Çapulcu Mandela...
Yaşamının 67 yılını hiç vazgeçmeden Çapulcu olarak geçiren,
tüm dünyada “insan hakları” çapulcusu olarak efsaneleşen, benim hayatımda çok özel bir yeri olan Çapulcuya
değinmeden geçemezdim...
Nelson Mandela veya halkın
dilindeki ismiyle “Madiba”
Tüm ulusuna
“baba” olan çapulcu.
Birleşmiş Milletlerin, doğum
günü olan 18 Temmuz’u, Nelson Mandela günü ilan ettiği bir Çapulcu…
1994 yılında, ilahlaşmış bir
lider olarak oturduğu iktidar koltuğundayken bile Çapulcu ruhunu yitirmeyen…
Direndiği haksızlıkları kendisi tekrarlamayan ve kendi kabinesindeki “intikam”
çığırtkanlarına karşı bile Çapulcu olarak direnen Mandela…
Ve ilk dönemin sonunda, tüm
taleplere rağmen, iktidar koltuğuna
sırtını dönüp gidebilen… “gençlere güveniyorum, onlara verilmeli yönetim şansı”
diyebilen bir lider…
Çünkü, Mandela, dertleri
meze ederek iktidara gelme planları ile Çapulcu olmamıştı.… Onun tek bir hedefi tek
bir hırsı vardı: “Tüm İnsanlar için Eşit
Özgürlük ve Eşit Haklar”
“Ben beyazların tahakkümüne karşı savaştım, siyahların tahakkümüne karşı
savaştım, demokratik ve özgür toplum fikrini öğütledim, bunun için ve bunu
başarmak için yaşadım, bunun için ölmeye de hazırım”
Ve söylediğini yaparak iflah
olmaz bir Çapulcu olarak yaşamaya devam etti…
Hem kendi ülkesinde, hem tüm
dünyada Marjinal bir Çapulcu olarak aktif
örgütler kurdu, haksızlıklarla aktif
şekilde mücadeleden hiç vaz geçmedi.…
Tüm dünya bu marjinal çapulcuya saygı duydu…
ve asla adını herhangi bir zulüm ile yan yana koyamadı…
“Hiç kimse ten renginden, geçmişinden ya da dininden dolayı bir
diğerinden nefret ederek dünyaya gelmez! İnsanlar nefret etmeyi öğrenirler ve
eğer nefreti öğrenebiliyorlarsa o zaman onlara sevmeyi de öğretebiliriz. “
diyen Mandela, bu sözlerini lafta
bırakmadı... hiç durmadan sevgiyi öğretmeye çabaladı… zaten yaşamı boyu inanmadığı ve
içselleştirmediği hiçbir şeyi politik çıkarlar sağlamak için söylemedi.
“Özgürlük
için gökyüzünü satın almanıza gerek yok, Ruhunuzu satmayın yeter. “
diyerek nasihat eden sözlerine en iyi örnek kendisi oldu.
Ülkesindeki
eşitsizlikleri kaldırmak için çabaları hiç bitmedi, kısa sürede çok yol alınmış olmasına rağmen, ülkesindeki halkın çok sorunları var...özellikle fakirlikten kaynaklanan...ama "köle" değilller..özgürler...
Ben
de kendisini tanımadan önce, okuduklarım ve dinlediklerimle, Mandela
hayranlarından birisiydim…ama;
Kendisini
tanıdıktan sonra duygularımın hayranlık ötesine geçtiğini söyleyebilirim..
Çünkü
O , hacmini mukayese edebileceğim hiçbir ölcü kavramı bulamadığım büyüklükteki sevgi dolu kalbi ile, sahip
olduğu hiçbir etiketi umursamadan, çocukları
gibi sevdiği tüm halkının geleceğini garantilemek isteyen, onları mutlu etmek
için çırpınan bir babaydı… mutsuzluk, fakirlik içinde yaşayan, kendisine kafa tutan çocuklarının sorunlarını çözemediği için uykuları kaçan bir babaydı... henüz yapamadıkları üzerine konuşmayı, yeni olanaklar yaratmak için uğraşmayı, yaptıkları
ile şişinmeye tercih eden bir insandı… anılarını anlatırken kendisini değil, direnişteki
diğer yoldaşlarını kahramanlaştırandı…
O
hiç “ben büyük adamım” demedi ama tüm dünyadan yükselen sayısız çığlıklar “Madiba”
sen çok büyüksün” diye haykırdı…haykırmaya da devam ediyor..
Başarmak
için, sevilmek için, sayılmak için ve hepsinden önemlisi “insan” olmak için bir
insanın sahip olabileceği en güçlü silahın “sevmeyi bilen bir kalp” olduğunu
anlamamı sağlayan bu büyük insana …
Tüm yaşamı
boyu asla ruhunu satmayarak özgür kalmayı beceren…
Şu anda ağır hasta yattığı yatağında bile o iflah olmaz çapulcu ruhuyla çocuklarının sorunlarını düşündüğünden emin olduğum...
Marjinal
Çapulcu Madiba’ya selam olsun…
yüreğinize sağlık..
YanıtlaSilharika bir insanı yazmışsınız..
ne büyük bir şans böyle liderlere sahip olmak..
“Tüm İnsanlar için Eşit Özgürlük ve Eşit Haklar”
o kadar hasretiz ki buna..
adalet, özgürlük, kalkınma diyerek insanlardan oy alanlar başka bir saltanat kuruyorlar ne yazık ki..
gerçekten harika bir insan, harika bir çapulcu...
SilHayatını detaylı araştırmadım ama gerçekten çok büyük saygı duyulası insanlardandır. Yazınızı da çok beğendim. Hatta başka çok saygı duyduğum insanlar da adına şarkı yapmıştır: Kesmeşeker - Güney Afrika'da http://www.youtube.com/watch?v=1lDIMHep0oM
YanıtlaSildinledim... çok güzel.. yüreklerine sağlık... ben orada öyle insanlar tanıdım ki birbirlerine olan aşklarını gizledikleri gibi çocuklarını gizlemek zorunda kalmışlar yıllar boyu.... çünkü beyaz ve siyah arasında evlilik olamazdı... aşk olamazdı...
YanıtlaSiluzaktan bir şeylere ne kadar empati kurmak istesen de bazı şeyleri anlamak mümkün olmuyor... insan beyni bir türlü inanmak istemiyor ama bu dünyada öylesine vahşetler yaşanıyor ki... öylesine acılar var ki...
ben çok şey gördüğümü, bildiğimi ve yaşadığımı sanıyordum ama mandela öncesi g.afrika ve beyrut seyehatlerimde ben insan denilen canavarı hiç tanımadığımı öğrendim...
mandela çok büyük bir insan... benim bile bağışlamakta zorlandıklarımı o gerçekten bağışladı... inanması zor di mi? ama yaptı...
Nefret sonrada öğrenilen bir duygu olduğuna göre sevgi de öğrenilebilir. Ne güzel söylemiş çapulcu. her şeyde her yerde eşitlik. Siyabeyaz beraberliği. Bunları başarmak kolay hadise değil.
YanıtlaSiliçinde olduğumuz dünya algılamasında evet çok zor... ama sevgi öylesine güçlü ve öylesine hızla bulaşabiliyor ki... yeter ki öcülerle, möcülerle korkup da sevgileri kalplerimizin derinliklerine hapsetmeyelim...
Silgezi parkı ruhu??? ne güzel sarmıştı değil mi her renk insanı???
Ondan öğrenilecek çok şey var ama en başta gelen karşılıksızca sevmek galiba...
YanıtlaSilkesinlikle... bir şey diyeyim mi... bir kere sevmeye başladın mıydı... kar topunun çığa dönüşmesi gibi bir şey oluyor... nefreti kontrol etmenin zorluğundan daha zor sevmeyi durdurabilmek... bütün mesele "sevmeyi" öğrenmekte... kendini gerçekten sevmekle başlıyor... sadece kendin olduğun için, tüm eksiklerinle, yanlışlarınla olduğun gibi... sonra da çevrendekileri... o öğretilmiş olan "olması gereken" saçmalığından arınmak gerekiyor... bir düşünsene bir anne bile "başarılı" olan çocuğunu daha fazla seviyor ona kendini daha yakın hissediyor ve başarısız olan veya yanlış yapan çocuğundan "utanıyor" uzaklaşıyor.. bunu yaparken de "öğretilmiş değerler" ile yapıyor. bazen sevdiğini bile gizlemek zorunda hissediyor kendisini çünkü çevresinin kendisini yargılayacağını öteleyeceğini düşünerek çocuğunu öteleme tercihini kullanıyor... sonuç?? öfke, yalan, riya, şiddet... kazanan kim? işte bu sorunun cevabında tüm cevaplar...
SilÖğretilmiş değerler... Hayatım boyunca en çok çatıştığım şey oldu. Onlardan sıyrılmak kolay olmadı. Beni en çok acıtan ise istediğimiz gibi biri isen severiz değilsen yereriz kısmı... Yani insanı vereceğin sevgi ile tehdit etmek... Bu kadar güzel bir duygu bu kadar köt, bir amaç için kullanılabilir mi ? Ne yazık ki kullanıyoruz... Hala arada kendimi yanlış düşünürken yakalasam da kendime söz verdim, yapılan yanlıştan dolayı kimseyi kınamayacağım ya da sevgimi azaltmayacağım... Ayrıca belki o bana göre yanlış ama ona göre doğru... Ah bir kabul edebilsek şu düşünceyi... Ya da bize öğretebilecek biri olsa, acaba öğrenmek ister miyiz? Bilmiyorum...
Silçok güzeldi Laliş... çok doğrusun... "öğretilen" her şeyi öğretmek mümkün ... sistem hedeflerini her zaman "ego" ların şişinme, büyüme arzusu üzerine kuruyor... çalışkan öğrencilerin kırmızı kurdalesi, yüksek puanlı diplomalar, "aferin"ler, vs...
Silbunu bir kere kavradıktan ve bunların her birisinin "öğretilenler" nedeniyle ötelenenlere nasıl bir zulüm olduğunu kavrarsak... isteriz... hem de çok isteriz...
bir düşün Piç tabir ettiğimiz çocuk ne yaptı ki öteleniyor? anne-babasının nikah cüzdanı olması "iyi" çocuk olmasına nasıl yetiyor ki?? bu sadece bir örnek... ama dünyanın büyük kesiminde o çocuklar yalnızlaştırılıyor... öteleniyor...
bunu kavramak için de her insan evladının sahip olduğu beynini ve vicdanını uykudan uyandırması gerekiyor...