10 Şub 2012

Gecelerimin huzuru..


Tek başıma ve kendimi güvende hissettiğim ortamda geceleri yaşamak hep huzur vermiştir bana..  Gecelerin garip bir büyüsü var üzerimde.. büyük çoğunluk uykuya çekilmiştir.. telefonlar susmuştur.. televizyonlarda tekrar programların cazibesi yoktur.. kısacası acil durum dışında sizin kendinizle geçireceğiniz zamanı bozacak hiçbir alternatif yoktur..  Gevşersiniz.. bütün gece sizindir.. göz kapaklarınız düşene kadar.. gün ışıyana kadar.. 

Bazen takılırım düşünmeye.. bacaklarımı uzatıp bir bardak çayın eşliğinde.. neden gecelerin karanlığının tekbaşınalığında bulduğum huzuru günün renklerinde bulamıyorum diye… Oysa günün renkleri nasıl da güzel..  ufukta birbirine kavuşan denizin ve gök yüzünün mavisine düşmüş
yer yer beyaz bulutlarla güneşin ışınlarının suyun yüzeyinde yansıyan ışıltıları.. Ağaçların mağrur kollarını gökyüzüne kaldırışları mis kokulu süsleriyle.. Kuşların kanatlarından yükselen müzikler.. Toprağın misk kokusu… Sevimli sincapların bakışları…saymakla bitmeyen  güzelliklerini kapatan bu karanlık gölgelerle dolu geceye sığınmam niye..


Yorgun beynimin , yorgun ruhumun kaçma arzusundan başka ne ki.. neden yorgunum bu kadar diye düşündüğümde ise ulaşabildiğim tek bir cevabım var.. insanlardan kaçışım aslında.. insanlar beni yoran..  tanıdık tanımadık.. adını bildik bilmedik insanlar beni yoran.. kaçışımın sebebi onlarla olan farklılıklarımın yorgunluğu.. Montesquieu’nun dediği gibi insanlar için evrensel bir doğa yasası olmadığı gibi evrensel bir insan doğası da yok..  o yüzden yaşam monoton değil.. sıkıcı değil ama diyalog da yok farklılıklar arasında.. düşünmeyi bilen azınlık neredeyse yok denecek kadar az ortada.. kendi bildiğini mutlak doğru sanan çok.. başkalarının doğrularına saygı göstermek yok.. başkalarını yargılama hakkını kendinde bulan çok ama yargılarken at gözlüğünü çıkartan yok… ortak paydalarda buluşmak çabaları da erdem yetersizliklerinden hep sınıfta kalıyor..  Medeniyet denilen bir masalın içinde masalı gerçek kılmaya çabalıyoruz ama olmuyor.. hep karşımıza çıkıyor o ilkel benliklerimiz… önce ‘ben’ diyen medeniyet masalına baştan sağır ilkellik.. 

Ruhum yorgun düşüyor, ilkel benliğimi tıktığım her yanı çelik hücrenin kilitlerinin her açılışında yeniden kapatmak için, başkaları kendilerinkini ardına kadar açarken.. Düşünüyorum bazı bazı… ben de açsam ne olur diye.. özgür bıraksam ilkelliğimi.. kopartıversem kafasını da bir kenara atsam hiç susmadan medeniyet masalı anlatan kuşu.. dalsam ben de şu ormanın içine ayak uydursam orman kanununa.. kapatsam tüm algılarımı ilkel benliğimi sınırlayacak, duraklatacak.. sonuçta ya herru ya merru diye.. en kötüsü ölürüm orman kanununda..  ama kazanırsam da yaşarım ilkel benliğimi büyüterek..geliştirerek.. beslenerek başkalarının yetersizliklerinden.. acizliklerinden.. güçsüzlüklerinden.. ta ki benden daha güçlü bir ilkellik karşıma çıkana kadar..  ama o kadar işte.. 

Sonra başka bir düşünce zorluyor beynimi.. o zaman niye uğraştı asırlarca bunca düşünebilen insanlar.. zayıfların yaşam haklarının yok sayıldığı bir dünya için miydi her şey..  bütün çabalar, emekler boşuna mıydı? Halen boşuna mı kendi yaşamından vaz geçip de uğraşıyor bir sürü düşünebilen insan.. daha ne kadar zaman gerek ki, ilkel benliklerini kontrol edebilmeyi öğrensin insanlar, daha huzurlu bir yaşam için.. bulamıyorum cevapları.. Anlık  düşüncelerimde kalıyor orman kanuna geri dönmek.. vicdanım vaz geçmiyor öğrendiklerinden.. kıyamam diyorum daha  yaşama selam bile vermemiş canların yarınlarına,  benim bugün çektiklerimi, ben çektiremem onlara diyorum..  yaratanın bir bildiği vardır elbette diyorum.. sabırla, inandıklarımın yeşereceği günler için, tohum atmaya devam edeyim topraklara .. benden öncekiler gibi…bugün çorak da  etseler toprakları… belki bir gün yeşermesine izin verirler diyorum… 

Farklılıklarda yaşamak, karşımızdakinin farklı düşüncelerde olabilmesini kabullenmek  yine de bu kadar zor olmamalıydı.. diyorum bir kere daha sığınırken geceye kaçışa.. Montesquieu’nun önerimiyle başlayıp da gelişerek asrımızın modası olan, ama bir türlü doğru dürüst oturtulmayan güçler dengesinin, hiç mi hiç sağlanamadığı benim ülkemde.. bireylerin de güçler dengesini umursamadığı, besiye çekilmiş ilkel benlikleri ile insanlığın ve medeniyetin en basit ilkelerini bile çıkarları söz konusu olduğunda yok saydıkları yerde..hiç değilse gecelerimin huzuru var diye şükrederek….





4 yorum:

  1. Montesquieu açıklamış aslında herşeyi " evrensel bir insan doğası yok"

    YanıtlaSil
  2. Kendi kendine öteki olmak gibi bir şey bu. Farklılıklarda yaşarken yabancı olmak yerine, karsındakini yabancılaştırmak en iyisi. Bırak bu kez (o) yabancılaşan(lar) düşünsün. Sen aç bütün çakralarını hayata. Karanlığın içinde boğulma, Ophelia misâli.

    YanıtlaSil
  3. bozbek@ kesinlikle, ama farklılıklara saygı istiyorum.. çok mu?

    hektor@ yabancılaştırmak veya yabancılaştırılmak.. karşı çıktığım bu işte.. ama karşı çıkarken hepten yabancı kalınabiliyor ve oldukça da geç farkedilebiliyor..uzaydan gelmiş gibi..

    YanıtlaSil
  4. Sanırım buralarda bir miminiz var
    http://ofelyakupakizi.blogspot.com/2012/02/ofelyann-haremim.html

    YanıtlaSil

Bunlar da ilginizi çekebilir...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...