25 Nis 2012

Söylemeye devam olsun...


Dün sabah 11 de Tiyatro severler Galatasaray Lisesi önünde toplanarak son derece demokratik bir protesto sergilediler.. Şehir Tiyatroları Ölmesin dediler.. Kalabalıktı, eğlenceliydi... Sanatçılar kitleleri toplama konusunda ve şenlik havasında yönlendirme konusunda başarılıydılar.. Son yıllarda gördüğüm en başarılı protestolardan birisiydi.. Tek kelimeyle bayıldım.. keşke bütün protestolar böyle olsa.. hep diledim, bilen bilir.. dileklerim mi duyuldu acaba?


Yine dün (24 Nisan 2012), TV Aktüel de bir haber vardı.. Okan Bayülgen: 'Rating Operasyonu niçin yarım kaldı?' diye bir başlık atarak haberi vermişler. Haberi tıklayıp kendiniz okuyun diyerek burada tekrarlamayacağım..


Ama Okan Bayülgen'in bir cümlesini alıntı yapacağım..
'Türkiye'de 20 senedir Türkiye'nin bütün sosyal kültürel hayatını, herşeyini, kimin ne kadar zengin olacağını, kimin reklamlarının olacağını ve çocuklarımızın neleri izleyerek büyüyeceğini kontrol eden büyük bir araştırma şirketi patadı.'

Tek bir şirket nasıl olur da bir ülkenin herşeyini kontrol edebilir geleceğini yapılandırabilir.. Komik gibi geliyor.. üzerinde hiç durmadan geçilesi bir söz gibi geliyor..

Oysa birazcık düşünüldüğünde.. Bayülgen çok ama çok önemli bir noktaya dikkat çekiyor..

Toplumun yeniden yapılandırılması... bütün dünyanın kabul ettiği toplum mühendisliği olgusunun varlığını ve başarılarını artık kabul etmemiz gerektiğini.. ve buna göre hareket etmemiz.. olup bitenleri sorgulamamız gerektiğini vurguluyor..

Toplum mühendisi diye bir meslek yok ama toplum mühendisliği diye bir olgu var.. Bir çok konunun uzmanının ortak çalışmaları ile ortaya çıkan bir olgu.. Erklerin kontrolünde olan bir olgu..Hani sürü psikolojisi derler ya... işte o'nun biçimlendirilerek kontrolü..


Bayülgen'e göre ve  emniyet güçlerinin operasyonları sırasında yazılan-söylenenlere göre, tek bir araştırma şirketi verilerine dayanarak televizyon yayınları planlanıyor. Uluslararası bir şirket... Operasyonlar sırasında söylenenlere rağmen 'benim prestijime nasıl leke sürersiniz..' demeyen, tazminat davası açmayan bir şirket..


Bu şirket kendine göre metodlar ile topladığı verileri televizyon kanallarına sunuyor ve diyor ki 'falanca program/dizi/reklam/vs beğeniliyor.. filanca ise yerlerde sürünüyor...' kanallar da bu verilere göre programların devamına veya yayından kaldırılmasına karar veriyorlar.

Dolayısı ile yapımcılar da bu verilere göre üretime geçiyorlar... Dolayısı ile ilgili her şey bu verilere göre düzenleniyor ve harmanlanıyor.. Bu harmanda; yediklerimizden, giydiklerimizden, içtiklerimize, ilişkilerimize, konuşmamıza, imajlarımıza,hastalanınca gittiğimiz doktorlara kadar her şey var..


Milletimizin büyük kısmının, tek sosyal eğlencesi ve bilgi kaynağı olan televizyon yayınları, peş peşe sunuşlarla, başlangıçta geleneklere en yabancı gelen olguların bile süreç içerisinde alışılarak kabullenilmesini sağlıyor.. her seferinde biraz daha eskiye yabancılaştırarak..


Medya günümüzün en etkin silahı.. Askeri silahlardan daha etkin.. Rol modelleri yarattığın zaman... onların gönüllü takipçilerini yönlendirmeye başlıyorsun demektir.. Medya olanakları bu konuda el altındaki nimet..

Eğer, 24 Nisan 2012 tarihinde saat 11 de GS Lisesi önüne sevilen sanatçılar gitmemiş olsaydı.. ve twitter gibi sosyal medya aracılığı ile orada olacaklarını duyurmamış olsalardı.. ve görsel güzelliklerle hazırlıklı olmak yerine taşlarla sopalarla orada olsalardı... halk bugünkü coşkularıyla orada olur muydu?  Böylesine güzel bir protesto eylemi sergilenebilir miydi?


Sosyal medyada duyurmadan, twitter yaygarası koparmadan.. Türkiye'nin en iyi tiyatro sanatçılarından şöyle 50 tanesi GS Lisesi önünde toplanmış olsaydı, böylesi bir halk katılımı kendiliğinden olabilir miydi? 

Sanatçılar öncülük etmeseydi... halk böyle bir protestoyu düzenlemeye ve böyle bir katılım gerçekleştirmeye teşebbüs eder miydi? Orada toplanan katılımcıların her birisine tek tek sorsaydık bu protestonun gerekçesini, kaç tanesi doğru cevabı verebilirdi? Oysa hepsi 'Şehir Tiyatroları Ölmesin' diye nefesleri yettiğince içtenlikle, sevgiyle bağırdılar.. sorunlara merhem olmak istediler.. bir o kadar insan daha katılamadığı için üzüldü..


Bu iyi niyetli bir aktiviteydi... ama kötü niyetli bir aktivite  için de aynı yöntemler geçerli.. yeter ki çağrı yapanlara güvenenler olsun.. sevenler olsun.. inanalar olsun..

Şimdi başka bir şey...

Şirketlerimizin yöneticilerini...
vazgeçtim...
Şirketlerimizin elemanlarını seçerken kılı kırk yaran bir sürü özellikler arayan, sabıka kayıtlarını ve referanslarını didik didik inceleyen bizler...
En değerli şirket yöneticilerini bile, yanlışlarında/saygısızlıklarında göz kırpmadan kapının dışına koyan bizler.. 
Çocuklarımızı böyle bir iş dünyası için, yarış atı gibi dershaneden dershaneye koşturarak hazırlayan bizler...

Ülkemizi yönetmeye talip olan partilerimizi gerçekten tanıyor muyuz?
Bizim oylarımızla meclise girenlerin kimler olduğunu, yeterliliklerini gerçekten biliyor muyuz? Bugün bırakın milletvekillerini, hükümet edenlerimizin hepsinin isimlerini ve görevlerini, geçmiş referanslarını biliyor muyuz?

Vaz geçtim... 
Hükümet eden partinin programını gerçekten okuduk mu?
 
Bundan da vaz geçtim..
Milletvekillerimizin, bizi temsil eden birer 'vekil' olduğunun farkında mıyız..?

Tıpkı, ücreti için anlaşarak vekalet verdiğimiz bir avukattan hesap sorabileceğimiz gibi vekilimizden de hesap sorabileceğimizi biliyor muyuz? Vekaletimizi taşıması için verdiğimiz ücretini yemeden içmeden, kendi cebimizden ödediğimizin farkında mıyız?

Sanmıyorum... biliyor olsak taklalar atmazdık.. onlar da cesaret edemezlerdi takla attırmaya.. 

Düşünsenize hiç cesaret edebilir mi...
Bir  İşçi...Müdürü'ne..
Bir Müdür... Genel Müdürü'ne...
Bir Genel Müdür... Patronu'na... Holding Patronu'na..
Bir avukat... Müvekkiline..
'Hadi takla at da göreyim'.. diye şaka yapmaya...?

Eğer diyebiliyorsa... patron çoktaaannnn patronluğu kaptırmış... vekalet veren değil... velayet altına alınan yetersiz durumuna düşmüş ...

İşte o zaman... tek bir şirket... hatta tek bir rol model bile sürüyü istediği yere götürür...
İşte o zaman edilecek tek dua kalıyor.. 'aman sürüyü kurtlar çalmasın..'

Okan Bayülgen, 'on yıldır söylüyorum' diyor.. daha çok söylemeye devam edecek görünüyor..
Ne zamana kadar.. bilmiyorum...
Ya para ve güçten daha önemli şeyler olduğunu doğanın isyanı ile anlayana kadar..
Ya Çin ve Hindistan örneklerinde olduğu gibi, radikal kararlara alıp da ülkenin geleceğinin geçmişin çamurlarında debelenmekten daha evla olduğunu, bu yılların çok farklı bir çağa geçiş olduğunu kavrayarak  ileriye doğru gerçek bir hamle yapana kadar...
Ya da gökyüzünden kafamıza bir saksı düşene kadar...
Ne bileyim işte.. problemi söyleriz çözümünü önermeyiz..
Benim ne gücüm var ki..?  kendi burnumu kurtarmaya çabalıyorum..  Okan Bayülgenler düşünsünler..








14 yorum:

  1. O saksı düşmeden belki akıl başa gelir. Ama birlik olmak gerekli. Çünkü karşıdaki birlik olmuş.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. öylesine çok segmentlere bölünmüşüz ki.. öylesine yüksek egolar beslemişiz ki.. bir türlü birlik olmaya yanaşmıyor.. birbirimizi kontrol altına almaya çalışıyoruz.. kendi içimizde demokrasi kültürünü biriktirmeye yanaşmıyoruz.. bunu bir becerebilsek.. becerenlerin sayısı çoğunluklara ulaşsa.. herşeyi yapabilecek kudretimiz olacak biliyorum.. çabamız buna..

      Sil
  2. Merhaba,
    Önemli konulara değindiniz. "Söylemeye devam olsun..."
    Hiç bir bilinçli çaba boşa gitmez.
    Hayırlı günler dileğiyle.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. teşekkür ederim..
      söylemeye devam.. çalışmaya devam...
      daha aydınlık birbiriyle barışık bir ülke için çabalar hiç bir zaman boşa değildir..

      hayırlı günler hepimizin olsun..

      Sil
  3. Güncel yazılar nedense çok hoşuma gidiyor. Duymadığım ya da gözden kaçırdığım haberleri de sayfanızda bulmak güzel duygu. :)

    YanıtlaSil
  4. harıka yazmıssın ve cok guzel konulara değınmıssın sımdı bana sorsan sevındın mı bende derımkı sevındım sende dersınkı sevındıysen bı gobek at yok yok takla at yok amuda kalk desen yaparım yani ama ben sana baska bısey demeye geldıydım dıyemedım:))
    sevgıler canım benım:D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. canım ben de senin için takla da atarım, amuda kalk kalkarım, göbek atamam ama tuzsuz tavuk da yerim...arkadaşım için yaparım.. ama arkadaşım için...

      sen bana bişi deme.. mim hiç deme 2 tane mim sırada bekliyor pazar günü yazacağım.. bundan sonra pazar günleri dışında mim yazmayacağım haberin olsun..
      gördün mü bak işime gelmeyince hiç de öyle takla atmıyormuşum... gördün mü riyakarlığımı..?!!!!

      canım sen de sevgiyle kal..

      Sil
  5. ilginç doğrudur fakat bi haberiz.

    benim tv yok, neredeyse 5 senedir tvden uzağım ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yok.

    ama tv olmasa da böyle şeyler döndüğünü tahmin etmek zor değil.

    teşekkürler paylaşım için:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. teşekkür ederim.. tv siz yaşam bu gidişle en tavsiye edilesi yaşam olacak gibi.. programların kaliteleri zaten yeter tv den kaçmaya...

      Sil
  6. Ben de teknolojik terimle derim ki pixel pixel ayırmışız kendimizi, formatlarımız farklı sanki de uzak görürüz . Ayrıca, eleştiri biz de eksik bir yetenektir , yapamadık gitti ! Bir de anca konuşuruz,kenara çekiliriz, lafla yürüyen ne varsa ! Ayrıştırılmış, ayrımlara sığdırılmış yanlarımızı keşfedip ( çünkü farkında bile değiliz ) buluşmak lazım , o kavşakta buluşmak dileğiyle.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısın kendimizi pixel pixel ayımışız.. ayırmışız da bir fotoğrafın bütününü, onlarca, yüzlerce, binlerce... pixelin biraraya gelerek oluşturuyor olduğunu tek bir pixelin çok fazla bir şey ifade etmediğini bir türlü anlamak istemiyoruz. eleştiri ile saldırıyı eş anlamlı sanıyoruz o yüzden ne eleştiri kabul edebiliyoruz ne de saldırmadan eleştiri yapabiliyoruz.. bu yetenek değil öğretilmiş bir algılama ve sebebi de kör cehalet.. okula gitmek diploma almak ile eğitilmiş olamıyor insan bunu da anlamıyoruz..

      aynı kavşakta buluşarak birbirinden güzel ve renkli fotoğraf kareleri için dileklerine tüm kalbimle katılıyorum..

      Sil
  7. iyi bir gazete veya dergide yayınlanmayı hakeden bu duyarlı yazın için tebrikler.. daha güzel, daha yaşanılası, daha uygar, daha özgür bir ülke için insanları uyarıyorsunuz. toplum olarak daha duyarlı daha sorumlu olabilseydik... sanatı esir almaya karşı yapılan bu güzel protestoya bu kalabalığın 5 katı 10 katı insan daha katılmış olsa herhalde çok daha etkili olurdu.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Umutlarımız bir gün çok daha iyi bir noktaya gelmek..
      yorumunuz için çok teşekkürler..

      Sil