Dün gece milyonlarca sivil insana karşı tüm insan hakları sözleşmelerini, vatandaşlık hakları yasalarını hiçe sayarak, devlet terörü için talimat verenleri ve uygulayanları kınıyorum.
Savaş içerisinde olmuş olsaydık bile yapılamayacakları yapanları kınıyorum...
şu ana kadar gerçekleşenler, uygulamalar, tepkiler, söylemler..... artık her sözün her çağrının boşuna olduğunu gösteriyor....
tüm devlet olanaklarını kullanarak, kendisini ifade etmek için meydanlara çıkan kitlelerin,
- kendini ifade etmesinin önünü böylesi bir şiddet ile kesmeye kalkarsan...
- sürekli olarak iftira yağmuruna tutarsan, iftira olduğunu ispatladığı halde iftirayı devam ettirirsen
- kendi şiddetini haklı çıkartmak adına kendin provokasyon yapar, bunu önce inkar eder sonra kabullenmek zorunda kalırsan
- basına sansür uygularsan..
- sosyal medyayı susturmak için tutuklamalar yaparken, kendi taraftarlarının tehditlerini, küfür ve kışkırtmalarını görmezden gelirsen
- yaralılara destek veren doktorlara, tutuklananlara destek veren avukatlara böylesi muameleler yaparsan...
-cenaze törenlerinde polisi üzerine salarsan...
-...... ve... ve.. ve..
Vatandaşlarının, anayasasında mevcut olan haklarına sahip çıkmak için başka yol bırakmazsan....
işte o zaman meydanlardaki vatandaşlarını kendi elinle "provakatör" dediklerine teslim edersin...ve meydanlar kanla boyanmaya başlar...
bunu Başbakan bilmezden gelebilir ama tüm Valiler, Emniyet Müdürleri, İstihbarat teşkilatı ve İçişleri Bakanı bilir, bilmezden gelemez çünkü işleri bunları bilmek.... kriz yönetmeyi bilmek.... vatandaş tepkileri ile sistemli illegal örgütlerin (PKK gibi) eylemleri arasındaki farkı bilmek....
Çok iyi biliyorlar .. polis böyle saldırmasa bir kaç gün sürüp sona ereceğini.... bu kadar çok insanın bir araya toplanmayacağını...
Gezi parkı protestosu, tamamen provakasyon amacı ile provakotorler tarafından başlatılmış olsa bile, polis saldırmadığı takdirde kendilerinin deklare ettikleri söylemlerinin tuzağına düşerek üç-beş gün sonra başarısızlığıa uğrayacağını bilecek kadar bilgi ve tecrübeye sahip bu yöneticiler.... aksini düşünmenin olanaksız olacağı isimler bu kadrolarda oturanlar....
ellerinde silahlar ve bombalarla Gezi Parkı'nı istila eden yok ki, polisin şiddetini mazur gösterilebilsin?
Gezi parkı protestosu, tamamen provakasyon amacı ile provakotorler tarafından başlatılmış olsa bile, polis saldırmadığı takdirde kendilerinin deklare ettikleri söylemlerinin tuzağına düşerek üç-beş gün sonra başarısızlığıa uğrayacağını bilecek kadar bilgi ve tecrübeye sahip bu yöneticiler.... aksini düşünmenin olanaksız olacağı isimler bu kadrolarda oturanlar....
ellerinde silahlar ve bombalarla Gezi Parkı'nı istila eden yok ki, polisin şiddetini mazur gösterilebilsin?
neden sürekli kaşıdılar... neden bu halkı zorladılar... neden basit bir protestoyu böylesine kalabalık bir halk isyanına doğru dönüştürdüler....??? Üstelik de büyük bir halk kitlesinin zaten rahatsızlıkları olduğunu bilirken....
Başbakan'ın bir Başbakan gibi yatıştırıcı söylemler yerine kitleleri birbirine düşürecek söylemler ve duruşunun amacı nedir?
AKPliler, Başbakanın komutasında gövde gösterisi için sahalara indi.. devletin polisi onları korurken, karşı düşüncede olan vatandaşlara saldırmak üzere sahalara indi... jandarmalar da polise destek vermek üzere sahalara indi... ordu da sanırım yakında iner...
Peki daha sonra kimler inecek sahalara???? Madımaklar falan mı başlayacak???
diyelim başarılı olamadılar... her şeye rağmen Başbakan karşıtları yılmadı devam etti... ve baktılar olmadı... aynen Türk hükümetinin yardım teklifine sığınan Suriyeli direnişciler gibi, bir başka ülkenin hükümetinin desteğine sığındılar...
ne olacak???
bazı yabancı dostlar bu ülkeye "demokrasi" getirmek için mi inecek???
hani kendisinin Suriye'ye demokrasi getirmek için tüm dünyaya çağrı yaptığı gibi... devlet karşıtı guruplarla görüştüğü ve onları koruduğu gibi??? mi???
ABD nin Irak'lıları kendi yarattıkları Saddam zulmünden korumak için asker indirmesi gibi??? mi ???
ne olacak????
neyin peşinde Başbakan????
Evren Paşa'dan daha ünlü olmak değil her halde??
Başbakan'ın akıl ve ruh sağlığı bozuk olsa çevresindekiler harekete geçerdi (hepsinin birden akıl ve ruh sağlığı bozulmuş olamaz değil mi?) çünkü her birisinin bu halka ve ülkeye karşı mesuliyetleri var... hepsi bir den bir akıl veya ruh hastasının ardından gitmezler...
çevresindekiler harekete geçmek yerine talimatları uyguluyorsa...
başka bir amaç var demektir... nedir bu? ne olabilir??? demeye başlıyorum düşündükçe ....
"tarih tekerrürden ibaretmiş..". ve "aslı hu nesli hu....". sözlerine takılıyorum.... acaba?? diyorum... acaba???
olan oldu... neredeyse devlet ve halk savaşıyor... bari ne nedir doğrusunu bilsek...
mesela ben hükümet ve devlet adamlarından gelen bu denli tutarsızlık ve yalan beyanlar karşısında:
bu Gezi Parkı tepkilerini bilerek isteyerek tırmandırıldığına iyice inanmaya başladım....
belki de hükümetimizin ve devlet yöneticilerimizin çok basit bir şekilde çözebilmesi olası olan bir krizi çözemeyerek büyütecek kadar yetersiz olduklarını kabullenme istemediğim için altında başka bir şeyler arıyorum....
kimbilir...
elbet bir gün gerçekler ortaya çıkacaktır.... ama bu süreçte dilerim daha fazla canlar yitirilmez...
Denizlerin ardından acıdığı gibi acımaz içlerimiz....
biraz da hafıza tazelemek istedim... azıcık...
ne garip
YanıtlaSilbir tarafta tek tek "hayatıma kararlarıma özgürlüklerime dokunma" diye sokağa dökülen kalabalıklar
diğer tarafta "liderim herşeyin iyisini bilir" diye mitinglere giden kalabalıklar
açıkçası umutlu değilim
ne bu iki bakış açısı arasındaki uçurum kapanır daha uzun yıllar
ne de polisin suyu gazı şiddeti tükenir
ben çocuktum sağ sol çatışmaları
genç oldum yıllarca süren terör
ve yaşlanıyorum şimdi de kimse sesini çıkarmasın dayatması
keşke gençlerini harcamaya bu kadar meyilli bi ülke olmasaydık...yazık.
haklısın... ilk önce demokrasi kültürünün genele yayılmış olması gerekiyor... demokrasi kültürünün tüm ülke tarafından benimsenmesi halinde "daha iyi hizmet" eden ve "hesap verebilenler" sandıktan oy alır... bunlar yüzde yüz başarılı olur mu? olanaksız ama halkın denetleme gücü nedeniyle "canlarının istediğini" yapma lüksleri yoktur.
YanıtlaSilülkemizde vatandaşlar halen, demokrasi veya parlementer bir rejimde halkın tek denetlemesi olarak oy sandığı olduğu düşünecek kadar demokratik haklar ve demokrasi konusunda cahil.. zaten bu nedenle siyasi figürler siyasetten emekli olabiliyor... bir nesil aynı siyasi yüzlerle büyüyor, çocukları bile aynı yüzlerle yaşlanıyor...
bu nedenle seçilen hükümetlerin devlet olduğu sanılıyor. devlet ve hükümet arasındaki farkı bilmiyorlar...
durum böyle olunca, hükümet edenler, devletin sahibi olduklarını sanıyorlar ve biat edenler de devlet güçleri ile bir arada, haklarını bilen gençlerin üzerine "terörist" sanarak yürüyebiliyorlar...
aslında bunun, üniversiteye falan gitmekle de ilgisi yok... bu bir kültür meselesi.
ancak günümüzde teknoloji nedeniyle bu uçurumlar geçmişten daha hızlı kapanmaya başladı...
demokrasiyi özümseyen gençler, "özgürlük" kavramının anlamını bilerek bunu arzuluyorlar... ama biat kültürü ile yetişmiş olanlar için "özgürlük" kavramını tanımıyorlar. Tanımaları istenmediği için "öcü" olarak algılamaları sağlanıyor...
sorun burada,
ben umutsuz değilim şu an için...
Özgürlük yumruk sıkılarak, kin ve öfkeyle kafa tutmak değil, özgürlük şuur içinde yaşayarak birlik ve beraberlik içinde sağlanır. Statükoyu elbetet beğenmiyoruz. Sandıktan çıkan iktidar oluyor. malesef bir siyasi erk iktidarın karşısınad varlık gösteremiyor. Oysa demaokrasi tahterevalli gibidir. O gider başkası gelir. Gezi parkı olayı masumane başlasa da bir kazanım oluşturmuştu. Direnişe devam denince; bunun masumiyeti kalymadı ne yazık ki. Bir blogdaş dostunuz olarak ben de bekliyorum. Eğer insanlık adına bir mefkuremiz varsa o da insanlık onurudur. Örgütsüz siyasi bir hareketin sonucu nereye varılır bilinmez.
YanıtlaSilÖzgürlük konusundaki sözlerinize aynen katılıyorum ve mutlulukla söylüyorum ki bu gençler ve hatta Disk filan da bunu böyle uygular durumdalar....
SilSiyasi erklerin ve devlet kurumlarının varlık gösterebilmeleri sadec ve sadece “hqlkın kendilerini denetleyeceklerini” bildiklerinde gerçekleşebilir.
Tahteravalli gibi olan demokrasi değildir... ama sanırım sizin de kast etmek istediğiniz: hükümet edenlerin bulundukları yerde sonsuza kadar kalmalarının olası olmadığını belirmekti. Hükümetler gelir gider... baki değildir..
devletler bakidir... devlet strateji ve politikaları uzun vadelidir... ama devlet kademelerinde çalışanlar da baki değildir... biri gider diğeri gelir..
ancak hem hükümet, hem de devlet görevlileri kafalarına göre devlet strateji ve politikalarını değiştiremezler...
hükümet ve devlet görevlilerinin gerçek müfettişleri/denetçileri halktır...
halkın da bu görevi yerine getirebilmesi için ilk önce “kul” olmadıklarının bilincinde olmaları sonra da demokratik kültürü özümsemiş olmaları gerekir...
Gezi parkı olayları bu anlamda son derce önemlidir... Haklarının bilincinde olan ve eski nesiller gibi korkularla sinidirlmeyi tanımayan bilinçli gençler... ağaçlarını ve parklarını korumak için hiç çekinmeden ve en önemlisi başlarına bir şey gelebileceği olasılığının varlığından bile habersiz yola çıktılar...
Eğer onların üzerine polis, adeta eli silahli teröristlere saldırır gibi gönderilmemiş olsaydı.... olaylar bu noktaya asla taşınmazdı...
Haklısınız geldiği bu noktada “masumiyet” sona ermiştir...
Bir genş kıza tecavüz ettiğiniz zaman o kızın masumiyetini sonsuza kadar alırsınız... Erdoğan bunu yaptı... ve kızın ailesi de tecavüzcüye değil.. tecavüze uğrayan kızlarına sahip çokmaya karar verdi...
Ama bunu da hukuk eliyle – hak eliyle yapmaya çalışıyor... adalete sesleniyor... istiyorlar ki adaleti ve hakkı yerine getirmesi gerekenler bir şeyler yapsın.... kendileri ellerini kana bulamasınlar...
Ancak bulundukları mahalledekiler halen “kız kaşınmasa tecavüze uğramazdı” zihniyetinde... hak-ve hukuk yerine tecavüzcünün arkasında yer alarak kızın “fahişe” olduğu için cezalandırılmasını istiyorlar...
Bilemiyorum bu kadar yüklenmeye, bu hakadar haksızlığa kız ve ailesi ne kadar dayanır... eğer elini kana bulamadan, şiddete başvurmadan dayanabilirse.... ki dilerim dayanabilirler... işte o zaman büyük bir insanlık derdi vermiş olacaklar... ama kesinlikle örgütlenmeleri gerekiyor... bu konuda sizinle hem fikirim.... çünkü....
Karşiılarındaki... Başbakan” olduğunu unutmuş olan birisi ve devlet gücünü onun keyfiyetine göre kullanmasına engel olabilecek kadar cesur kimse yok.... emir verdiğinde “erkek-erkeğe” eşit şekilde değil devlet güçleri, olanakları ve ellerinde sopalarla, kasaturalarla sokağa çıkanlar.... olduğu için örgütlenmelri gerekiyor...
başörtülü bir kadına ister polis el kaldırsın... ister sokakataki serseri aynıdır diyemem.... diyemem çünkü polis “polis” olduğu için sığınılacak kişidir... yani koruyan kişidir... sokakataki serseri saldırınca sığınılandır.. “polis” ünüforması onu sınırlar...
aynı şekilde bir parti başkanı olarak Erdoğan kabadayı konuşmalara ve eylemlere devam edebilir... komşu amca olarak da..
ama asla bir Başbakan” olarak yapamaz... ille yapacaksa “başbakanlık” çeketini çıkartmalı... önce istifa etmeli... bu ülke hepimizin sadece Erdoğan’ın malı değil...
Bir insanın onuru çok önemlidir ve her insanın bir onuru vardır.. başkalarının onurlarını yok saymak ise şerefsizliğin ve onursuzluğun en büyüğüdür....
Seevdiğim bir blogdaşımsınız ve ben sizi hep ziyaret ediyorum... ama yorum da bırakayım tatlı hatırınız için...
Sevgiyle kalın... ve dilerim yakında bütün bu saçma sapan saldırılar biter de hayat normale döner....
cumartesi gecesi olanları beklemiyorduk.
YanıtlaSilama evet yine de her şey olumlu, eskiler yenileri göz ardı edemeyeceğini biraz gördüler. twitlerle de de başa çıkamadılar, sokaktaki özgürlükçülerle de.
:)
Cumartesi gecesi olanları gerçeketen beklemiyorduk... ve parkta oturan o aileler ve çocuklar da beklemiyordu.... ama birileri şiddet kullanarak düşman olarak gördüğü vatandaşlara saldırdı...
SilHalkı düşman olarak görmeye başlayanlar sadece ülkeyi kaosa götürürler... hele vicdanları da yoksa...
benim bildiğim “kabadayı” lar... asla kalleşlik yapmaz ve orantısız güç kullanmaz... kabadayılığın onuruna yakıştırmazlar... ve bütün mahalleyi korurlar... demek ki.. kabadayılık da sırf dilde... “demokrat” lık gibi...
Olan bitenler vicdan sahibi insanlarımızı üzüyor. Ceberrut bir devlet anlayışı da olmaz. Birey olan esastır. millet esastır. Yalnız iktidarla hükümet ayrı ayrı kavramdır. Hükümet devlet mekanizmasını çalıştırandır. İkdidar yönetime geldiğinde bireyin özgürlüklerini esas alan bir inançla hizmet vermek zorundadır. Bu da tek taraflı yönetim değil, katılımcı ve paylaşımcı bir demokratik tavırla olmalıdır. Ne yazıkki başta 12 eylül anayasasıyla da yönetiliyoruz.
YanıtlaSilaynen katılıyorum sözlerinize... hem darbe anayasası hem de darbe ruh ve niyetli yönetim birleşince "insan" olgusu yoklaştırılıyor..
SilKötü günler yaşıyoruz bu ne kamplaşma bu ne yenme yenilme hissi hepimiz bu memleketin insanlarıyız! Alt tarafı bir parkı yapılaştırmayın dedik çok mu yahu!
YanıtlaSilçokmuş....:(
Silgüç zehirlenmesi yaşıyorlar.. daha düne kadar mağdurken gücü ele geçirince nasıl da merhametsiz acımasız bir hale dönüştüler..
YanıtlaSilbu ülkede iktidarı ele geçiren bütün topluma tek tip yaşam dayatması yapmaktan vazgeçmiyor.bütün vatandaşların eşit haklara özgürlüklere sahip olduğu, tek tip yaşam tarzı dayatmasının yapılmadığı evrensel çağdaş gerçek bir demokrasi istiyoruz.
"güç zehirlenmesi" yaygındır aslında... aile içinde de, sokakta, iş yerlerinin tümünde de karşımıza çıkar ama bu süreçte yaşanılanlar, bence, güç zehirlenmesi denilen olgudan fazla başka şeyler taşıyor... ezberlerden ve manipule edilen soylemlerden öteye ufuklara bakalım diye düşünüyorum... sadece görünene ve beğendiklerimizin sözlerine inanmak yerine yapboz yapar gibi parçaların tümünü doğru şekilde birleştirmeyi öğrendiğimizde gelen giden hükümetler sultanlık sürmek yerine hizmet etmeye zorunlu kalır...
Sildienişçilere gözterilen bu aşırı şiddet ile hepimiz travma geçirip de bu noktaya tarnasa girmişcesine odaklanmışken başka neler olup bitti veya olup bitiyor???
çok uçuk gibi gelecek bir örnek vereyim:
Eğer bir insan:
Bugün Erdoğan "Sunni müslüman kardeşlerimizi kurtarmak için Suriye'ye savaş ilan ettik, hepimiz için hayırlı olsun" diyerek askeri Suriye'ye sürse.... (meclisteki bugüne kadarki uygulamalarına bakarak,böyle bir kararı çıkartamaz diyemem).... direnişçiler hangi tarafta savaşırlar???
"Erdoğan'a kızgınım... verdiği karar yanlıştı... o yüzden ben savaşmıyorum..." diyecek halleri var mı? veya gidip Suriye ordusunda Türk ordusuna karşı mı savaşacaklar??
ya NATO? ya ABD? ya Rusya....??...???...???
İster istemez Türkiye tarafında yer alacaklar...
diye düşünüyorsa....
ve de ikna kabiliyeti olan bir hatipliği varsa....
karşı tezleri de bazı "kesin" algılarla (elbette direnişçilerin hepsi vatanları için savaşırlar gibi...) süslemeyi biliyorsa...
ve de bu insan.... Başbakanlık koltuğunda oturuyorsa...
ve de katolik Vatikan Papalığı gibi Sunni Osmanlı Halifeliği rüyasına inanmışsa...
hazırlıklarını örtbas edecek de bir gündem de hop diye kucağına düşmüşse....
haklısınız çok uç bir senaryo....
tıpkı başbakanın "faiz lobisi" gibi uç bir senaryo...
ama milyonlar ar başbakanın "faiz lobisi" senaryosu söylemlerine inanan...
benim senaryoma inana ise yok... ama gülen çok kişi var....
çünkü o bir başbakan...
ben bir sade vatandaşım...
işte o yüzden "Başbakan" bir sade vatandaş tepkilerini gösteremez... hükümet ve devlet yönetimindeki hiç bir yetkili sade vatandaş tepkilerini ve söylemlerini gösteremez...
ama görevinin bilincinde olan hükümet ve devlet görevlileri de ancak vatandaşlık bilinci olan halkalr tarfından göreve getirilebilir..
kısacası.... kendini yönetenleri seçen halkın bilincini yükseltmeden.... biz asla bu tip sultanlardan kurtulamayız...
not: post yazmıyorsun diyenler için bir post yazmış oldum sayende...:)))