Bilemedim ben bugün ne yazsam... ezo gelin çorbası gibi kafamın içi.... "kırk tilki, kuyrukları birbirine değmiyor... " derler ya... ben onu değiştireceğim... "yüz kırk tilki hepsinin kuyrukları düğüm olmuş birbirine"... arapsaçı bile ayırılabilir ama bu kuyruklar... zor... çok zor...
Peki mecbur muyum yazmaya...??? hele bir yerli yerine otursun... tilkiler bir ayrılsın birbirinden... diye beklesem olmaz mı???
Olmaaazzz efendim olmaz.... çünkü canım yazmak istiyor.... aynen kafamdakileri oldukları gibi yansıtmak istiyor...
Aslında çalışmam gerekiyor... nefes almadan çalışsam bile elimdeki işleri bitirmem /yoluna koymam günlerimi alacak.... ama ben bir türlü başlayamıyorum çalışmaya... Yapılacak ev işlerini saymıyorum bile...
Ama hepsi kafamın içinde... şunu yapmalıyım... bunu yapmalıyım.... yok öyle değil böyle yapmalıyım.... evet evet şimdi başlamalıyım....
Aggghhhaaa haberleri duyuyorum.... Suriyelilere vatandaşlık mevzusu.... bu da kafamın içindekilerden işte... İnsanın vicdanı ile aklı arasında mengeneye sıkıştırıldığı bir konu....
Suriye'de bir savaş var... Savaşın yıkımı ve riskleri konusunda "yeryüzünde insan eliyle yaratılmış olan cehennemi yaşamak" diyebilirim... Bence hiç bir insan, hiç bir ülke bunu yaşamamalı... Savaşanlara katkıda bulunamayacak olan yaşlı ve hastalar ile çocukların, bebeklerin o ortamdan uzaklaştırılmaları en doğru olanı... Ve tüm diğer ülkelerin de bunlara el açması.. yaralarını sarması insanlık vazifesi...
Ama;
Savaşabilecek ve savaşanlara destek verebilecek yaştakilerin ülkelerini terk etmeleri... bu fırsattan yararlanarak başka ülkelerin vatandaşlığına geçme çabalarını görünce.... yok böyle bir bedavacılık diyorum ve tam o noktada kan beynime çıkıyor....çünkü bu insanlar savaştan uzakta güvende yaşayacaklar... gülecekler.. oynayacaklar... yiyip içecekler... hatta bol bol çocuk yapacaklar.... ve sonunda ya yeni bir ülkeye yerleşip hayatlarına yeni vatandaşlar olarak devam edecekler... veya Suriye'de ortam düzelince geriye gidecekler ve hazıra konacaklar.... Hatta nemalanacaklar...
O güne kadar da, sürekli mağduru oynayarak insanları sömürecekler.... bulundukları ülkenin insanlarının ekmeklerine ortak olacaklar....
1915'lileri hatırlıyorum.... vatan için mezun veremeyen liseleri hatırlıyorum... Van'lı 120 kahraman çocuğun vatan için ölümlerini hatırlıyorum....
Ve dönüp Suriyeli sağlıklı ve genç sığınmacılara bakıyorum....
Ve dönüp bugünkü Türkiye Cumhuriyeti gençlerine bakıyorum.... her sıkıntıda "ülkeyi terketsek mi?" diye yaygarayı basan...
Bence hiç bir "vatan" bedavacılarla yükselmez.... Ülkelerin nasıl yükseldiğini... Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda, yakın tarihimizde gördük....
Sivas'lı İdris Çavuş'ların, Kütahyalı Ahmet'lerin, Erzurumlu Kara Fatma'ların, Halide Edip'lerin, Hafız Selman'ların, Gördesli Makbule'lerin, Maraşlı Sürçü İmam'ların, Edincikli Mehmet'lerin, Nezahat Onbaşı'ların, Halime Onbaşı'ların, Kastamonu'lu Şerife Bacı'ların, Emir Ayşe'lerin, Adana'lı Rahmiye'lerin, Bilecik'li Ali'lerin Fadime Bacı'ların, Eskişehirli Arif'lerin, Gaziantep'li Yirik Fatma'ların, Elif Bacı'ların, Mustafa Efe'lerin, Cebindeki 5 kuruşunu veren çocuk Hasan'ların ve daha yüzlerce ismi bilindik... binlerce ismi bilinmedik.... çocuk, kadın, erkek, genç, yaşlı vatan kahramanlarımızın, bu vatan için kendilerinden vaz geçebilenlerin mirası üzerinde yaşadık... onların omuzlarında yükseldik... onlar bedavacı değillerdi... bizlerin de "mirasyedi" havasında bu mirası çar-çur etmeye hakkımız olmadığı gibi... zorluklarda arkamızı dönüp gitmeye hakkımız yok... Tam tersine yurt dışındaysak geri gelip zorlukları aşmak için savaşmak zorundayız ki günü geldiğinde sığınacağımız vatanımız var olmaya devam etsin... ve bu vatanın evlatlarının her birisi refah içinde yaşasın....
Aynı şey Suriyeliler için de geçerli... Kendi ülkelerine... kendi haklarına sahip çıkmak için savaşmak yerine... özellikle daha rahat yaşayabilecekleri ülkelere kaçan ve kaçmaya çalışan sağlıklı ve genç olan Suriyelilere acıyamıyorum... kızıyorum...
Her insan ve her ülke... savaş denilen cehennemin içinden kaçan yaşlı, hasta ve bebeklere bakmakla ve onlara yardım etmekle yükümlüdür... Bunu yapmayan insanlıktan nasibini almamış demektir...
Ancak... hiç kimse ve hiç bir ülke... "savaş" ı bahane ederek özellikle Avrupa ülkeleri, A.B.D. ve Kanada, Türkiye Cumhuriyeti (T.C. aslında büyük kısmı için atlama taşı olarak kullanılıyor) gibi daha refah olarak yaşabilecekleri ülkelere giderek yerleşme niyetindeki sağlıklı gençleri kabul ederek onları beslemek mecburiyetinde değil...
Bütün bunlara rağmen yine de "savaş" bu insana travma yaşatır... diyerek..."her şeye rağmen" şimdilik destek olalım, öyle de olsa böyle de olsa kolay değil içinde oldukları durum diye düşünüp devam ederken ... durduk yerde Suriyelilerin "T.C. vatandaşı olmaları ve TOKİ evlerinin verilmesi" konuları çıkıveriyor.... Gerekçesi ne??? her kafadan ayrı bir ses çıkıyor... seslere de kulağımı tıkayacağım ama... Suriyelilere tepkiler yükselmeye başladı... Suriyeliler ile "ölüm" ile sonuçlanan kavgalar başladı....
Ülkem insanı yeteri kadar bölünmemiş anlaşılan... şimdi bir de Suriyeliler yüzünden bölünüyor... Kimisi "vatandaş olsun" derken, kimi "olmasın" diyor... kimi "TOKİ evlerini Suriyelilerden önce sefalet içinde yaşayan şehit ve gazilerimize niye vermiyorsunuz?" derken diğerleri "vay sen müslüman kardeşlerimize arkanı mı dönüyorsun?" diyor...
Şöyle bir bakıyorum etrafıma... ne kadar bölündük acaba diye....
Wallam... baklava tepsisinden daha fazla dilimlenmişiz... Tel kadayıf gibi olmuşuz mübarek...
Müslümanlar... Sunni Müslümanlar... Aleviler.... Kürt Sunni Müslümanlar... Gavurlar... Ateistler... Ermeniler... Türbanlılar... Paralelci Türbanlılar... Reisciler... Diğer AKPliler... AKP muhalifleri... Erdoğan muhalifleri... Kürtçüler... Radikal Dindarlar...Milliyetçiler... Kemalistler... Atatürkçüler, Cumhuriyetçiler, Yeni Cumhuriyetçiler, Osmanlıcılar, Devlet Bahçeli MHP'si, Muhalif MHP, CHPliler, Muhalif CHPliler, Geziciler, Haziran Hareketçileri, Komünist Parti 1, Komünist Parti2, Komünist Parti3 ve binbir parçaya bölünmüş solcular, ılımlı solcular, ılımlı sağcılar, her yöne dönenler, liberaller, yağcılar, yandaş medyacılar, muhalif medyacılar, başı açıklar, mazbutlar, tutucular, mutucular, sadakacılar, rantiyeciler, yeni zenginler, eski zenginler, görmüşler, görmemişler, cahiller, okumuşlar, kadınlar, erkekler, v.s., v.s......
Duygusal bölünmüşlüğün yanı sıra hergün şehit haberleri... ikide bir orada burada patlayan bombalar... güvenlik zaafiyeti olmadığı halde ölen onlarca insan....
Koltuklarına kalın halatlarla kendilerini bağlamış, başarısızlıklarını görmeyen, görülmesini kabullenemeyen, partiyi kendi krallıkları sanan parti başkanları... ve onların kurdukları veya kurmaya aday oldukları hükümetler... hangi demokrasiye hizmet edebilir diye merak içindeydim.... ama artık merak etmiyorum... etrafıma bakmak yetiyor...
Eeee... ne yapıcaz o zaman???
Aklımızı başımıza alıp ilk önce ortak bir payda da birleşmek gerek miyor mu??? Mevcut anayasaya çerçevesinde vatandaşlık haklarımıza sahip çıkmak gerekmiyor mu??
Boşver hepsini...
Üff yaw... rimellerim akmış...
şimdi öyle vatan, millet, sakarya ile uğraşamam...
zaten benim elimden bir şey gelmez... herkese olan bana da bayram...
iyisi mi.. şimdi gideyim şu makyajımı bir yenileyeyim... sonra da bir AVM ye gider biraz alışveriş yapar kendime gelirim....
Haberiniz var mı kenan Doğulu da evlenivermiş... Neslihan 2 gelinlik giymiş... ikisi de birbirinden güzel.... Serenay ile Kerem de pek bir yakışıyor birbirlerine... Suudi prens yatıyla dolaşıyormuş, bir eğlence bir eğlence imiş...
deyip hayata devam etmek mi???
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder