20 Haz 2012

Dünya Mülteciler Günü



Bugün 20 Haziran, Birleşmiş Milletler Dünya Mülteci Günü. 


Mültecilerin sorunlarının hatırlaması ve hatırlatılması için bir gün...


Yerleri, yurtları, kimlikleri olmadan yaşamak zorunda olan, en berbat konumda yaşamak zorunda olan insanlar... 


En büyük sorunun insanların yıllarca, kuşaklar boyu mülteci durumunda kalmaları...


Mültecilerin  mevcut hakları korunabiliyor mu? 




Türkiye'de mültecilerin hukuki sorunlarının çözülmesi ve STK'ların rolü 

Günümüzde sığınma sebepleri daha çok siyasi nitelikteki “zulüm” kaynaklı olsa da; önümüzdeki yıllarda küresel ısınma, doğal afetler gibi nedenlerle insanların yerlerini değiştirmek zorunda kalacak olmaları sebebiyle “iklim mültecileri” kavramının da tartışılacağını tahmin etmek zor değildir. Mültecilik olgusu ve beraberinde gelen sorunlar insanlık tarihinin çok eski dönemlerinden bu yana devam edegelmektedir. Tarih, sayısız iltica (sığınma) örnekleriyle doludur. İslam tarihinde ilk Müslümanların, üzerlerindeki baskılar ve zulümlerin dayanılmaz boyutlara ulaşmasından sonra, Habeşistan Krallığı’na sığınmaları, Mekkeli yöneticilerin sığınan grubun teslim edilmesine yönelik talebinin reddedilmesi, bir süre sonra Mekke’deki Müslüman topluluğun maruz kaldığı zulmün etkisiyle Medine’ye hicret etmesi, bu anlamda önemli örneklerdendir. 


Üzerinde yaşadığımız topraklar da sığınma örnekleriyle doludur. İspanya’dan kaçan  Yahudilere Osmanlı İmparatorluğu sığınma hakkı tanımıştır. Farklı zamanlarda gelen Macarlar, Polonyalılar, Beyaz Ruslar; Balkan ve Kafkasya bölgelerinden gelen farklı Müslüman topluluklar Anadolu’ya sığınmışlardır.
İnsanların çeşitli sebeplerle göç etmeleri, bulundukları yerleri değiştirmek zorunda kalmaları; daha iyi sosyal, ekonomik, kültürel vb. imkanlara sahip yerlerde yaşamak istemelerinden kaynaklanmaktadır. Daha iyi ve güvenli bir hayata sahip olma gibi nedenlerle bugün milyonlarca insan doğduğu yerden uzakta yaşamaktadır. Küreselleşme ile birlikte artan insan hareketleri iltica ve sığınma konularını daha da önemli kılmaktadır.


Göç, bir yanıyla dinamizm, hareket, tutunma, güç kazanma, hırstır; bir yanıyla da kopuş, kaçış, ayrılık, yalnızlık, yabancılık, hatta acıyı barındırır. Bazen daha da ileri giderek kriminalize olmak ve suça itilmek ile karşı karşıya da kalınabilir. Göç eden kişi farklı, öteki, yeni ve gariptir. Göçler değişim, dönüşüm, karışıklık ve yeniliğin de kaynağıdır.


Öncelikle göç ve iltica kavramları arasındaki farka değinmek gerekir. İltica; siyasi, dini vb. nedenlerle zulüm ve baskıdan dolayı ülkesini terk etmek ve ülkesine dönmenin kişi için riskli olması durumudur. Göç ise daha geniş bir kavram olarak daha çok ekonomik sebeplerle mekan değiştirme durumudur. İlticadaki metazori durum ve keskin kopuş, kişiye yabancılık hissi, kendisini korunmasız ve çıplak hissetme 
duygusunu yaşatır. Yabancı olmak, horlanma ve dışlanma tehlikesini barındırır. Yabancılık; dışlanma, uyum, entegrasyon, asimilasyon konularıyla da yakından ilgilidir. 


Savaşlar, otoriter ve diktatör yönetimler, iç çatışmalar, siyasi baskılar, muhaliflere yönelik ağır baskılar sürekli olarak mültecilerin sayısını arttırmaktadır. İnsanlar, yaşam hakkı başta olmak üzere temel hak ve özgürlükleri korumak amacıyla yaşadıkları yerleri terk etmek ve başka ülkelere sığınmak zorunda kalmaktadırlar. Günümüzde sığınma sebepleri daha çok siyasi nitelikteki “zulüm” kaynaklı olsa da; 
önümüzdeki yıllarda küresel ısınma, doğal afetler gibi nedenlerle insanların yerlerini değiştirmek zorunda kalacak olmaları sebebiyle “iklim mültecileri” kavramının da tartışılacağını tahmin etmek zor değildir.


Türkiye ve mülteciler


Türkiye, bulunduğu coğrafyanın da etkisiyle, mülteciler için önemlidir. Özellikle Asya ve Afrika ülkelerinden gelip Avrupa ülkelerine geçmek isteyenler için bir köprü gibidir. Ancak bu geçişler, medyaya da sık sık yansıdığı gibi, çoğu zaman katliam gibi trajik sonlarla neticelenmektedir. 


Türkiye’de yaşayan mültecilerin medyaya yansımayan çok fazla sorununun olduğunu, özellikle yabancı olmaktan kaynaklanan değişik sıkıntılar (hukuki, sosyal, barınma vb.) için çözüm bulma konusunda başvuracak bir kurumun olmadığını da belirtmek gerekir. Türkiye’de bu konuda ciddi olarak bir çalışma yapılmadıkça, dernekler ve vakıflar (STK’lar) bu konudaki çalışmalara dahil edilmedikçe sorunlar 
artarak devam edecektir. 


Türkiye’ye yakın dönemde gelen mülteciler daha çok Asya (Afganistan, İran, Irak, Özbekistan, Doğu Türkistan/Çin), Afrika (Somali, Tunus vd.) ve nispeten daha az olarak Avrupa (Bosna, Kosova), Kafkasya (Çeçenistan) ülkelerinden gelmektedirler. Avrupa kıtası ülkelerinden gelenler (Bosna ve Kosovalılar) bölgelerindeki savaş ve silahlı çatışmaların sona ermesinden sonra ülkelerine dönmüşlerdir. Türkiye’deki Çeçenler, ülkelerinde devam eden savaş nedeniyle halen kalabalık bir grup olarak 


zor koşullarda yaşamlarını sürdürmektedirler.


Türkiye’de mültecilerin sorunları


Mültecilerin sosyal ve ekonomik (gıda, barınma, eğitim, çalışma; topluma adapte olma, normal yaşama dönme vb.) çok sayıda farklı sorunlarını saymak mümkün olmakla birlikte, en temel sorun olarak hukuki sorunların aşılması ve hukuki yardım ihtiyacı üzerinde durmak gerekir. Çünkü hukuki sorunları olan ve bulundukları ülkenin hukukuyla sorun yaşayan kişilerin diğer sorunlarını çözmeye çalışmak anlamsız 
olacaktır. 


Türkiye’de ikamet, eğitim, pasaport, çalışma hakkı, BMMYK ve İçişleri Bakanlığı’na iltica ve sığınma başvurusu yapılması, sınır dışı edilme durumları vb. konularında  sıkça sorunlar yaşanmaktadır. Bunların yanında, yabancıların tutuldukları merkezlerdeki gayriinsani koşullar, karşılaştıkları sıkıntılar için İdare Mahkemeleri veya gerekirse AİHM’e başvurulması ihtiyacı vb. kişilerin hukuki sorunlarının bir an 
önce çözülmesini gerektirmektedir. Mültecilerin Türkiye’de en çok gereksinim duydukları konu, hukuki yardımdır. Bu konuda barolara, STK’lara önemli görevler düşmektedir. 




Öyle ki, çok sayıda mülteci, kendisinin “mülteci” olduğunu dahi bilmemektedir, bilse de durumuyla ilgili nereye başvurması gerektiği konusunda bilgi sahibi olamamaktadır. Bu sorunları aşmak için bir avukata veya kendisine yardımcı olabilecek bir STK’ya başvuramamaktadır. Herhangi bir yardım alamadığı için 
sonuçta çoğunlukla sınır dışı edilen mültecilerin, en temel hak olan yaşam hakları dahi ihlal edilmektedir. Mültecilerin STK’lara ulaşabilmesi, sorunlarının çözümü için STK’lar üzerinden medya, bürokrasi ve hukuki yardıma ulaşabilmeleri hayati derecede önemli bir ihtiyaçtır.

Türkiye’de mültecilerin sorunlarının bir bütün olarak çözülmesi için sadece devlet kurumlarına değil, sivil topluma da çok önemli görevler düşmektedir. Böyle bir konuyu sırf devlet kurumlarına bırakmak, herhalde mültecilere ikinci bir zulüm yapmaktan başka bir şey değildir. Çünkü, devletin kurumları ne kadar çok imkana sahip olursa olsun, mültecilere göstereceği ilgi ve yapacağı yardım sınırlı kalacaktır. Diğer yandan, hukuki sorunları olan mültecilerin muhtemel sonuçları nedeniyle resmi kurumlara başvurması neredeyse mümkün olamamaktadır. Bu nedenle mülteci sorunlarını çözmede STK desteği zorunlu bir ihtiyaçtır. Yapılacak her bir yardımın, hayat kurtarmaya vesile olabildiği unutulmamalıdır.

Sonuç olarak Türkiye, tarihi ve dini gelenekleri de dikkate aldığımızda, mülteciler konusunda olması gereken yerin uzağındadır. Bunun için de, öncelikle hukuki sorunların aşılması amacıyla gerekli hukuki düzenlemelerin yapılması ve daha önemlisi STK’ların mültecilere başta hukuki yardım olmak üzere temel ihtiyaçlarını karşılama konusunda yardım etmek üzere kurumsallaşmaları ve iş birliği içinde olmaları gerekmektedir.








6 yorum:

  1. Hatırlattığınız için teşekkürler...

    YanıtlaSil
  2. Şans eseri doğduk ve tesadüfen Türk olduk... Şanslı sayılırdık. Yerleşik ve kalıtsal bir toplum içine düşmüştük. Peki ya diğerleri? Seçimimiz olmayan bir hayata yenik başlamak ne kötü olurdu değil mi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Nilyonlarca insan bu şanssızlığı yaşamak zorunda bırakılıyor ve bir gün o şartlar değişebiliyor.. değiştiğinde yaşanmışlar da geri alınamıyor..ama keşke şartlar değişse de daha fazla yaşananlar olmasa.

      Sil
  3. insanın içini acıtan can yakıcı bir sorun..insanların yerlerini yurtlarını terk etmeleri veya buna zorlanmaları çok acı..
    keşke ülkeler ulusal aidiyetler yerine dünyaya bakış açısına göre ayrılsalardı.. :)) ne güzel olurdu.
    erdost arkadaşın yorumu da çok güzel...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. insanlar bir şekilde yaftalanıyorlar.. belli güzü olanlar ise hiç mülteci sayılmıyorlar ama.. bir de işin o boyutu var..

      Sil