17 Kas 2013

Pazar Tembelliğinde "Kitaplı" Blogger Yazarlar Dedikodusu....








Uzun süredir şöööyle bir pazar günü keyfi yapamadığımı farkettikçe Pazar günleri sendromu yaşar olmuştum ki, beni hiç bir kış yalnız bırakmayan sürekli yanımda olmaya gayret eden kadim dostum Grip imdadıma yetişti.... ve ben Pazar günü şanına uygun olarak yatağımda gevşek gevşek tembellik ediyorum... elbette sevgili dostum Grip'in aksırık ve tıksırık sohbetleri eşliğinde....

Uzun süredir özlediğim Pazar günü tembelliği ile uzanmışken, yine uzun süredir yapmak istediğim bir başka şeyleri daha yapayım dedim... bloguma selam vereyim... hasta olduğunda şımarıklıktan inleyenler gibi değil ama ilgi arayan kedi misali mırıl mırıl bir şeyler yazayım istedim... 

Bildiğiniz gibi sosyal medya günümüzün en etkin güçlerinden birisi olarak kabul ediliyor... Blog denilen olgu ise sosyal medyanın en etkin gücü bence...  bir süre önce sevgili Bolat' benimle yaptığı "Bloggerlar Dünyayı Değitirebilir mi? " başlıklı röportajda izah ettiğim gibi, ben  sosyal medyanın en büyük gücünün bloglar olduğuna inanıyorum. Durum böyle olunca da, elinde böylesi bir güç bulunduran blogları dikkatle takip etmekten kendimi alamıyorum...

Bazı bloggerlar bana çok özel geliyorlar...  çok başarılı işlere imza atıyorlar.... ama bunların içinde de bir ayrı özel gurup var ki onlara hayranım.... bunlar  yazmayı hem seviyorlar hem de yazmayı iyi biliyorlar....  yazmaya öylesine gönül vermişler ki tüm zorlukları göze alarak  kitap yayınlama gibi zorlu, masraflı  ve cesaret isteyen bir işe kalkmışlar... kitapları iyi satılıyor... bir çok kişi alıp okuyor...  başarılılar...

Ama dikkatimi çeken bir başka nokta var... ya diğer bloggerların çok azı bu bloggerların kitaplarını alıp okuyor.... ya da çok azı bloglarında bu kitaplardan bahsediyorlar...  Kitap yorumu yayınlayan blogların bile büyük kısmı blogger arkadaşların kitap yorumlarına ve isimlerine yer vermiyorlar....

Bir kitap yazmak uzun emek istiyor... bastırmak uğraş istiyor... bir kitabın basılarak satışa sunulması ile de iş bitmiyor.... duyulması bilinmesi gerekiyor ki satın alınsın okunsun.... 

Bir blogger bir blog açtığında varlığını duyurmak için ne emek veriyorsa (blog blog dolaşıp "ben de buradayım" diye duyurduğu, çekilişler, v.s. yaptığı gibi) bunu birkaç bin katı ile çarpmak gerekiyor.... çok emek istiyor çoookkkkkkk....  

Sanatçı çok nadide yetişen bir çiçek gibi... herkes sanatçı olamıyor...  bir sanatçı ortaya çıktığında öyle hemen bilmek de mümkün olmuyor... bir türlü birisinin bilmesi ve duyurması gerekiyor.... varlığından haberimiz olmayan bir sanatçının eserlerinden nasıl yararlanabiliriz ki? Bir sanatçı eserlerinin geliriyle karnını doyuramazsa nasıl eser vermeye devam edebilir ki? Nasıl daha güzel eserler verebilir ki?  

Sanatçıların olmadığı bir dünya nasıl bir yer olurdu düşünebiliyor musunuz? 

Daha güzel yarınlar için, elinde sosyal medya gücünü bulunduran bloggerların, "tanınmış" sanatçılara destek verdikleri kadar yolun başındaki sanatçılara da tanıtımları ve eleştirileriyle destek vermeleri gerektiğini düşünüyorum.... hele bu sanatçılar zaten tanıdığımız, bloglarını zevkle zlediğimiz blogger arkadaşlarımızsa...   

Mesela bir Hasan Saraç....  tam 3 tane kitabı var 4üncüsü yolda... Çarpraz Oyun, Zaman Gezginleri ve 13 Saat+1 Ömür kitapları yazarı Hasan Saraç....

Hasan Saraç kitaplarını okuduğumda Hasan Saraç'ın yaşamı bir "gri" alan olarak gördüğünü ve bunu ön plana çıkarttığını düşündüm.... "Mutlak" tabir edilenlerin her birisinin "mutlak" olmaktan ne denli uzak olduğunu ince ince dokuyarak, "gizem" büyüsüyle süsleyerek aktarmış....  Gerçek yaşamda uzun zaman dilimlerine yayılan bu değişimleri Hasan saraç kitaplarının kahramanlarına  "bir an" içerisinde yaşatarak,  dün "mutlak"olanların bugün ve yarın içerisinde nasıl farklı olduğunu vurgularken bir yandan da değişmeyen "insan" değerlerini akıcı bir şekilde vurgulamış....  

Tutucu bir dağ köyü gelenekleriyle büyümüş bir insanın bir gün, zorunlu bir nedenle, köyden İstanbul'a, New York'a , Londra'ya gitmesi ile Hasan Saraç kahramanlarının yaşadıkları birbirinden çok farklı değil aslında... çünkü bildiği her şeyi geride bırakıp yepyeni bir yaşam biçimini ve yepyeni değerleri kabullenmek zorunda... Önce "alışılmışın kaybı ile yaşanan" büyük bir boşluk ve bu boşluğun doldurulması süreci....   Ama herşeye rağmen aynı kalan duyguları.... kişiliğinin özü.... insan değerleri.... sevgi, aşk, nefret, özlem, arkadaşlık, dostluk, acıma, korku, endişe.... gibi.....

Hasan Saraç kalemini ustaca kullanmış... akıcı ve gizemli ama yumuşak kurgusu ile hem dinlendiren hem düşündüren, hem de çok şeyleri sorgulatan bir yazar....  ben kitaplarını okumaktan büyük keyif aldım..... Özellikle gizem ve insan psikolojisi üzerine okumayı sevenler büyük zevk alacaktır... bir de benim gibi "dayatmalar"dan nefret edenlerle  "her şeyin hep aynı kaldığını" düşünenlerin okumasını tavsiye ederim....




Çapraz Oyun kitabında, Hasan Saraç, yaşamı boyunca içinde biriktirdiği tüm sosyal mesajlarını, sistem ve geleneklere olan  isyanlarının tümünü paçal etmiş sonra yeniden biçimlendirmiş ve insanın bir solukta keyifle okuyacağı bir roman halinde kusmuş....  




Zaman Gezginleri Kerim ve Sibel  ise ölüm-yaşam-gerçekler üzerine bir sorgulama.... bu kitabında sistemden ziyade bireylerin algılamaları ve duyguları ön plana geçmiş....  yaşamın kendisi, insan duyguları ve düşüncelerin boyutlandırılması.... yine gizem dolu bir hikaye içerisine enjekte edilerek keyifli bir roman haline dönüşmüş.... ve Hasan Saraç  Zaman Gezginleri'nin devamının geleceğinin müjdesini vermiş....




13 saat+1 ömür, diğer romanlarından farklı bir özelliğe sahip. Hasan Saraç, "ortak roman projesi" adını verdiği bir proje koydu ortaya... Bu projeye göre, arzu eden her okuyucu bu romanın oluşmasına katkıda bulunacaktı. Bir gurup çalışması ile bir roman oluşturulacaktı. Alışılmışın dışındaki bu çalışma oldukça ilgi gördü ve gelen tüm katkıları paçal ederek kendi uslubu ile bir roman oluşturdu.....   insanın düştüğü ani boşluk duyguları üzerine inşa edilmiş keyifli bir roman...  

Farklı hikayeler, farklı mekanlar, farklı kahramanlar, farklı gizemler, farklı kurgular ama aynı güzel ve akıcı uslüp.... okunası romanlar.....



fazla uzun olduğu için yazıyı bölüp parçalayıp yayınlamaya karar verdim... o yüzden yarın diğer "kitaplı" yazar bloggerlarımızla devam etmek üzere hoşça kalın efendim......








4 yorum:

  1. Sanatçı, yazarlar, destek olmak hakkında söylediklerin çok doğru. Özellikle edebiyat dünyası halen belli grupların elinde evirilip çevrilirken, kendine uymayanı yok sayarken...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. teşekkürler... onlar bu dünya için o kadar önemli varlıklar ki...

      Sil
  2. Üzerime alınıp birkaç araştırma yapmam gerektiğini düşündüm. Çok büyük bir blogum yok ancak parmak-bal meselesi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. büyük blog küçük blog diye bir şey yok ki... kalıcı bir şeyler yapmak için çabalayan ve kalıcılığı umursamayan bloggerlar var... hiç bir ürün kısa sürede markalaşamaz... çok emek ister... ve ne yaparsan yap bir zaman ve sabır ister.
      Ama her blogun bir izleyicisi mutlaka vardır... ve mutlaka birilerine bir şeyler anlatabiliyor.... duyurabiliyor...

      ve birlikten güç doğar....

      sevgilerimle

      Sil