Bazen öylesine tıkanıp kalıyorum...
yediklerim.. içtiklerim.. gördüklerim... duyduklarım... hislerim... anlamsızlaşıyor... silikleşiyor... aynı çarkın içerisinde dönüp duruyorum...
içinde kaybolduğum bu tekdüzelik... canımı sıkıyor çoklukla... ama kurtulmak için de bir çabam yok...
Gelecek kaygılarım dolu dolu ceplerimden taşıyor... ama dermanım yok parmak bile kıpırdatmaya...
Yaşımla parelel olarak aktivitesi bayır aşağı inen gri hücrelerim arada bir çalıştığında, soruyorum kendime... her aldığım nefeste, her güneş batımında geleceğimi tüketmekte olduğumun farkında mıyım????
Heyhat... nerede o farkındalık... öylesine geniş yaşıyorum ki... sanki sonsuzluk bağışlanmış bu bedene... vakit bol... bugün yapmazsam yarın yaparım... öbür gün yaparım...
Oysa sayılı günler... ve ben bol keseden tüketiyorum geleceğimi gerçek anlamda yaşamadan, bu hayatın tadına varmdan, zevklerinin sarhoşu olmadan...
Garip bir çuf çuf tren yolculugundayım adeta varacağım bir istasyonda inip de yaşayacağım... sürekli öteliyorum...
Halbuki bulunduğum noktada... bugün.. tam da şu anda... derin bir nefes alsam... güzelliklere konsantre olsam... sevgiyle kendime baksam aynada.... önce kendime gülümsesem... tükenmeden geleceğime sarılsam... geçmişime takılıp patinaj yapmak yerine... kaygılar yerine umutlar doldursam ceplerime... Şöyle bir yere bağdaş kurup...üstüme başıma döke döke birkaç büyük dilim karpuzu peynir ve sıcak ekmek eşliğinde yerken dinlesem kuşların cıvıltılarını, izlesem karıncaların yere dökülen karpuz kırıntılarımı yüklenip götürüşlerini... iyice doyduktan sonra bir akarsuda yıkansam, tavanım gökyüzü olsa... etrafımda ağaçlardan duş perdesi... bedenime değip geçen su zerreleri... sonra kurulansam havlu niyetine güneşin ışınlarıyla rüzgar fönlese saçlarımı... üzerime geçirsem giysilerimi ıslık çalarak yürüsem patikalardan iş yerime.... yüzümde gülücükler.. sesimde şen bir tını... "günaydın" desem çalışma arkadaşlarıma... wallam onların bile günü aydınlanır...
Ammmaaaa gelin görün ki... ben bir beton yığının bir dairesinde betonları seyrederek yaşıyorum... güzel bir kahvaltı edip tam moral toplamışken gazetelerin manşetleriyle başlıyor enerjimin negatifleşmesi... evden çıkıp toplu taşımaya biniyorum... itiş kakış.... tam üç aktarma.... ofise gidiyorum tam sınırda çöktüm çökeceğim... ve elbetteki orada da problemler var.... derin bir nefes alıp ha bir gayret... idare etmeye zorlayarak geçen bir gün ve yine itiş kakış eve dönüş... yemek yedik haydi bir bacak uzatıp TV seyredelim değil mi...??? seyretmeyelim daha iyi... hepten çökeceğim.... haydi bir kitap okuyayım bari.... okurken sızmışım yorgunluktan..... rüyamda.... ağaçlarım şemsiye olmuş koruyor beni güneşin yakıcı ışınlarından... her yer yemyeşil.... nehirin şırıl şırıl akışı içimi ferahlatıyor...
Ahhhh keşke şu bilim ve teknolojinin kullanımı insanların ellerine geçmeseydi..... acep daha mı güzel tüketirdik geleceğimizi...???
Ahhhh keşke şu bilim ve teknolojinin kullanımı insanların ellerine geçmeseydi..... acep daha mı güzel tüketirdik geleceğimizi...???
"Karamsarlık" bir insanın geleceğini tüketen önemli bir habis duygudur, sizi derhal bu duygudan çıkmaya davet ediyorum, hemen derhal :)) Güzel günler göreceğiz :)
YanıtlaSildilekler ve umutlar o yönde... ama çevremdeki betonlaşmayı yüreklerdeki betonlaşmayı izledikce de karamsarlığım da tepelere doğru tırmanmaya başladı...
SilKesinlikle daha güzel olurdu...
YanıtlaSilbence de yaww...
SilYaşamımız bir anda pattadanak son bulabilir.
YanıtlaSilbu son gelmeden yaşamak gerekir. yolculuk her an kesilebilir. yolculuğu mutlu keyifli sürdürmek gerek.
yolculuğun daha keyifli olduğu başka bir yaşam kurmak mümkün.
tanıdığım kadarıyla bunu yapabilecek cesarete sahipsiniz.
buğday derneği tatuta projesi çiftliklerini kuran pek çok başarılı örnekler var.
haklısın... öylece oturup elma piş ağzıma düş diye olmaz bu işler...
YanıtlaSil