Gezi Parkı’nın imara
açılmasına tepkili olan gençlerin, ağaçlarının sökülmeye başladığı haberi ile
ağaçları korumak için bir eylem başlattıklarını duyduğunda gülümsemişti Tuncel
Kurtiz…
77 yaşındaydı…bir zamanlar o
da bu üniversiteli gençler gibiydi…bütün benliği ile daha güzel bir dünya için
atıyordu yüreği. üniversitede hukuk, psikoloji, filoliji, sanat tarihi okumuştu
ama bitirmek nasip olmamıştı. 54 yıl
önce hiç ayrılmak istemeyeceği üniversitesinde okumaya başlamıştı. Dormen
tiyatrosunun kapısından girdiğinde “işte” demişti…”işte benim hayatımın
üniversitesi bu tiyatro sahneleri” ne
geçen yıllar ne de aldığı ödüller ona yeterli gelmişti kendisini mezun etmeye… Rahmetli
Yılmaz Güney’in Sürü filminde oynayınca daha önce adını bilmeyenler de
tanımıştı… ünlüydü artık… ama ünlü olması yeterli olması demek değildi.. daha
çok çalışması gerekiyordu… o da öyle yapmıştı.. hep daha iyisi için çalışmıştı…
31 Mayıs sabahı polisin Gezi
Parkı’ndaki gençlere saldırarak çadırlarını yaktıklarını öğrenip de görüntüleri
izlediğinde, kendi gençlik anılarına
daldı bir süre.. hiçbir şey değişmeyecek miydi bu ülkede? Her gelen iktidar, henüz
çıkar hesaplarıyla kirlenmemiş gençleri anlamaya çalışmak yerine, böylesine canlarını
yakarak yüreklerindeki sevgi ve dünyayı
güzelleştirme umutlarını mı alacaktı ellerinden???... Yılların yorgunu
vücudunun isyanına bir okkalı küfür sallayarak
doğruldu yerinden… yalnız bırakmayacaktı bu gençleri… elinden ne geliyorsa onu
yapacaktı… yüreklerindeki geveze umut kuşları ölmesin diye…
Meydanları dolduranların
arasında sanatçı arkadaşlarını, anneleri-babaları görünce.. “haydi Türkiyem, bu
kez yalnız kalmasın gençlerimiz… bu kez yaralanmasın yürekler, bunu borçluyuz
bu gençlere” diye düşünerek sevinmişti.. heyecanlanmıştı bypass’lı kalbi …
Sonra bir şey dikkatini
çekti… bu gençler kendi gençliğindeki gençlerden çok daha farklı bir şeyler söylüyorlardı….
Kendilerine Y-kuşağı diyen zekaları
ve mizah anlayışlarıyla tüm dünyaya seslerini şimdiden duyuran bu gençler “özgürlüklerime
dokunma” diye slogan atıyorlardı…“daha
fazla özgürlük ve daha fazla eşitlik…. “ şeklinde alıştığı çapulcu
sloganları değildi…Kaşlarını çattı daha
iyi duymaya çalıştı onların
beyinlerinden kalplerinden saçılanları…
“yetmez ama evet” diye kabullenip zamanla
iyileşme beklerken “mevcut” olan özgürlük ve haklarının ellerinden alındığı
algısı içine girdikleri için meydanlara çıkmışlardı…
Şimdi anlıyordu onları…
şimdi anlıyordu o yorgun yüreği, 90
yıllık Cumhuriyet’in nesillere kattıklarını… şimdi çok daha iyi anlıyordu
Atatürk’ün eğitime neden bu kadar çok önem verdiğini… şimdi anlıyordu “insan” değerlerinin yükselişinde doğru bilginin
önemini… şimdi anlıyordu sosyal ağların sağladığı önyargılar olmadan başlayan arkadaşlıkların
insanlığa katkılarını… sosyal ağların sınıfsız ve önyargısız toplum yaşamını buraya taşımışlardı.. ”Gezi
Ruhu” ile farklılıkların güzelliklerini
paylaşmanın, çatışmaların acılarını
paylaşmaktan daha güzel olduğunu gösteriyorlardı tüm dünyaya…
Yıllar boyunca, “daha
fazla” bir şey istemek için sokağa dökülmeden beklemişlerdi…
“seçimlerle gelen iktidarlara, onlara oy
verenler adına saygılıyız” demişlerdi sessiz ve tepkisiz duruşlarıyla…
Karşılığında aynı saygıyı
bekleyerek…
Ama olmamıştı… bekledikleri saygıyı görememişlerdi…
Gezi Parkı’nda olanlardan
sonra… sessizliklerini bozmaya karar vermişlerdi…
“28 şubat’ta bize eziyet
edilirken neredeydiniz?” diyenlere cevaben;
“ biz kreşteydik…” derken çapulcular,
aslında;
“geçmişte
birileri senin canını yakmış olabilir… belki dedelerimiz… belki babalarımız…
ama biz değiliz senin canını yakan… gel kan davasından vaz geç… bizim masum
kanlarımız bulaşmasın ellerine… intikam yeni intikamları doğurur. Bugün senin canını hiç acıtmamış olan, sana-senin değerlerine- yaşam biçimine saygı
gösteren biz duruyoruz karşında… senden de tek istediğimiz aynı saygıyı senin
de göstermen… bu dünyada hepimizin barış içerisinde, kimseye haksızlık yapılmadan sevgiyle yaşayabileceği kadar
yer var… ” diyorlardı
Tuncel Kurtiz’in yaşlı
yüreği çevresinde gördüğü bu gençlerle gurur duyuyordu… ama... gençlerin kalplerinden
yükselen umut ışığını izlerken yüreğinin acımasına engel olamıyordu.. biliyordu
iktidarlar bir kere çapulcu dedikten sonra , çapulcu dediklerinin seslerini
duymayı red ederdi… tarih kitapları bunlarla dolu değil miydi? Ya kendi
tecrübeleri?... Ama kalbindeki umut kuşu gençlere inanmak istiyordu…bu kez
farklı olsun… yeni bir sayfa açılsın… istiyordu….
Tuncel Kurtiz’in yorgun
yüreğinin umut kuşu bir kez daha hüzünlü es ler vermeye başladı umut şarkısında….İktidarın barışçı göstericilere karşı cevabı, gençlerin
yüreklerine öfke enjekte eden, polis
şiddeti, gözaltılar, tutuklamalar, yaralanmalar, ölümler oldu…
Öfkelerini olabildiğince
kontrol etmeye çalıştı genç çapulcular… yaşananları izleyenler dayanamadılar kitleler genişledi.. onlara
destek verenlerin sayısı arttı…
Bu genç çapulcular sadece
AKP iktidarına değil tüm dünyaya sesleniyorlardı ve onların çağrılarını duydukça gözleri doluyordu
Tuncel Kurtiz’in…
Y-kuşağı, intikam ve kin
dolu bir dünyada yaşamak istemediğini haykırıyordu… onlar yarınların huzurunu
geçmişin kanlı intikamlarıyla uğraşmaya tercih ediyorlardı… ellerine kan bulaşsın, rüyaları kabuslara
dönüşsün istemiyorlardı… savaş haberlerinde
insanların birbirine uyguladıkları vahşetleri izlemek istemiyorlardı… onlar ne öldürmek istiyorlardı ne de ölmek
istiyorlardı…sadece keyifle yaşamak istiyorlardı… şarkı söylemek dans etmek
istiyorlardı… aşk istiyorlardı kin yerine…
Bu çağrılara cevaben, orantısız
şiddet uygulayan, kapalı alanlara ve insanlara nişan alarak gaz bombası
atan, ağır yaralanmalara ve hatta
ölümlere sebep olan polisleri Başbakan’ın
“kahraman…” diye nitelendirdiği tüm medyada yer aldı.
Ancak bu kahramanların kahramanlık
videolarını fotoğraflarını yayınlamadılar…. Tıpkı çapulcu hareketini
yayınlamadıkları gibi….
Madem ki polislerin
yaptıkları yasaldı.. doğruydu… görevlerinin gereğiydi… kahramanlıktı… yayınlanmasında
nasıl bir sakınca olabilirdi? Neden ülkenin
bütününün bu kahramanları tanımasını, destan yazan kahramanlıklarının nasıl
gerçekleştiğini gözleriyle görmelerini istemediler ki? “…
Madem polis sadece görevini
yapmak için sahalara iniyordu,
kasklarındaki numaraları kapatma gerekçeleri neydi? Neden bu güzide polislerimiz kahraman
kimliklerinin bilinmesini arzu etmediler?
Madem ki çapulcu hareketi
3-5 vandal çapulcu işiydi neden medya sansürlendi? Kimden ne gizleniyordu?
Neden gizleniyordu?
diye sorgularken çoğunluk…..
Tuncel Kurtiz iktidarlarların neyi neden sansürlediklerini ve
neyi neden söylediklerini kavrayacak kadar bu dünyada yaşamış olmanın
tecrübesiyle, yorgun bedeninin
limitlerini zorlayarak dolaştı meydanlarda, gençlerin yüreklerindeki umut
kuşlarını yaşatmaya, öfke kıvılcımlarını sakinleştirmeye çabalıyordu…
Polislerin görüntüleri
gizlenirken, çapulcu gençlerin kendi kendilerinin fotoğraflarını ve videolarını
çekip sosyal ağlarda paylaştıklarını gördükçe onların cesaretleri ile
gururlanırken kimliklerini öğrenen iktidarın onlara yapabileceklerini
düşündükçe kalbinin sıkıştığını hissediyordu…
Ama biliyordu ki bir insan, bir
şeye, gerçekten inanıyorsa ve yaptığının doğru olduğundan eminse.saklanmaz…gizlenmez…
başına ne gelirse gelsin inancından vaz geçmez… o yüzden bu gençlerden “suç
işlemişler” gibi gizlenmelerini beklemek onları gizlenmeye ikna etmek
olanaksızdı…
Nitekim, bir sürü genç, tutuklamalara
tepki olarak kaçıp saklanmak yerine “demokratik hakkımı kullandım ben de suçluyum”
diyerek kendilerini ihbar ettiler…
Dayak yediler, yaralandılar, gözlerini kaybettiler,
hayatlarını kaybettiler, tutuklandılar,
işlerinden atıldılar…. Vaz geçmediler…
Tuncel Kurtiz de vaz geçmedi onların yanında olmaktan… hıçkırıklar boğdu
kalbini onlar acı çektikçe… onlardan birileri öldürüldükçe… bir kez daha kardeş
kavgasında kan dökülmesini izlemeye dayanamıyordu artık… umut kuşu yorulmuştu çırpınmaktan
ama direniyordu canlı kalmaya…
27 Eylül 2013 sabahı sporunu
yaptı… evine döndü… ve düştü… düştüğü yerde öylece kaldı… 77 yıllık bir yaşam…
hiç susmayan umut kuşu…. Daha güzel bir
dünyada yeniden yaşamaya yola çıkmıştı…
Giderken biliyordu aslında;
Gezi Parkı Çapulcularının
şimdiden tarih sayfalarında yerlerini aldılklarını…
Bu iktidar bir 30 dönem daha
%90larla oy alarak iktidarda kalsa bile… hatta yeni bir Osmanlı İmparatorluğu yaratsa bile, 7 cihanı yönetse bile, tüm dünya başkanları önlerinde diz çökse
bile…. tüm dünya bu iktidarın
uygulamaları ile Türkiye’yi demokrasi anıtı olarak görse bile.. tüm ülkelerin
gençleri bizim ülkelerimizin üniversitelerinde okumak istese bile… tüm güneş
sistemindeki gezegenlere tüm diğer ülkelerden önce üsler- koloniler kuracak
kadar bilimde – teknolojide ilerlesek bile… Çapulcularla ilgili tüm kayıtlar
silinse,. tek bir yazılı ve görsel kanıt kalmasa bile…. Çapulcu efsanesi kulaktan
kulağa yayılarak yaşayacak ve büyüyecek…
Bugün adı bile telafuz
edilmeyen, “devede kulak olan” Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, Ethem
Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz, İrfan Tuna ve polis Mustafa Sarı da tarih sayfalarında Uğur Mumcular, Deniz Gezmişler, Çetin Emeçler,
Bahriye Üçoklar, Hrant Dink … ve daha birçokları gibi … efsaneleşerek
yaşayacaklarını biliyordu…
Nereden mi ????
Çok basitti…. Sadece 77
yıllık ömrünce yaşadıklarına bakıyordu... sonra daha eski tarih sayfalarına… efsanelere…
İnsan evlatları unutmuş
görünebiliyorlar ama asla unutmuyorlardı…. kendileri için ölmeyi göze alan
kahramanları…
Ama kendisinin de gönüllerde
hep yaşayacağını… bilemedi…
Oysa…
ne tiyatro sahneleri, ne
beyaz perdeler, ne ekranlar, ne çapulcular, ne de seyircilerin unutacak seni….
Nurlar içerisinde huzurla yat
Ustam….
Yılmaz özdil'in bir yazısını da eklemek istedim okumanız için... burada...
Yılmaz özdil'in bir yazısını da eklemek istedim okumanız için... burada...
Yazınızı beğendim.Tuncel Kurtiz'in hayranıydım.Vefatı sadece bizim için değil tüm Dünyanın kaybıdır.Ona Allah'tan rahmet dilerim,toprağı bol olsun.Harika seslendirdiği şiirin söylediği gibi''Geçit yok,geçit yok arkadaşım''Sevgiler
YanıtlaSilben de çok severdim... yerinin kolay doldurulabileceğine inanmıyorum
Silharika yazmışsınız.. yüreğinize sağlık...
YanıtlaSilgezi parkı çocuklarının sevgi barış özgürlük çığlıklarını duymayanlara yazıklar olsun..
huzur içinde uyusun büyük usta...
amin
Sil