Dün, uzun süredir beklenen
“demokratik açılım paketi” Başbakan tarafından açıklandı…. Bu paket üzerine
yorum yazmaya gerek duymuyorum…. Çünkü
günler boyu her türlü yorumlar yapılacak zaten….
Ama ben bizim anlaşılması
güç, garip bir ülke olduğumuz düşüncesine bir kez daha takıldım kaldım…
Neden mi? Beni önceden
izleyenler iyi bilirler.. takıntıları
çok olan birisiyim… ve takıntılarımdan birisi de “kavramlar” bu kez de “kavramlar” a takıldım….
Birkaç örnek vereyim belki
daha iyi anlatırım derdimi…
1982 yılında anayasa referandumu yapılıyor ve sonuçlar ilan ediliyor : “%92
ile kabul edildi” …
Öyle bir şekilde söyleniyor ki, sanki bu ülke nüfusunun yüzde yüzü,
anayasayı didik didik okumuş, incelemiş, anlamış ve sonra da kararını bildirmek
üzere oy vermiş… bu oylama sonucunda da
ülke nüfusunun tamamının %92 si “evet”
demiş gibi…
Bu algılamanın ne kadar gerçeği yansıttığı kafama takıldı:.
1980 sayımlarına göre bu ülkede 44.736.957 kişi
yaşıyor….1982 yılında nüfusun artmış olduğu kesin ama o zamanlar şimdi olduğu
gibi gelişkin teknolojik olanaklar olmadığından 82 yılındaki nüfusun ne
olduğunu bulamadım. Tahminlerle uğraşmak
yerine 1980 nüfus sayımını esas aldım.
Toplam nüfus 44.736.957 kişi
ve toplam
seçmen sayısı, yani yaşı 21 ve üstü olanların sayısı 20.722.602 kişi
yani ülkenin % 46.32 eder..
Bu
seçmenlerin de sadece 18. 718.115 kişisi
oy kullanmaya gitmiş… Yani nüfusun % 41.84 lük kısmı oy kullanmış..
Ancak
bu %41.84 lük kısmın içerisinden “evet” diyen seçmen sayısı 16.945. 545 kişi.
Yani nüfusun %37.87 sinin aldığı karardan bahsediyoruz…. Yani ülkenin tüm
vatandaşlarının %92 sinin kararı değil bu sonuç.
Ve
%37.87 lik kısmının aldığı karar ile ülkenin %100ünün yaşamları ve gelecekleri
hatta çocuklarının ve torunlarının yaşamları belirlenmiş oldu…
2010
tarihinde bir referandum daha yaşıyoruz.. sonuç: %57.88 ile “Evet”
Yine
aynı soruyu soracağım…bu oran ülkenin bütünü ile orantılandığında ülkenin gerçekte
yüzde kaçını temsil ediyor???…
Ülke
nüfusu toplam 73.722.988 ve 2010 tarihinde seçmen yaşı 18 e indiği için 18 yaş
ve üstü oy kullanabiliyor. Seçmen sayısı toplam 52.051.828 yani tüm
vatandaşların %70.6 sı… Bu % 70.6 lık nüfus içerisinde “evet” diyerek onay veren seçmen sayısı 21.788.272 yani ülke nüfusunun %29.55 lik kısmı …
Demek ki: Bu ülkenin %100lük kesimi bu ülkenin %29.55
lik kesimin tercihine göre yaşıyorlar....
Bir de genel seçimlerden örneğimiz olsun:
2011 yılı Türkiye nüfusu toplam 74.724.269 kişi… 18 yaş
üzerindeki toplam seçmen sayısı 52.806.322 yani %70.66.
Bu
ülkenin %70.66 lık kısmının sadece 43.914.948
kişisi yani %58.76 sı oy kullanma zahmetine giriyor.. bunların da 973.185 kişisi beceriksizlik edince geçerli oy
kullanan kişi sayısı 42.941.763 yani
%57. 46 oluyor.
Bu
genel nüfusun %57.46 lık kısmının 21.399.082 kişisi yani %28.63 lük kısmı
AKP’ye oy veriyor ve AKP en çok oy alan parti olarak hükümeti kuruyor...
Bu
ne demek oluyor? Bu ülkenin yüzde yüzü
%28.63 lük kısmının almış olduğu karar ile yönetiliyor….
Demek
ki; oy verenlerin %50 si veya %90 ı olmak ülkenin genel nüfusunun çoğunluğu
olmak ile eşit demek değilmiş… Demek ki
bir ülkenin vatandaşlarının tamamı, bir ülkenin tüm vatandaşlarının
çoğunluğunun değil azınlığının kararları doğrultusunda yaşamak zorunda
kalıyormuş…diye düşünüyorum… bu ülkenin vatandaşı olarak kayıtlı olan bir bebeğin,
bir çocuğun yarınlarına ve yaşam biçimine “oy kullanmış olan” bir azınlık
gurubu karar veriyormuş…
Nasıl
büyük bir sorumluluktur bu…. Düşünebiliyor musunuz, sadece kendinizin değil,
sadece kendi ailenizin değil… bütün bir ülkenin tüm vatandaşlarının hayatını
etkileyecek bir karar veriyorsunuz bir kağıt parçasına bir damga basarken… ve sizin gibi düşünen bir azınlığın kararı
ile tüm ülke yaşamak zorunda kalıyor.. çok ama çok büyük bir sorumluluk...
17
yaşındaki bir gencin böylesine büyük ve önemli bir kararı veremeyeceğini
düşünüyoruz ….
Ama
17 yaşını bitirip 18 yaşına girer girmez daha dün sahip olmadığı tecrübe ve bilgiye sahip
olduklarını iddia ediyoruz belki 1 hafta olmuş 18 olalı belki 10 ay ve oy
kullandırıyoruz… neden?
Bir
insanın bir sorumluluğu üstlenmesi için belli bir birikim ve eğitim sahibi
olması gerektiğini varsayıyoruz… ve eşik olarak da 18 yaş denmiş..... daha önce de 21 deniyordu...
Eğer
bu "belli bir birikim ve eğitim olması şart" tezimiz doğru ise:
Referandumda “evet” veya “hayır” diye oy verenlerin her
birisi; onaya sunulmuş olan yasaların içeriklerini ve uygulamalarının
sonuçlarını idrak edebilecek “belli bir birikim ve eğitim” düzeyinde miydiler?
Ya
bu referandum paketlerini hazırlayan milletvekilleri; oylamaya sundukları
yasaların, kendi aileleri dahil, ülkenin bütün vatandaşlarının bugünlerini ve
yarınlarını etkileyeceğini bilerek, hazırlık
safhasında yaşayacak ve uygulayacak olan tüm gurupların temsilcileri ile
konsensus içinde düzenleyecek ve oylamaya sunmadan önce “en eğitimsiz”
vatandaşın bile anlayacağı şekilde tüm halka izah etmeleri gerektiğinin
bilincinde olacak kadar “birikim ve eğitim” sahibi miydiler?
Veya seçimlerde
oy kullanan seçmenlerin, hangi partiye neden oy verdiklerinin bilincinde
olacak, bölgelerinin milletvekillerinin kimler olduklarını, üstlenecekleri görevlerini
başarıyla yürütebilecek kabiliyette olup olmadıklarını değerlendirebilecek “bilgi
ve eğitim birikimleri” var mıydı?
Veya,
seçilmek isteyen tüm vekil adayları, temsil ettikleri yöre halkının vekili
olacakları bilinci ile bu yöre halkı ile beraber “seçildiği takdirde neler
yapabileceğini, nasıl çalışmasını arzu ettiklerini” tartışacak ve parti başkanını değil kendi yöre halkının
güven ve onayını kazanarak seçilecek “birikim
ve eğitim” sahibi miydiler?
90
yıllık Cumhuriyet tarihi boyunca yavaş yavaş yükselen eğitimli nüfusunun en
fazla olduğu zaman dilimi olduğu için 2012 verilerini esas alıyorum.
2012 yılı sonu itibari ile Türkiye nüfusu 75.627.384 kişi. Bu nüfusu
oluşturan bireylerin içerisinden 18 yaş ve üzeri oy verme hakkına sahip olan
vatandaşların yani nüfusun %69.67 sinin
“eğitim” düzeyi TUİK verilerine göre şu
şekilde dağılıyor..
Okuma yazma bilmeyen vatandaşlar : 2.774.515 kişiymiş…
Okuma yazma bilen fakat bir okul bitirmeyen vatandaşlar : 3.500.842 kişiymiş…
5 yıllık İlkokul diplomalı vatandaşlar : 15.220.028 kişiymiş…
3 yıllık ortaokul veya dengi diplomalı vatandaşlar 2.849.999 kişiymiş…
8 yıllık ilköğretim diplomalı vatandaşlar 8.189.309 kişiymiş…
Lise veya dengi okul diplomalı vatandaşlar 12.009.595 kişiymiş…
Yüksek okul veya fakülte diplomalı vatandaşlar 5.913.187 kişiymiş…
Yüksek Lisans mezunu vatandaş .
416.741 kişiymiş…
Doktoralı vatandaş
122.619 kişiymiş…
Okuyup okumadığı bilinmeyen vatandaş 1.699.909
kişiymiş…
Toplam
52.696.744 kişi
Sadece seçmen durumunda olanların kendi içerisindeki yüzdeleri:
Okuma yazma bilmeyen vatandaşlar % 5.2… :
Okuma yazma bilen fakat bir okul bitirmeyen vatandaşlar : %
6.6
5 yıllık İlkokul diplomalı vatandaşlar % 20.1
3 yıllık ortaokul veya dengi diplomalı vatandaşlar % 5.4
8 yıllık ilköğretim diplomalı vatandaşlar % 15.5
Lise veya dengi okul diplomalı vatandaşlar % 22.7
Yüksek okul veya fakülte diplomalı vatandaşlar % 11.2
Yüksek Lisans mezunu vatandaş % 0.8
Doktoralı vatandaş % 0.2
Okuyup okumadığı bilinmeyen vatandaş %
3.2
gibi kaba bir sonuç çıkıyor…
Eğitim düzeyinin bu denli düşük olması moralimi bozuyor ve moralim
düzelsin diye “yüksek eğitimli” nüfusu
liseden itibaren alıyorum. Lise ve üzerinde eğitim almış kişilerinin toplamı
18.462.142 oluyor, yani oy verebilecek yaştaki vatandaşların %35 lik kısmını
oluşturuyor.. genel nüfusa oranı ise %
24.41 oluyor.
Haydi biraz daha artırayım; okudu mu okumadı mı, okuduysa ne kadar
okuduğu bilinmeyen gurubun da “en yüksek eğitimi almış olduğunu varsayayım, lise ve üstünde eğitim almış kısma blok olarak
ekleyeyim:
Böylece” yüksek eğitimli” vatandaş sayımız 20.162.051 kişi yani %38 oluyor..
Genel ülke nüfusuna oranı ise: %26.65 oluyor. Yani tüm hilelerime rağmen, ülkenin ve tüm vatandaşlarının bugünlerini ve yarınlarını
etkileyecek kararları verme ve sorumluluğunu üstlenmeye yeterli görülen 18 yaş
üstü vatandaşlarının “yüksek eğitimli” olanlarının oranını en fazla %26.65’e
çıkartabiliyorum…
Bu
bilgilerin ışığında düşünmeye devam ediyorum…
Bir
ülkenin vatandaşlarının genel eğitim seviyesi bu olunca, seçenler de seçilenler
de bu oranların yansıması olacaktır… ve yaygın “birikim ve bilgi” düzeyi
seviyesi her ne ise… baskın olan da o düzey olacaktır…
Farklı
olması olası değil… farklı olması bu ülkede “demokrasi” olmadığı anlamına
gelir.. yani bir zümrenin diğer zümreleri yönetmesi demek olur…
Demokratik
yönetimlerinin anlamı “azınlıkların korunması” sistemine bu nedenle dayanmıyor
mu? Bu nedenle demokrasi “çoğulculuk” sistemi değil midir?
Ama eğitim
düzeyi fazlasıyla düşük olunca; “çoğulculuk” kavramı ile “çoğunlukçuluk”
kavramı karıştırılabiliyor, “geçerli oy
kullananların %50 si” kavramı ile ülkenin %50 si kavramları karıştırılabiliyor, “seçmen olma sorumluluğu” kavramı "sadık taraftar olma sorumluluğu” kavramı ile
karıştırılabiliyor… “milletvekili olma ” kavramı ile “patronun adamı olma”
kavramı karıştırılabiliyor, “milliyetçilik kavramı” ile “kafatascılık” kavramı
karıştırılabiliyor, “laiklik” kavramı
ile “dinsizlik” kavramı karıştırılabiliyor, “bireysel özgürlüklerin
yaşanabilmesi” kavramı ile “bencilce yaşamak” kavramı karıştırılabiliyor…karıştırılıyor
da karıştırılıyor…
bu beni şaşırtmıyor...
bu beni şaşırtmıyor...
Eğitim
sorunu çözülüp de, ülkenin en büyük oranı “eğitimli ve demokratik birikimli” düzeye
ulaşmadan da bu ülkede bunların yaşanmasına şaşırmıyorum…
Hiç eğitimli olmayan bir çok kişinin “eğitimli ve birikimli” kişilerden daha aydın olmasına da şaşırmıyorum…. insanların kendilerini "ak kaşık" gibi göstermeye çalışmalarına da şaşırmıyorum... insanların kendi kabul ettikleri değerlerin "en iyi ve en doğru değerler " olduklarına inanmalarına da şaşırmıyorum... insanların çıkarları uğruna yalan söylemelerine de alıştık zaten....
Hiç eğitimli olmayan bir çok kişinin “eğitimli ve birikimli” kişilerden daha aydın olmasına da şaşırmıyorum…. insanların kendilerini "ak kaşık" gibi göstermeye çalışmalarına da şaşırmıyorum... insanların kendi kabul ettikleri değerlerin "en iyi ve en doğru değerler " olduklarına inanmalarına da şaşırmıyorum... insanların çıkarları uğruna yalan söylemelerine de alıştık zaten....
ama neye hep
şaşırıyorum biliyor musunuz?
"insan" kavramının; başka bir canlıya, şu veya bu nedenle, bilerek ve isteyerek acı çektirip huzur içerisinde hayatına devam edebilen yaratıklar için de kullanılıyor olmasına ......
sanırım bunu bir türlü anlayamayacağım...
"insan" kavramının; başka bir canlıya, şu veya bu nedenle, bilerek ve isteyerek acı çektirip huzur içerisinde hayatına devam edebilen yaratıklar için de kullanılıyor olmasına ......
sanırım bunu bir türlü anlayamayacağım...
Demokrasi? Kime göre?Neye göre? Valla kafamız karıştı,biz de olanları anlamakta zorlanıyoruz,Kadavraya döndük:((
YanıtlaSilçok haklısın... artık dnebilecek sözler tükendi...:((
SilHer birimiz asgari müştereklerde buluşamadığında paketlerin önemi yok :))
YanıtlaSilzaten bu dayatma demektir ve dayatma varsa demokrasi yoktur... bu da beni şaşırtmıyor çünkü dempkrasiye inanmadığını beyan eden bir yönetim var
Silteşekkürler ama prensip olarak yarışmalara katılmıyorum ... ancak burada görüp katılmak isteyen arkadaşlar olabilir...
YanıtlaSil