5 Eyl 2013

Zulüm denilen.....



En büyük sevgi hangisidir? diye sorulduğunda ilk akla gelen "bir annenin çocuğuna duyduğu sevgi"  olur... karşılıksız bir sevgi... kutsal bir sevgi....  

Annelerin çoğunun çocuklarını severken kullandığı sözcüklerin o kadar çoğu zulüm içerir ki... o kadar çok tümce çocuğun gencecik beynine işlenen ağır bir yüktür ki.. "en sevilenin umutlarını/hayallerini gerçekleştirmek" sorumluluğu.... en sevileni "kurtarmak" sorumluluğu.... neden? nasıl? bir an önce nasıl büyünür?  soruları ile... çaresizliği ile tanışan o minicik ruhların başaramama korkuları.... derman olamama korkuları....

Bir annenin severken bile çocuğunun beynine ve ruhuna, yarınlarını etkileyecek kanlı çentikler atması  bir zulüm değil midir? bazen poposuna atılan bir şamardan daha beter bir eziyet değil midir?

Ya "şunu yaparsan sana şeker vereceğim" tarzındaki eğitim sisteminin zulmü??? o şekeri alabilmek uğruna o çocukların çektiği eziyetler??? o şekeri alamayanların yaşadıkları aşağılanmalar??? bunlar zulüm değil mi??? bu sistem yüzünden çocukların beyinleri de ruhları kanlı yarala berelerle dolarken zulüm etmiş olmuyor muyuz?

Bir  iş yerinde bir yönetici, altındaki elemanların çalışma saatlerinden çalarken, ücretinden çalarken, haklarından çalarken.... o çalışanların  ve ailelerinin/çocuklarının da hem bugünkü yaşam biçimlerinden, hem de yarınki yaşam biçimlerinden çalıyor olmaları zulüm değil midir??? 

Bir sevdalının, kendisini sevmeyeni yanında tutmak için duygusal baskı yapması zulüm değil midir?

İhtiyaçlı olanları sergileyerek onlara sadaka vermek zulüm değil midir????

Maddi zenginliklere özendirerek insanları yarıştırarak eğlenmek, yarışanlara zulüm etmek değil midir? ????

Güçlü olanın güçsüz olanın haklarını kısıtlaması zulüm değil midir????

Güçlü olanın güçsüz olanın yarınlarını elinden alması zulüm değil midir????

Kısaca, "zulüm "  Bir insanın fiziksel veya psikolojik acı çekmesine neden olan her şey değil midir?.

Bir insanın yaşamak istediklerine psikolojik veya fiziksel baskı ile engel olunması değil midir?

ve aslında bu zulüm en fazla "sevilenler" tarafından uygulanır.... "sevilenler"  en zalimlerdir....
"sevdirilenler" en zalim işkence araçlarıdır...

"çarpıtılmış sevgi" yani "çıkarlara dayalı sevgi" anlayışı ise en büyük zulümdür... 

çünkü "sevgi" bir insanın özgürlüklerini elinden alabilecek en güçlü kelepçedir... kaçılması en olanaksız hücre hapsidir...  ta ki.... sevgi tükenene dek....

"Sevilmeyen"den gelen Zulüm ve Fiziksel şiddet.... çaresizlikte katlanılandır... ama katlanan tepkilidir... katlanan hep kurtulmak için çabalar.... ve bir gün kurtulur....

Bütün mesele... kurtulduğunda... kendisinin ne yaptığıdır? 

Kendisinin kurtulmak için bunca uğraş verdiklerini kendisi yapmaya başlarsa????

İşte o zaman ben "kurtulmak istediği zulüm değil, güçsüzlük müş....." derim... "zulüm olmayan bir yaşamı arzu etmemiş.... güçlü olmayı arzu etmiş" derim.....

Bir söz var "sistemler" değil problem olan "sistemlerin içinde yer alan bireyler" diye....

Mısır'da insanlar Tahrir meydanına çıktı....  "zulümden" diyen olmadı.....  Tahrir meydanındakiler çoğalarak güçlenmeye başlayınca, Big Brother bir baş oyuncu değişikliği yaptı.... meydanı boşaltmak için.... bu sefer de eski baş oyuncu ve avanesi hazmedemedi... mağduriyet edebiyatı ile binlerce insanı katlettirdiler...  senaristler günlerce "rabia" diyerek göz yaşı dökerken....  "Hey Big Brother... bir an önce verdiğin sözü tut yoksa Mısır'daki bu oyuncu değişikliğini sana fatura ederiz....bizi daha fazla oyalama"  denmiş ve de Big Brother da en baştan verdiği sözü tutmak için kollarını sıvamış gibi....bıçakla kesilmiş gibi Mısır ile ilgili tüm timsah gözyaşları ve söylemler kesiliverdi...  ve  gündeme....  hükümet "kimyasal silah" kullandı söylemleri ile Suriye oturdu... Mısır da her şey yoluna girmiş gibi unutuldu bile....

Aynen Irak'ta oynan senaryo gibi..... 

"Esad denilen zalime yetmiyor artık kendi hükümranlığında eziyet etmek" der gibi... "öylesine seviyor ki kan görmeyi" der gibi....  muhalfleri en fazla köşeye sıkıştırdığı zaman, neredeyse zaferini ilan edip de halkına daha fazla zulüm edebilecek,  her "hık" diyeni içeri atacak güce ulaşmak üzere ama kanlı eğlence sona erecek diye....  hemen talimat veriyor  "gidin biraz kimyasal silah kullanın bir kaç çocuk seçip ki  Birleşmiş Milletler Suriyeye saldırsın da eğlenceye devam edelim" ... demiş gibi bir senaryo ile....  

Big Brother ve avanesi... heyet raporu bile beklemeden hazırlar.... biliyorlar çünkü raporu.... tıpkı Irak'da bildikleri gibi..... 

Ama, Big Brother bile halkından çekiniyor... olur ya bir daha yeterince oy vermezler de seçilemez diye... göstermelik paylaşıyor sorumluluğu kongresi ile "meşru" zemin adına...  

Suriye'de zalim bir adam zulüm ediyor... insanlık adına.... din kardeşliği adına.... Suriyelileri kurtarmak için Suriyelileri bombalamak gerekiyor...

Tıpkı Saddam zulmünden Irak'lıları kurtarmak için Irak halkının bombalandığı, kadınlarına camilerde tecavüz edildiği,  erkeklerinin üstlerine işemek dahil her türlü işkencelere uğradığı, çocuklarının bebeklerinin beyinlerine kurşunlar sıkıldığı gibi..... halen yaraların oluk oluk kanatıldığı gibi....

Kurtarmak için oraya gidecekler....  "müslüman" muhaliflerin "vacip" olarak gördükleri ve uyguladıkları gibi; hükümet yanlısı olan "müslüman" ları öldürmek ve aynen Irak'ta olanları yaşatmak için.... Big Brother ve avanesi gidecek.....  ve aynen Irak' zamanı olduğu gibi Timsah Gözyaşları bile akmayacak çünkü aynen Irak'ta olduğu gibi burada da  "meşru" olacak zulümleri... kahraman olacaklar en zalimler...

Ama  insanların alınlarında etiket yok.... kim yandaş... kim muhalif.... bombalar da henüz bunu ayrıştıramıyor....   bunu yaşayan insanlar keşke hepsi birden ölseler.... ama hepsi birden ölmüyorlar....  ruhlarındaki yaralarla hayatta kalıyorlar bazıları....  


"Keşke saçlarını benim için süpürge etmek yerine başına taç etseydin annem" diyen çocuklar gibi....

"Keşke beni bu kadar çok severek sadaka vermek yerine, emeğimin karşılığını verseydin" diyen çalışan gibi...

"Keşke beni bu kadar çok  severek kurtarmaya gelmek yerine evinde oturaydın Big Brother" diyen Irak'lılar gibi....

Zulüme karşı durmak için, zulmü ortadan kaldırmak için önce zalim olmamak gerek.... Zalim olan zulüm olmadan yaşamanın ne olduğunu bilemez ki.... bir insanın bilmediği bir şeyi yaşaması da yaşatması da mümkün olabilir mi?

Daha fazla güç elde etmek için oynana bu senaryolara "yeter DUR" demek gerek.... timsah gözyaşları yerine gerçek göz yaşları akıtacak kadar "insan sevmek" gerek...  sevmek için tanımak gerek.. tanımak emek ister.... 

Ama bizler bugün, komşu çocuğumuz bizim çocuğumuza bir laf söylese onu öldüresiye dövmeye kalkıyoruz... komşumuzun çocuğu okula gidecek ayakkabı bulamazken kendi çocuğumuza en pahalı markaları giydiriyoruz...  ve vicdanımız rahat yatıp uyuyabiliyoruz.... gerçekte farkı olmadan yaptıklarımızın kimyasal silah kullanmaktan....

Birisinde büyük bir travma ardından fiziksel olarak yaşam hakkını alıyoruz.... öteki dünyaya gönderiyoruz...
Birisinde ise hem fiziksel hem de ruhsal olarak yaşam hakkını alıyoruz.... ama hayatta kalmaya devam ettiriyoruz acı çektire çektire....  kin ile nefret ile besleye besleye....
Alkışlıyoruz.... tüm zalimleri....
Biat ediyoruz ... tüm zalimliklere....
ve her fırsatta aynı zalim olarak zulüm ediyoruz gücümüz yetene...  ve çoğunluk zaman hiç düşünmeden... alışkanlıkla.....

Ama asla  gerçekten durdurmaya çalışmıyoruz "zulmü" de "zalimi" de....

Zulüm karşısında susmak, sessiz kalmakla yapılan eziyete ortaklık edilir...deriz... sadece ortaklık mı ediyoruz????

Buna son verme zamanı halen gelmedi mi????

Nefret ve Çıkar üzerine kurulu yaşam biçiminden vaz geçmeden Allah sevgisi nasıl büyür ki??? Allah sevgisi yerleşmeden,  yaratılanlar yaratandan dolayı  nasıl sevilebilir ki???  ruhlara barış nasıl ulaşır ki????

EN AZINDAN "RISE FOR JUSTICE" DİYELİM Mİ??? Suriye için, Irak'ta zarar gören kadınlar ve çocuklar için???? tıklayın detayları için.....


Bir Nazım Şiiri paylaşmak istiyorum... yıllardır, asırlardır....ne kadar da aynı her şey diyerek...

Hazin Hürriyet..

Satarsın gözlerinin dikkatini, ellerinin nurunu, 
bir lokma bile tatmadan yoğurursun bütün nimetlerin hamurunu. 
Büyük hürriyetinle çalışırsın el kapısında,  
ananı ağlatanı Karun etmek hürriyetiyle hürsün! 

Sen doğar doğmaz dikilirler tepene,
işler ömrün boyunca durup dinlenmeden yalan değirmenleri, 
büyük hürriyetinle parmağın şakağında düşünürsün 
vicdan hürriyetiyle hürsün! 

Başın ensenden kesik gibi düşük, 
kolların iki yanında upuzun, 
büyük hürriyetinle dolaşıp durursun, 
işsiz kalmak hürriyetiyle hürsün! 

En yakın insanınmış gibi verirsin memleketini, 
günün birinde, mesela, Amerika'ya ciro ederler onu, 
seni de büyük hürriyetinle beraber, 
hava üssü olmak hürriyetiyle hürsün! 

Yapışır yakana kopası elleri Valstrit'in, günün birinde, 
diyelim ki, Kore'ye gönderilebilirsin, 
büyük hürriyetinle bir çukura doldurulabilirsin, 
meçhul asker olmak hürriyetiyle hürsün! 

Bir alet, bir sayı, bir vesile gibi değil insan gibi yaşamalıyız dersin, 
büyük hürriyetinle basarlar kelepçeyi, 
yakalanmak, hapse girmek, hatta asılmak hürriyetinle hürsün 

Ne demir, ne tahta, ne tül perde var hayatında, 
hürriyeti seçmene lüzum yok hürsün. 
Bu hürriyet hazin şey yıldızların altında.

Nazım Hikmet Ran







6 yorum:

  1. Suriye'ye girmek bush zamanından beri amerikanın gündemindeydi zaten. "kısmet" bugünlereymiş!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. çok daha eskilerden gelen bir plan.... devletler hep uzun vadeli planlar yapıyorlar...

      Sil
  2. yüreğinize sağlık...çok çarpıcı bir yazı..
    çok doğru tespitler..
    insanın insana yaptığı zulüm ve haksızlıkları çok iyi anlatmışsınız....
    bütün kötülüklerin kaynağı sevgisizlik..
    "kurtulmak istediği zulüm değil, güçsüzlük müş"..
    özellikle ortadoğu cehenemminde olan tam da bu..ötekinin egemenliğini yıkıp kendi egemenliğini kurmak..
    öte tarafta emperyal amaçlar için, savaş lobilerini silah tüccarlarını beslemek için savaşmaya çok meraklı aptal toplumları grupları birbirleriyle savaştırıyorlar.
    nasıl bir acımasızlık vicdansızlıktır bu anlamakta çok güçlük çekiyorum..daha fazla para kazanma uğruna binlerce milyonlarca insanın bombalarla parçalanması yokedilmesi hiç önemli değil...


    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. teşekkürler... yorumuna katılıyorum ama bir düzeltmede bulunmak istiyorum..
      'Aptal Toplumlar' değil.. cahil bırakılmış ve bu cehaletden yararlanarak beyinleri yıkanmış toplumlar...

      Sil
  3. Çok uzun zamandır okuyamamıştım senin kelimelerini. Şimdi bu yazını okuyunca ne hissedeceğimi bilemedim. Böyle doğru tespitlerle karşılaşmak çok güzel ama yüzleşmek çok acı.

    Maalesef her kelimesi doğru olan, yine gerçek kokan bir yazı. Eline sağlık! İnsanlığın, dünyanın sonu nereye varacak kim bilir...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. biz de seni özlemiştik... insan evladı bir gün yaradılış amacını mutlaka anlayacaktır ve "insan" olacaktır diye umut kuşuna tutunuyorum...

      Sil

Bunlar da ilginizi çekebilir...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...