Kuşların
gökyüzünde süzülüşlerini seyretmek her zaman bana özgürlüğü anımsatır…
Sınırlarını gözlerimle göremediğim için sınırsız olarak kabullendiğim o
gökyüzünde kuşların kanatlarının bir balerin edasıyla hareket etmelerinin
güzelliğinde, özgürlük hayallerine dalar giderim çoğunluk…Onların yerinde olmak…..
ne kadar da ulaşılmazdır.... ama hep içimdeki bir özlemdir… Kuşlar kadar özgür
olmak….
Düşünmem…
neredeyse hiç düşünmem…..kuşların yaşamlarının zorluklarını….. Onların
sorunlarını…onların yorgunluklarını….kendi aile içi düşmanlıklarını…. Daha yırtıcı
kuşların saldırılarını… yiyecek bulmak için çektiklerini… kanatları kırıldığındaki
acılarını….ve ötesini….
Bir
balerinin sahnedeki o zarif dansını sergileyebilmek uğruna günlerce…haftalarca…aylarca
ve hatta yıllarca yılmadan verdiği emeği….o sahnede olmak için vaz geçmek
zorunda kaldıklarını da düşünmem… sadece bir performanslık kesit ile yargılarım…
“beğendim” ya da “beğenmedim” diye ağzımdan çıkacak tek bir kelime ile
balerinin hayatından neleri alıp götürdüğümü veya neler verdiğimi düşünmek
aklıma bile gelmez…. Ama o sahnede olup
öylesine zarif dans edebilmek için özenirim…. Bir balerin kadar zarif olmak….
Sevdiğimin
bir Mecnun gibi… bir Ferhat gibi… ölümüne beni sevmesini arzularken ….hiç
düşünmem…. Benim de bir Leyla gibi… bir Şirin gibi sevmeyi bilmem gerektiğini….
Efsane aşkların acı dolu olduğunu….ayrılıklarla efsane olduklarını…..
Güneşin
pırıltılarına benzetirken bir sevdiğimin yüzündeki gülümsemeyi…ve o
gülümsemeyle yüreğim neşelenirken… hiç düşünmem…güneşe yaklaştıkça o içimi
ısıtan ışıltıların beni yakıp kül edecek kadar sıcaklaşacağını…. Güneş denilen
gezegenin yok edici sıcaklığını hatırlamam bile….
Yağmurun
altında keyifle şarkı söyleyerek dans edercesine yürürken….aklıma bile gelmez…
bu yağmur yüzüden hayatını kaybedenler… ıslanarak hasta olanlar… sellerin
verdiği zararlar….
Bir altın
mücevherin, bir elmasın sahibi olmanın
keyfini yaşarken…hele de madenlerine sahip olmanın hülyaları içerisindeyken…
düşünmem hiç…. O altının… o elmasın… bana gelene kadar aldığı canları….
Ben “yaşadığım
o an” hissettiklerimin ötesini düşünmüyorum... düşünmek için de çaba göstermiyorum...
Çünkü ben
kendimle ve hırslarımla o kadar çok meşgulüm... vaktim yok.... maddi bütçem hırslarımı tatmin edecek kadar büyük olsaydı....o zaman vaktim olacaktı....Ama bugün yeterli maddi bütçem yok ve hırslarıma yenik durumdayım...
İşte bu yüzden...
Düşünemiyorum mutluluğa bu
yüzden ulaşamadığımı….
Düşünemiyorum
sevgiyi bu yüzden tanıyamadığımı…
Düşünemiyorum
müşterek değerleri bu yüzden kaybettiğimi …
Düşünemiyorum
müşterek değerleri kaybedince ailemi… dostlarımı da kaybederek yalnızlığın
içerisinde kafamdaki düşmanlarımla sarılı bir kalede, uğruna her şeyden vaz geçtiğim
bireysel özgürlüğümü de yitirdiğimi….ve bu yüzden toplumsal sosyal barışı da tükettğimi…. Güneşin artık içimi ısıtmak yerine yakmaya başlamasının nedeninin
bu olduğunu da...peşinden koştuğum o parıltıların hepsinin illüzyon olduğunu ve asla bana ait gerçekler olmadığını... düşünemiyorum...düşünemiyorum...düşünemiyorum....
Sonra bir
gün bir anda düşünmek geliyor aklıma…. “çok geç kendi başıma ne yapabilirim ki?”
diyorum ve gömüyorum başıma kumlara….”deve kuşu bile gömmüyormuş aslında”…. diyerek…
Bunların hepsi bahane, hiç bir şey düşünmemek şahane:)
YanıtlaSilhoş geldin klübe...:))
Silbüyük çoğunluk bu durumda olsa bile, umudumuzu asla kaybetmemek gerekir. umudumuzu korumayı başarmalıyız.. sahile vuran deniz yıldızlarını kurtarmaya çalışan genç insanın hikayesindeki gibi bizler de dokunduğumuz hayatlarda fark yaratabiliriz.
YanıtlaSilwallam bana dokunan dokunana ve hayatımı değiştiren değiştirene... bir fırsat verseler de benim dokunmama sıra gelse biliyorum yapacağımı demek en kolaycı işmş... çoğunluk haksız mı yani????:::)))
Silseviliyorsunuz ki size dokunuyorlar..:)
Silçoğunluk haksız mı değil mi bilmiyorum ama düşünmemek kötü bişey.. :)
!!??? Hay yaaa... bak hiç böyle düşünmemiştim... meclistekiler de sevdiklerinden di mi???
Silhı onlar mı?:))
Sildüşünmeyi sevmeyen çoğunluk sağolsunlar. bize dokunacakları yere çoğunluk gönderiyor.
Çok zaman olmuştu:) özledik postları, hırslarımız biterse yaşam tadımızdan bir şeyler kaybolur diye düşünüyorum :))
YanıtlaSilbence de çok zaman oldu ama kısa bir süre daha böyle olacak yazık ki...)))
Silhırsların bitmesi olası değil ama "medeni" ve "insan" kavramlarına uygun olarak kontrol edebilmek olası... diğer insanların hepsinin üzerine çıkmış olsan dünya sana tapınıyor olsa bile o hırslar bitmez..
Tamam unutma bizi, bekliyoruz seni burada :)
Sil:))unutmam...
Silen azından doğa konusunda bize sunulanın gerisini düşünmemek gerekiyor..
YanıtlaSilKuşlar uçarken güzel.. Yırtıcı kuş onun derdi.. banane..
Güneşin doğuğuda batıiıda güzel.. Zaten yaklaşacak değilim..
Balerin yapsın balesini.. Sahnede teri kurumadan alkışı peşin peşin alıyor.. Çektiği dert beni hiç alakadar etmiyor..
...
..
Bence, biraz vurdum duymaz olmak gerekiyor yaşamak için..
işte bu... yaşamın en önemli iki anahtar kelimesi var... bunları hakkıyla uyguladın mıydı hayat güzelleşiyor.... BANA NE ve SANA NE...
Silyazın azıcık burdu walla son yorumun doğru geliba bana ne ve sana ne? gülümsedim gerçek walla!
YanıtlaSilNe yazık ki yaşamımız bu olmadı mı? Birisi iyi bir şeyler yapıyorsa o zaman bu iki kelimeyi unutuyoruz ve hemen saldırıyoruz veya gücümüzün yetmeyeceini düşünüyorsak gizliden çamur atıyoruz ama asla onore etmiyoruz destek vermiyoruz..."ben daha iyiyim" ispatına giriyoruz kısacası... ama bunun dışında herşeye karşı "bana ne " ve sana ne" olduk... bayram üstü olduğu için söyleyeceğim... iyiliklerimizi bile "kendimiz onore" etmek için yapıyor ve ille de görülsün diye uğraşıyoruz oysa dinimiz hiç böyle demiyor... şimdi kurbanlar kesilecek ve büyük kesim birbirlerine kurban götürecek esas amacından uzaklaşarak "ben kurban kesecek güçteyim" diyecekler borçla bile kestilerse...bir diğer çoğunluk ise basıp tatile gidecekler yaşlıları veya çocukları mutlu etmek umurları olmayacak... daha ne diyeyim??? Bana ne... Sanan ne... işte... özgürüz ya... özgürlüğün anlaı bu olmuş ya....kısacası sonradan görüp bütün pipileri kesmişiz ya...
Sil