19 Oca 2014

Dünden sonra yarından önce....





Ne güzel bir gece
Sanki daha aydınlık
Sanki bir kapı
Yarınlara aralık
Hem yarından önceki büyük umutlarla
Hem dünden sonraki pişmanlıkla karışık
Dünden sonra yarından önce
Yaşam durur umut bitince yaşayamadıkça özgürce
Mutluluklar biter
Sevsende

Ne güzel olurdu
Hep seninle paylaşmak
Tüm özgürlükleri
Seninleyken yaşamak
Dopdolu günlere
Hep seninle başlamak
Yarınlarla, dünlerle sonsuzluğu yaşa

Dünden sonra yarından önce
Yaşam durur umut bitince yaşayamadıkça özgürce
Mutluluklar biter
Sevsende


der.... Onna Tunç'un güzel müziği eşliğinde kendi yazdığı sözleriyle  Dünden Sonra Yarından Önce şarkısını söylerken Zuhal Olcay... Özgürlüklerin yaşanamadığı, umutların tükendiği bir sevdanın yarınlarının olamayacağını anlatır....

Düşman işgaline karşı özgürlük mücadelesini kazanmış bir avuç insanın yokluklar ve zorluklar içerisinde kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin 10 yaşına gelişini kutlamak için 1933 yılında Faruk Nafiz Çamlıbel ve Behçet Kemal Çağlar elbirliği ile bir marş yazılır... Cemal Reşit Rey de besteler...  bir milletin özgürlüğü ile duyduğu gururu yansıtan bu marşın adı: Onuncu Yıl Marşı

Çıktık açık alınla on yılda her savaştan.
On yılda onbeş milyon genç yarattık her yaştan,
Başta bütün dünyanın saydığı baş kumandan!
Demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan.

Türk'üz: cumhuriyetin göğsümüz tunç siperi;
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde Türk ileri.
Bir hızda kötülüğü geriliği boğarız.
Karanlığın üzerine güneş gibi doğarız.
Türküz, bütün başlardan üstün olan başlarız;
Tarihten önce vardık, tarihten sonra varız.

Türk'üz: cumhuriyetin göğsümüz tunç siperi;
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde Türk ileri.
Çizerek kanımızla öz yurdun haritasını,
Dindirdik memleketin yıllar süren yasını;
Bütünledik her yönden istiklal kavgasını...
Bütün dünya öğrendi Türklüğü saymasını!

Türk'üz: cumhuriyetin göğsümüz tunç siperi;
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde Türk ileri.
Örnektir milletlere açtığımız yeni iz;
İmtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitleyiz:
Uyduk görüşte bilgi, gidişte ülküye biz.
Tersine dönse dünya yolumuzdan dönmeyiz.

Türk'üz: cumhuriyetin göğsümüz tunç siperi;
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde Türk ileri.


Türkiye Cumhuriyeti Devleti henüz 10 yaşında ve 15 milyon genç, özgürlüğün zaferi ile gururlu.... içi içine sığmıyor... yarınların umutları dolu yüreklerinde....  dünyaya kafa tutan bir özgüven içinde....

Türkiye Cumhuriyeti Devleti bugün...90 yaşında.... 

Dün, Türkiye'nin önemli isimlerinden birisi olan Aziz Yıldırım, hakkındaki mahkeme kararının kesinleşmesi üzerine, hepimizin şöyle bir silkelenip çok ciddi bir biçimde düşünmesi gereken bir beyanda bulundu: "TANIMIYORUM"  dedi...

neyi "TANIMIYORUM" dedi?  Mahkeme kararını ve kararı onayan en yüksek mahkeme kararını...

Neden?

4 bakan ve 3 bakan çocuğu ile ilgili başlayan "yolsuzluk" operasyonları akabinde yaşananlar ve hükümet mensuplarının beyanları yüzünden....

Eğer bu ülkenin devletini idare eden Başbakanı ve hükümet mensupları tarafından; 

Kendilerini ve yakınlarını hedef alan "Yolsuzluk" dosyaları söz konusu olur olmaz .... 

"Bu ülkede dış mihraklı bir paralel devlet yapılanması mevcuttur. Dün TSK'ya karşı komplo kuran bu paralel düzen, bugün de bize (hükümete) karşı komplo kurmuştur" deniyorsa...
Adalete güvenilemeyeceği beyan ediliyor ve ADALET sistemi temizlenmeye başlıyorsa.... Fişlemelerden bahsediliyorsa.... Dinlemelerden bahsediliyorsa....  yolsuzluk dosyalarıyla ilgili olanlar başta olmak üzere bir sürü adalet ve emniyet mensuplarını jet hızıyla oradan oraya sürülüyorsa... Yolsuzluk dosyalarında adı geçen "yakınları" ifade vermeye göndermek yerine koruma kalkanları oluşturuluyorsa... veya bu kanaati uyandıracak şekilde konuşuluyor ve hareket ediliyorsa...

Kısacası;

Bir devletin en başındakiler, dün "kahraman" ilan ettikleri, adalete ve polise güvenmediklerini beyan eder ve kendi yakınlarının mahkemeye gitmesine engel olmak için tüm ellerindeki güç ve yetkileri kullanmaya başlarlarsa...  devletin polisi, devletin hakim ve savcılarının emirlerini tanımazsa... tanıdığında görev yerinden sürülürse.. sadece Aziz Yıldırım değil... her vatandaş der ki: TANIMIYORUM...

Ama, vatandaşın, TANIMIYORUM demesi, Aziz Yıldırım'ın sadece mahkeme kararlarını tanımamasına benzemez...

Vatandaşın TANIMIYORUM demesi; "Hükümetime de, Meclisime de, Devletime de olan güven ve umutlarımı yitirdim... kendi başımın çaresine kendim bakarım"... demektir...

Sonraki adım ne olur?

KAOS... Büyük balıkların küçük balıkları aç gözlülükle yuttuğu bir kaos.... dış mihraklı çetelerin top oynadığı bir kaos...

Düştük her on yılda her tür  kaosa her tür darbeye
Her on yılda ruhları yarınları yaralı geçler yarattık,
Başımızda bütün umutların bağlandığı milletvekilleriyle
Paralel ağlarla ördük anayurdu dört baştan.
Sonraki adım ne olur?

YIKIM... özgürlük kuşlarının öldürüldüğü, fırsatçı - elleri kanlı - yürekleri karanlık liderlerin gölgesindeki karanlıkların ortalığı kaplaması....

Bir hızda iyiliği, kardeşliği boğarız.
Aydınlığın üzerini karanlıklarla örteriz
Kötüyüz, vicdanları kararmış olanlarız;
Tarihten önce vardık, tarihten sonra varız.

Sonraki adım ne olur?

Her fırtına bir gün diner... dalgaların yerini sükunet alır...ama..... ortalık durulduğunda görülecek olan manzara ne olacak....  böylesi bir noktaya gelindiğinde bunu kestirmek olası mı?

Dindirdik memleketin yıllar süren yasını;
Bütünledik her yönden demokrasi kavgasını...
denebilecek mi? bilmek olası mı ortalık durulmadan?
Bütün bu riskleri göze alıp da, bir kez daha yeniden başlayıp yeni bir 10.yıl marşı yazmaya gerek var mı, demokratik ve ekonomik atılımlarıyla gurur duyulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşı olmanın coşkusunu taşıyan bir 100.yıl marşını yazmak varken???

bence, mevcudu koruyup devam ederek 100. yıl marşını yazmalıyız...

Ama, bugünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşı olan sanatçılar bu ülkenin vatandaşlarının bir ağızdan coşkuyla, umutla, sevgiyle söyleyebileceği ortak bir marş yazabilirler mi? 10yıl marşı gibi coşku, umut, özgüven ve özgürlük dolu bir marş yazılması için sanatçılarımıza esin verecek bir ortam var mı?

Vaz geçtim, yeni bir marş yaratmayı...

dünden sonra yarından önceki Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşı olan70 milyon küsur, her yaştan genç;

Bu ülkenin milli marşını gönülden arzulayarak beraberce söyleyebilir mi? 

Peki... ne yapmalı??? Ne etmeli???? YIKIM noktasına gelmeden toparlanmak için?

Çok basit...

Vatandaşlık hak ve görevlerimizi bir an ön önce öğrenmeli ve onlara sahip çıkmalıyız...  Başkalarının haklarına tecavüz etmeden... eleştirdiklerimizin hata ve suçlarını kendimiz tekrarlamadan... birbirimize güvenip, birbirimize saygı duyarak, birbirimizi anlayıp, birbirimizi eğiterek...  linç girişimlerinden kendimizi ve çevremizi uzak tutarak... akıllı ve yapıcı adımlarla.... Bazılarının arzuladığı kaos ortamlarının o gri sis bulutlarının kararak üzerimize inmesine izin vermeyerek...





2 yorum:

  1. Kurt sisli havayı severmiş... Hele kaos çok bilinmeyenli denklem ise, bunu hiç bir kimse çözemezmiş. Biz kapımızın önünü süpürelim; kent tertemiz olsun. Önce ahlak ve maneviyat; sonra ister ikdidar olsun, ister muhalefet. Yeni bir gençlik yetişsin; Yeni Türkiye için... Başrağı alsın eline adalet için, hakkaniyet için, insanlık mefkuresi için...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne yazık ki öyle...kurtlar puslu havaları sever... biz kılımızı kıpırdatmayınca, kendi üstümüzdeki - evimizdeki ve kapımızın önündeki kir ve pisliklerimizi görmek ve temizlemek yerine komşularımızın pislik kokusunu parfüm kabul etmesini arzulayınca.... olmuyor işte.... pislikler temizlikleri kirletir oluyorlar... ve gün geliyor pislikler kanıksanmaya başlanıyor ve o pisliklerin ağır kokusu tüm halkın üzerine çöreklenir oluyor.... işte bu nedenle öncelikle çocuklarını ahlaklı insan olarak yetiştirebilecek, doğru değerleri öğretebilecek kadınlar yetiştirmek gerek...

      ben her şeye rağmen gençlerimizin büyük bölümünün o genç yüreklerinin temizliği ile çok şeye muktedir olduklarına inanıyorum... yeter ki o temiz yürekleri kirletmeyelim...

      Sil

Bunlar da ilginizi çekebilir...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...