Tre Trallnde Jamtor şarkısının Felix Körling tarafından bestelen melodisi Selim Sırrı Tarcan tarafından beğenilince Ali Ulvi Elöve tarafından da sözleri yazılınca 1914 yılında ortaya dillerden düşmeyen bir gençlik marşı çıkar...
Dağ başını duman almış
Gümüş dere durmaz akar
Güneş ufuktan şimdi doğar
Yürüyelim arkadaşlar
Sesimizi yer, gök, su dinlesin
Sert adımlarla her yer inlesin
Bu gök, deniz nerede var
Nerede bu dağlar taşlar
Bu ağaçlar güzel kuşlar
Yürüyelim arkadaşlar
Sesimizi yer, gök, su dinlesin
Sert adımlarla her yer inlesin
Dağlar taşlar güzel kuşlar
Ya bu insanlar insanlar
Güneş ufuktan bir gün doğar
Yürüyelim arkadaşlar
Sesimizi yer, gök, su dinlesin
Sert adımlarla her yer inlesin
Atatürk, Samsun'a giderken bindiği Bandırma vapurunda bu marşı ıslıkla çalar... Samsun'a vardıktan sonra da sert adımlara yürür düşman üzerine...
Tek başına mı???
Elbetteki hayır...
Ülkesinin düşmanlar tafından işgal edilmesine karşı çıkan tüm diğer özgürlük aşıklarıyla beraber yürür...
Özgürlük elde edilir... ama dururlar mı bu aşıklar?
Elbetteki hayır...
Yürümeye devam ederler... daha eğitimli/aydınların çoğunlukta olduğu bir ülke için... daha medeni bir ülke için... daha gelişmiş bir sanayi için... daha bağımsız bir ekonomi için... daha adil bir ülke için... daha demokrat bir ülke için... daha refah bir ülke için... daha saygın bir ülke için... daha özgür bireyler için...
Öylesine güzel... öylesine bitmeyen bir enerji ile yürürler ki... sert adımlarının sesleri umut olur, örnek olur tüm sömürülen ülkelere....
Fidel Castro'ya göre "Küba'nın ve ezilen halkların doğal lideri" olan Atatürk'ün "NUTUK"unu Che Guevera çantasında taşırken, Mao meşhur yürüyüşüne başlarken Şian'da yaptığı konuşmada "ben Çin'in Atatürk'üyüm" derken, Mahatma Ghandi "Mustafa Kemal İngilizleri yenene kadar Tanrıyı da İngiliz sanırdım" derken... cephede ve müzakere masalarında savaştığı düşmanları bile ondan hayranlıkla bahsederken, bütün dünyada Atatürk'ün heykelleri dikilirken... caddelere Atatürk adı verilirken...
Çok partili siyasi hayata geçişten ve Marshall yardımlarını kabul edişten sonra her ne olmuşsa olmuş ve garip bir şekilde kendi ülkesinde Atatürk ve devrimleri karalanmaya, unutulmaya, saptırılmaya başlar... ve hatta bazıları da Atatürk ve devrimlerini korumak adına "ezbere tabulaştırma" gibi bir yönteme başvurularak Ata'ya düşmanlıkların körüklenmesine vesile olurlar...
Büyüdüğünde Atatürk olmak isteyen çocuklar bile emperyalizmin dişlileri arasında farklı bir hamur gibi değişime uğrarlar... adeta hafızalar yeniden biçimlendirilir...
Bugün Kemel Kılıçdaroğlu ADALET için yürüyor... Oldukça da büyük bir kesim destekliyor...
Bence geç bile kalmış bir yürüyüş...
Bence Türk Ordusunun Genel Kurmay Başkanı "terörist" olmakla suçlandığı ve tutuklandığı gün "ADALET" için yürüyüş başlamalıydı... Kemal Kılıçdaroğlu veya muhalefet yapsın diye beklemek bile Atatürk Cumhuriyeti'ne yakışmazdı... ama yürünmedi... yürümedik... Ülkenin büyük çoğunluğu yönetim erklerinin yanlış yönderilmiş olabileceğini düşünmediler bile...
İyi ki de FETÖ, orta doğunun bekçisi olan TSK'ya olan o büyük halk güvenini yerle bir ederek kendi kontrolüne geçirme/zayıflatma amacına ulaşmanın sarhoşluğu ile erken davranıp da "sıra iktidara geldi" geldi diye iktidardakilere de saldırmış 17/25 Aralık olmuş da da FETÖ'nün ne olduğu ve yapılanması ortaya çıkmış... Eğer 17/25 olmasaymış ne olurdu halimiz??? FETÖ yönetiminde bir Türkiye olur muyduk? Bir ihtimal 15 Temmuz kalkışmasına bile gerek duymadan kontrol FETÖ'ye geçebilirdi...
Ya bugün???
Bütün bu olanlardan sonra;
ADALET sağlayıcılara yeniden güvenebiliyor muyuz?
Neden?
Çünkü iktidar FETÖ ile savaşmak adına öylesine adımlar attı ki... İktidarı destekleyen veya desteklemeyen insanların kafasında yaygın biçimde iki alternatif oluştu;
1- FETÖ halen yargının kontrolünü elinde tutuyor ve siyasi iktidarı, özellikle AKP'nin tek ve mutlak lideri Tayyip Erdoğan'ı zora sokmak için, bilinçli olarak son derece bariz ADALETSİZLİKLER yapıyor ki, iktidar partisi AKP ve ERDOĞAN'a olan güven yıkılsın ve karşıtlığı büyüsün
2- İktidar, FETÖ'yü bahane ederek kendi iktidarına karşı tehdit olarak gördüklerini de yolundan çekerken halkın üzerinde de "bak ben bunlara bile dokunuyorum sana daha kolay dokunurum, tek çaren bize biat etmendir" gibisine bir baskı oluşturmak...
Kimisi birinci alternatife inanıyor..
Kimisi ikinci alternatife inanıyor...
Kim hangi alternatifeinanırsa inansın...
burada kesin olan tek bir sonuç var : ADALET'e güven bitmiş...
ADALET'in siyasallaştığı ve ADALET'e güvenin bittiği bir ülkede ne iktidar ne de vatandaşlar huzur bulur...
ADALET sağlayıcılara ve ADALET sistemine güvenebildiğimiz güne kadar hep beraber, iktidarıyla-muhalefeti -STK ları- tüm kurumları - her bir vatandaşı ile yürümeye devam etmezsek...
Sonumuz iktidarlarımız, kurumlarımız, mallarımız, mülklerimiz, çoluk ve çocuklarımız ile geleceğimizi mezara gömmek olur...
Bu nedenle ben Kemal Kılıçdaroğlu'nun bu ADALET yürüyüşünü destekliyorum ve hatta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın bile bu yürüyüşe destek verdiğini ADALET'in en doğru biçimde işlemesi için iktidarda olduğu sürece elinden geleni yapacağını beyan etmesi halinde ADALET sistemi içindeki kumpasçıların/FETÖcülerin çok daha çabuk temizleneceğine inanıyorum... çünkü tüm kumpascılar/FETÖcüler,bu ülkenin iktidarı ve muhalefeti ile halkının elele verip kendilerine karşı savaşacağını görecekler... Aynen 15 Temmuz'da olduğu gibi ADALET için birleştiklerini görecekler...
Ama iktidar, ADALET için varız derken ve FETÖ'ye karşı savaşırken sırf muhalefet liderlerinden birisi bu ADALET yürüyüşünü başlattı diye yürüyüşün karşısında durur ve de destek vermezse ... o bölücüler/ o kumpascılar/ o FETÖ'cüler ellerini oğuşturacaklar memnuniyetlerinden...
Çünkü...
ADALET topyekün, her yerde, herkes için en temel haktır... ve adalete güven yoksa en doğru adli karar bile tarafları tatmin etmez...
ADALETSİZ karar algısı tüm KAOSLARIN vaz geçilmez senfonisidir...