kurdun kaptığı koyunun bile kendi mesuliyeti altında olduğunu söyleyenlerin kudretine güvenerek rehavet içinde uyuyanların uyandıkları kabus mu,
daha beter?
Hem suçlu hem güçlü olmak mı,
Hem haklı hem güçsüz olmak mı,
daha beter?
Düşünüp duruyorum.... bir türlü karar veremiyorum hangisi daha beter?
Ama düşünmeye bile gerek duymadan bildiğim bir şey var;
'EHVEN-İ ŞERREYN' den hayır gelmez...
yani;
öylesine ağır ki yaralarımız.... biz küçük bir dereyi değil büyük nehirleri geçmek zorundayız... bu nedenle... Atatürk ve arkadaşlarının yaptığı gibi.... net hedefler ve net çizgiler gerek.... tavizsiz... dimdik... sağlam atlarla yol almalıyız.... her birimiz ve hep beraber devrimci olmalıyız... tam demokratik, tam laik bir Türkiye Cumhuriyeti için, eğer gerçekten bu ülkenin toprağı ve insanları ile bütünü ise söz konusu olan... ne AB ne ABD, ne NATO, ne Rusya ne başkası için... sadece ve sadece kendimiz için... kendi ülkemiz için...
ve...
unutmayalım ki, bu noktadan sonra "sehven" leri kabullenmeye ve/ya kabullendirmeye çalışmanın sonucu bugünleri bile aratır ortamları getirir her birimize ve topyekün hepimize...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder