Bugün sizlere iki İNSAN'ın özgürlük mücadelesini hatırlatmak istiyorum. Bugün doğum veya ölüm yıldönümleri değil. Olması da gerekmiyor hatırlamak için. Çünkü yaşamın her gününde, her adımımızda, haklarımızı isterken de, hak verirken de İNSAN olduğumuzu hatırlamak zorundayız. Bu iki insan haklarını alırken de, hakları verirken de İNSAN oldular. O yüzden anmak istedim.
İki ayrı zaman diliminde ve iki ayrı ülkede, bambaşka şartlarda yetiştirilmiş olan iki genç adam... İkisi de toplumlarının ruhani liderleriydi.. İnançlıydılar Tanrılarına.
İkisi de aynı hayalin peşinde koşmuştu...
İki ayrı zaman diliminde ve iki ayrı ülkede, bambaşka şartlarda yetiştirilmiş olan iki genç adam... İkisi de toplumlarının ruhani liderleriydi.. İnançlıydılar Tanrılarına.
İkisi de aynı hayalin peşinde koşmuştu...
Özgürlük'tü hayallerinin adı. Özgürlük yolunda , haklar konusunda benzer adımları attılar..
Hayallerindeki özgürlükte şiddete yer yoktu... Şiddet kullanmadan karşı durdular şiddete...
Hayallerindeki özgürlükte şiddete yer yoktu... Şiddet kullanmadan karşı durdular şiddete...
Özgürlükleri kısıtlayanlara, şiddet uygulayanlara benzemeden karşı durdular...
Aktif ama şiddet içermeyen protestoları ile sonunda kazandılar..
Dünya tarihine 'barışçı direniş' zaferlerini altın harflerle yazdırdılar.
İkisi de barışın özgürlük anıtları oldular.
Mohandas Karamçand Gandi veya bilinen adıyla Mahatma Gandi.. Hindistan bağımsızlık Hareketinin lideri. Birleşmiş Milletler genel Kurulu oy birliği ile doğum tarihi olan 2 Ekim günü tarihe 'Dünya Şiddete Hayır Günü' olarak kabul edilmiş olan lider.. hak ve özgürlük savaşçılarının ilham kaynağı olan lider..
Mahatma Gandi "Uğrunda ölmeyi göze alacağım birçok dava var ama uğrunda öldüreceğim hiçbir dava yoktur." dedi... "Çılgınca tahribatı totaliterlik nedeniyle ya da özgürlük ve demokrasi adı altında yapmak ölüler, yetimler ve evsizler için ne değiştirir?" dedi... kendisine karşı uygulanan şiddetlere cevap vermedi ve asla şiddet uygulamadı.
İnançlarından taviz vermedi ...
"Ahlaki temeli kaybettiğimizde dindar olmaktan da uzaklaşırız. Ahlakın üstünde bir din gibi bir şey yoktur. İnsan, örneğin hem yalancı, zalim olup, nefsine hakim olamayıp, hem de Tanrı'nın kendi yanında olduğunu iddia edemez." dedi... ve Tanrı'sını yanından ayırmadı.. zafer kazandıktan sonra da hiç değişmedi.
Yaşamının daha sonraki dönemlerinde bir Hindu olup olmadığı sorulduğunda "Evet öyleyim. Aynı zamanda hristiyan, müslüman, budist ve yahudiyim." diyerek dinlerin, insanı insan yapan ahlaki temellerde birleştiğini vurguladı.
1893 yılında Güney Afrika Cumhuriyeti'nde başlamıştı özgürlük için aktif ama şiddet içermeyen direnişine.. sonra kendi ülkesi için Hindistan'ın özgürlüğü için sürdürdü aktif ama şiddet içermeyen direnişini.. ve kazandı... kendisini izleyen Nelson Mandela'da kazandı Güney Afrika Cumhuriyeti'nde.
30 ocak 1948 de bir suikast sonunda vurularak ölmesiyle sona erdi yaşamı.. insan olmayı ön planda tutarak, zarar gören Pakistan'a Hindistan'ın tazminat ödemesine sebep olduğu için, bir yandaşı tarafından, özgür Hindistan'da öldürüldü.
Martin Luther King'in de bir hayali vardı. Irkların eşitliğinin sağlanması ve şiddetin durması için Mahatma Gandi'yi örnek alarak aktif ama şiddet içermeyen bir direnişin lideri olarak her gün hızlanan adımlarla ilerledi. 'Benim Hayallerim Var' dedi.. 'Bir gün, dört çocuğumun da derilerinin rengi ile değil de kişilikleri ile yargılanacağı bir ülkede yaşayacaklarına dair bir hayalim var ' dedi.. kendi yandaşları şiddete kalkınca onları terketti.. şiddetten vaz geçmeye söz vermelerine kadar..
Barış yanlısı protestolar sonunda 1964 yılında çıkartılan Yurttaş hakları Yasası ile A.B.D.'de ırk ayırımcılığı yasaklanmıştır..
1955 yılında başladığı özgürlük yolculuğuna 4 nisan 1968 tarihinde bir suikast sonunda ölene kadar devam etti.. Aktif ama şiddet içermeyen....
1986’dan beri her yıl Ocak ayının üçüncü Pazartesi günü A.B.D.'de King’in doğum gününde medeni haklar lideri ve yaşamı boyunca savunduğu idealler anılıyor, konuşuluyor, King’in barış sevgisi dile getiriliyor.
Bu iki insan, ikisi de ruhani lider.. ikisi de şiddet altında yaşayan özgürlüklerini yitirmiş toplumlarının özgürlükleri için direnmiş...
İkisi de 'özgürlük istiyoruz ' demiş..
İkisi de , 'bir insanın diğer insana şiddet uygulaması yanlıştır, her türlü şiddete karşıyız' demiş..
Ve ikisi de karşı oldukları hiçbir şeyi kendileri yapmadan, düşmanlarına en ufak bir şiddet uygulamadan, zaferlerini ilan etmişler... birer suikast ile bedenlerini öldürenler, zaferlerindeki ruhlarının yaşamasına engel olamamışlar..
Kötülerin iyilik karşısında yenildiği masallar gibi...
Şeytanın ruhlarını alamadığı, cadıların büyüleriyle ele geçiremediği iki iyi insan..
İnsan gerçekten isteyince..
Mahatma Gandi gibi.. Martin Luther King gibi.. cesur iyi insanlar..
Masalların sonlarında hep iyiler kazanır...
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kuruluşu gibi destanlar bile yazarlar..
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kuruluşu gibi destanlar bile yazarlar..
Ülkemiz tarihinde özgürlüklerle ilgili düzenlenmiş olan bu en büyük gösteride, şu anda aranızda bulunmaktan kıvanç duyuyorum.
Bundan bir asır kadar önce, şu an manevi himayesinde bulunduğumuz Büyük Amerika’lı, Özgürlük Beyannamesi’ni imzalanmıştı. Bu tarihi belge, esaret zinciri altında yaşamış ve adaletsizlik ateşiyle yanıp kavrulmuş milyonlarca zenci için, uzun ve zifiri karanlık esaret gecelerini sona erdirecek bir umut ışığı haline gelmişti. Ancak ne yazık ki, bundan 100 yıl sonra bile, siyahlar hala özgür değil ve hayatlarını ırkçılığın ve ayrımcılığın prangalarına mahkûm olarak, sürünerek geçiriyorlar.
Uçsuz bucaksız zenginlikler okyanusun içinde, fakirlikle kuşatılmış yalnız bir adada yaşıyorlar. Hala kendilerini Amerika toplumundan dışlanmış, kendi torakları üzerinde sürgün hissediyorlar ve acılar içinde kıvranıyorlar. İşte bu maksatla; bugün, bu utanç verici durumu gözler önüne sermek için burada toplanmış bulunuyoruz.
Bir anlamda bugün, ülke başkentine artık vadesi dolmuş çeklerimizi bozdurmak için geldik.Büyük Cumhuriyetimizin yüksek mimarı, İnsan Hakları Beyannamesi’nin ve anayasamızın muhteşem sözlerini imzaladıklarında, aynı zamanda her bir Amerikalı’nın bu mirastan kendine düşen payı alabileceğini de vaad etmekteydiler.
Bu öyle bir vaatti ki, herkesin; evet, siyah olsun beyaz olsun herkesin vazgeçilmez ve devredilemez, özgürce yaşama ve mutlu olma haklarını teminat altına almaktaydı.
Bu gün artık şurası gerçektir ki, Amerika vaat edilen bu haktan, vatandaşlarının renkleri söz konusu olduğunda, vazgeçmiş gibi görünüyor. Bu kutsal yükümlülüğü ifa etmek yerine, zenci vatandaşlara, üzerinde ”karşılıksız” yazan sahte çekler veriliyor.
Ancak biz, Adalet Bankası’nın iflas etmiş olduğuna inanmıyoruz. Bu ülkenin engin fırsatlar hazinesinin iflas etmiş olduğuna inanmak istemiyoruz. Onun için buraya; bu çekin, dilediğimiz anda özgürlüğümüzü ve sosyal güvencemizi geri verecek olan bu çekin, karşılığını almaya geldik.
Ayrıca, bu kutsal mekândan, Amerika’ya, bu işin çok acil olduğunu hatırlatmaya geldik. İşleri ağırdan alma veya uyuşturucu çekmiş kişiler gibi yavaştan hareket etme zamanı değildir. Vakit, demokrasiyle ilgili vaatlerin gerçekleştirme zamanıdır. Vakit, ulusumuzu adaletsizlik ve ırkçılık bataklığından, kardeşliğin sağlam zeminine oturtma zamanıdır. Vakit, tanrının tüm evlatları arasında gerçekleştirme zamanıdır.
İçinde bulunduğumuz şu anın aciliyetini görmezden gelmek ve bizi siyah vatandaşların kararlılığını yanlış değerlendirmemek, ülkemiz için gerçek bir felaket olabilir. Siyahların memnuniyetsizliğinin yol açtığı bu bunaltıcı sıcak yaz ateşi, ta ki kardeşliğin ve özgürlüğün geleceği serin sonbahar günlerine kadar sürecektir. 1963 yılı bir son değil, yalnızca bir başlangıçtır. “Zencilerin biraz hava atıp boşalmaya ihtiyaçları var, bunlar hemen sakinleşirler” diye düşünenler şunu iyi bilsinler ki, eğer bu usul önceki tutumlarına yeniden dönecek olursa, sarsıcı bir uyanışla karşılaşacaklardır. Zencilerin vatandaşlık hakları verilmediği sürece, Amerika’da ne bir rahat ne de bir huzur kalacaktır. Ta ki, adaletin aydınlığına kavuşuncaya kadar, isyan fırtınaları ulusumuzun temellerini sarsmaya devam edecektir.
Adalet sarayına giden sıcak eşiğin üzerinde durmakta olan halkıma da söylenecek ir çift sözüm var. Haklı davamızı gerçekleştirme yolunda yanlış tutum ve davranışların esiri olmamalıyız.
Hürriyet ateşimizi acı ve nefret kâsesinden içerek söndürmeye çalışmalıyız. Mücadelemizi daima vekar ve disiplinin yüce kanatları altında sürdürmeliyiz. Yaratıcı protestolarımızın fiziksel bir şiddete dönüşmesine asla müsaade etmemeliyiz. Her zaman, fiziksel gücü, manevi gücümüzün sosuz yücelikleriyle karşılık vermeliyiz.
Zenci toplumunu çepeçevre kuşatmış bulunan bu yeni ve kutsal militan ruh, bizi tüm beyaz insanlara karşı bir güvencesizliğe yöneltmemelidir. Beyaz kardeşlerimizin pek çoğu, kendi kaderlerinin bizimki ile sıkı sıkıya bağlı olduğunu idrak etmektedir. Bunun en güzel delili, şu an bizim aramızda bulunmuş olmalarıdır. Biz, bu yolu tek başımıza yürüyemeyiz.
Yolumuzda ilerlerken; daima ileriye bakacağımıza söz vermeliyiz. Artık geri dönmemiz mümkün değil… Kendilerini vatandaşlık hakları uğruna adamış kimselere, “Daha ne zaman tatmin olacaksınız?”diyenlere, zenci halkın hiçbir zaman dile getiremediği polis zulüm ve dehşetin bittiği ana kadar, “Asla tatmin olmayacağız!” diyeceğiz.
Bizler, bu yolda yürümekten bitkin düşmüş vücutlarımız, otobandaki motellerde ve şehirdeki otellerde istirahat edemedikçe, asla tatmin olmayacağız.
Bizler, çocuklarımızı kimliklerinden sıyıran ve insanlık değerlerinden koparan “Beyazlara mahsustur” yazan tabelalar var olduğu müddetçe asla tatmin olmayacağız.
Bizler, Mississippi’deki bir zenci oy veremediği ve New York’taki bir zenci oy vermeye değer bir şey olmadığına inandığı müddetçe, asla tatmin olmayacağız.
Bizler, adalet sular gibi çağlamadıkça ve haklar gür bir nehir gibi coşmadıkça, katiyen tatmin olamayız ve olamayacağız.
Bir çoğunuzun buraya büyük bir çalkantı ve zorlukların içinden sıyrılarak geldiğinizi anlamıyor değilim. Kiminiz daracık zindanlardan henüz kurtulmuş olarak burada bulunuyorsunuz. Kimileriniz de, hürriyet aşkınız zulüm rüzgârlarıyla gölgelendiği ve polis işkencesiyle tepelendiği yerlerden geliyorsunuz.
Sizler, ıstırabın her çeşidini tatmış kahramanlarsınız! Acı çekmeden kazanılan başarıların gelip geçici olduğu inancıyla, yolunuza devam edin…
Bu durumun bir şekilde değiştirilebileceğini ve mutlaka değişeceğini bilerek Mississippi’ye dönün, Alabama’ya dönün, Güney Carolin’e, Georgia’ya, Louisiana’ya dönün, modern şehirlerimizin kıyısındaki fakirhanelerinize ve gettolarınıza geri dönün.
Bugün size şunu hatırlatıyorum ki, dostlarım, ümitsizlik batağında boğulmayalım. Şu an yaşamış olduğumuz ve önümüzde bulunan zorluklara rağmen, hala bir hayalim var benim. Bu hayal, Amerikan rüyasının derinliklerine kök salmışbir hayaldir.
Evet… Bir hayalim var benim…
Gün gelecek, bu ulus ayağa kalkacak ve kendi inanç değerlerini tam anlamıyla yaşayacak. Şu husus apaçık ortadadır ki, bütün insanlar eşit yaratılmıştır.
Bir hayalim var benim!…
Gün gelecek, bir zamanlar köle olanların evlatlarıyla yine bir zamanlar köle sahiplerinin evlatları, Georgia’nın kızıl tepelerinde, birlikte kardeşlik sofrasına oturabilecekler…
Bir hayalim var benim…
Gün gelecek, Mississippi eyaleti bile, adaletsizliğin ve baskıların ateşiyle bunalmış olan o eyalet bile, bir özgürlük ve adalet vahasına dönüşecek…
Bir hayalim var benim…
Gün gelecek, dört büyük çocuğum, derilerinin rengine göre değil, karakterlerinin yapısına göre değerlendirilecekleri bir ülkede yaşayacaklar…
Bugün bir hayalim var benim…
Gün gelecek, Alabama eyaleti, şirret ırkçıları ile, ağzından hep müdahale ve yasaklar yönünde sözler dökülen valisi ile, o eyalet bile, minicik siyah erkek ve kız çocuklarının, minicik beyaz erkek ve kız çocukları ile, kardeşçe el ele tutuşabilecekleri bir yer olacaktır…
Bugün bir hayalim var benim…
Evet, bir hayalim var…! Gün gelecek, özgürlüğümüzün önünde birer engel olan bütün vadiler yükselecek, bütün dağlar eğilecek, engebeli yerler hizaya gelecek ve Allah’ın yüce şanı yeryüzüne inecek ve bütün canlılar bunu hep birlikte göreceğiz.
Bizim umudumuzdur bu… Bu umutla Güneye gideceğiz. Bu inançla umutsuzluk dağlarını yontarak bir umut anıtı yapacağız. Bu inançla ülkeyi saran ahenksiz sesleri kardeşliğin senfonisine dönüştüreceğiz. Bu inanç sayesinde, bir gün özgür olacağınızı bilerek, hep beraber mücadele edecek, hep beraber hapse düşecek ve hürriyetiçin hep beraber ayağa kalkacağız.
İşte o gün yüce Allah’ın bütün kulları yepyeni bir ruhla söylenecekler bu şarkıyı:
Benim ülkem, senin ülken.
Özgürlüğün güzel yurdu,
Sana söylüyorum bu şarkıyı.
Atalarımın öldüğü toprak burası.
Şehitlerin gururu olan toprak…
Her bir dağın yamacından,
Özgürlük yankılanacak!
Ve eğer Amerika büyük bir ülke olacaksa, bunun gerçekleşmesi şarttır. Öyle ise,
New Hampshire’ın yüce tepelerinden özgürlük…
Yankılansın, New York’un ulu dağlarından…
Ve… Pennsylvania dağ kasabalarının zirvelerinden…
Colorado’nun karlarla kaplı kayalıklarından yankılansın!..
Yankılansın, California’nın kıvrımlı yamaçlarından…
Yalnızca Georgia’nın Yalçın Dağlarından değil,
Mississippi’deki her bir ağacın yamacından yankılansın özgürlük…
Ve bunu başardığımızda, her kasabadan ve köyden, her eyaletten ve kentten özgürlük şarkısının yankısını duyduğumuzda, o gün daha da yakın olacak ve Allah’ın bütün kulları siyahlar ve beyazlar, Yahudiler, Hıristiyanlar, Müslümanlar ve Budistler el ele tutuşarak siyahların eski bir ilahisini söyleyecekler.
Sonunda özgürüz!
Şükürler olsun Ya Rabbim!
Sonunda hepimiz özgürüz.
Martin Luther King
Merhaba,
YanıtlaSilBlogların geliştirilmesiyle ilgili olarak yapılan Gencal araştırmasına katkı sağlarsanız memnun olurum.
Saygı ve sevgilerimle.
elbette destekleiz hocam..
Silhepimizin yararına olacağına inanıyorum,
saygılarımla
Çok güzel bir hatırlatma yazısı olmuş...Bravo...
YanıtlaSilteşekkür ederim. Bu iki büyük insanın kişiliklerinde protesto etmek istedim yükselmeye başlayan terör olgusunu. O yüzden hatırlatmak istedim.
Silİhtiyacımız olan tek şey ölmeden, öldürmeden birşeyler başarabilecek aklı başında liderler...
Silkesinlikle, gerçekten insan olan ve kendisi için istemediklerini başkalarına, düşmanları bile olsa yapmayan, yapmaya kalkanlara engel olan, yapacakların önünü kesen liderler..
Siltarihte örnekleri artan lider tipleri bunlar.. hele de teknolojinin geldiği günümüzde böyle liderlere ihtiyaç daha çok artıyorç.
sen beni öldürdün ben de seni öldürürm diyen lider tiplemeleri ancak daha fazla katliamlara yol açar ve o yönetimi ele aldığında ötekiler aynı şekilde intikam diyecek.. sonu yok bunun.. hep ezilenler olan ortamda sonu yok şiddetle gelen çözümlerin.
Güzel seçim keşke örnek alabilsek!
YanıtlaSilkeşke.. bütün bu terör olayları yerine çok daha farklı olguları yaşardık diye düşünüyorum
Silhep "keşke" diyoruz değil mi?
YanıtlaSil"keşke"
evet keşke 'keşke ' demeyi bırakabilsek.. bıraksak..
Silbu iki harika insanı tanıttığın için, dikkat çektiğin için teşekkürler.. hayranlık uyandıran yaşamları, mücadeleleri ile bütün insanlığa rehber olmayı, örnek olmayı hakediyorlar.. müthiş insanlar her ikisi de..
YanıtlaSilgerçekten müthişler.. yaşamları ve mücadeleleri ile ilgili yayınları okursanız inanın hayranlığınız artacaktır. şu anda 93 yaşında olan nelson mandela mesela.. o da bu ekoldendir ve halen hayattadır. onun yaşamı ve mücadelesi de müthiştir daha sonra başkanlığı dönemindeki duruşu da..
Silbu yüzden masal kahramanlarıdırlar.. zaman buldukça diğerlerine de değineceğim ama bu iki lider ile başlamak istedim bugün..
şey...konuyla alakası yok ama yarın Perşembe
YanıtlaSilhani hatırlatayım dedim :)
:)) not edilmiştir.. teşekkürler..
Sil