12 Mar 2012

Kelebeklerime dokundum yine...

Yine sığındım gecelerimin huzuruna. Bu sessiz karanlıktan aldığım keyif benim bağımlılıklarımdan biri. Uyuşturucu kullananlar gibi bu keyfimden mahrum olduğumda gerginleşiyorum, kendimi eksik hissediyorum.

Yine sevgili mutfağımdayım, yine çaydanlığımın fokurtusu eşliğinde müziğim. Salonda yanan lambanın ışığı yansıyor buzlu camlardan. Açmıyorum mutfağın lambasını. Gözlerim daha rahat bu loşlukta. Fikret Kızılok usul usul gönderiyor nağmelerini.. Sesini dinlemek huzur veriyor , oldum olası dinlemekten asla yorulmadığım gitar nağmeleri ile olan uyumu her dinleyişimde daha fazla dinleme arzusu uyandırıyor....

Çayımı yudumlarken buzlu camlara doğru bakıyorum... Işığın kırılarak geçişini görüyorum adeta.. Florida'da, yeni evliliğini kutlamak için ziyaret ettiğim çok sevgili bir arkadaşımın evindeki akvaryum düşüyor aklıma. Amerikan mutfak tabir ettiğimiz açık mutfağını, oturma bölümünden ayırmak için, devasa bir akvaryum kullanmıştı. Tam bir duvar gibi bölmüştü akvaryum, mutfak ile oturma bölgesini. Deniz yıldızından, deniz anasından, midyeye, süngere kadar bir çok okyanusta yaşayan canlının beslendiği bir akvaryum. Geceleri akvaryumun ışığında oturup sohbet ederdik. Eşi de bizim ile aynı kafadandı. Kızcağız mutfakta yaptığı yemeği bile unutup kaç kez yakmıştı, bizim sohbete dahil olmak adına. Öylesine huzurluydu ki bu akvaryumu seyretmek.. Bir gün belki ben de böyle bir akvaryuma sahip olurum...


Dinlermisin  Fikret'in düş dolu şarkılarını..  bak kaptırdın kendini...


Geçen gün bir yerlerde gördüm.. yatak odası yapmışlar, akvaryum içinde gibi.. Hemen kurdum hayalini.. Yatağımda uzanıp balıkların etrafımda dans edişlerini izlerken uyumak... Bıkarmıydım bir süre sonra? Belki.. asla olmaz dememek gerek.. büyük ihtimal, bıkmam için gereken süre çok uzun olurdu.

Buzlu camlarıma baktım yine, akvaryum yerine.. Yer yer kırılan ışıklar gökkuşağı renklerini yansıtıyor gibi geldi, buzlu camın kıvrımlarında.. Mutfağımın loşluğu, tanıdık gölgelerle içimi huzur dolduruyordu.. Eğer tek başıma bir hayatım olsa, elime geçen kazancımla, öyle bir akvaryum yapabilirdim.. Bir ailenin mesuliyeti ile, bütçemden bir şeyleri ayırmam olası değil, böylesi bir lüks için..

'Gecenin  Tam Üçünde' mi diyordu Fikret..sevda gibi kanımda.. geç değil, erken değil..

Olanaklarım elverseydi de, hayalimdeki akvaryumum olsaydı mutfakta, daha keyifli otururdum.. Belki abartarak yatak odamı da akvaryum içinde yapar saatlerce balıkların süzülüşlerini seyrederek uykuya dalardım... Ama..akvaryum bölme yerine buzlu camdan yapılmış bölmem var ve ben mutfağımdan yine keyif alıyorum.. tükenmeyen, yaşadıkça daha fazla yaşayasım gelen bir keyif..  Demek ki çok da büyük bir kayıp değil.. Hele ailemin varlığı... mukayese bile etmem, akvaryumun varlığı ile....

Bir şeyden diğeri uğruna vaz geçmek.. Beynimin, tavizler labirentine doğru yola çıkışına engel olmadım, bıraktım dolaşsın özgürce.. yaşam nedense sürekli olarak tavizlere gebe.. birbiri ardına doğum yapmak nasıl da olası onun için.. her anın bile bir tercihle yüz yüze geçiyor ve bazen de bu tercihler tavizlerle birleşiyor.   

Sevda Çiçeği'ni dinlediğin nasıl da belli olmaya başladı...

İlk ne zaman kendimden vaz geçtiğimi bulmaya çalışıyorum bir süre.. Her hatırladığımın ardından bir önceki anım hortluyor.. Şaşkınlığım artıyor hatırladıkça.. Bu kadar çok mu ben kendimi eksiltmişim? Kendimden vazgeçmeme sebep olacak kadar değer verdiğim o kıymetlilerimi düşünüyorum.. hemen hepsi yok şimdi hayatımda.. sokakta görsem hatırlamam.. onlar da beni hatırlamazlar büyük ihtimal.. karşılaşsak ve desem bir tanesine 'senin benden aldıkların yüzünden hayatım değişti' büyük ihtimal güler ve benim kaçık olduğumu düşünür.. 

Benim ilkelerime, zevklerime, arzularıma ters düştüğü halde karşımdakinin hatırı – mutluluğu için, kendimden vaz geçtiklerimin, o ilk tavizlerin her birisi benim bir parçamı da beraberinde alıp götürdü oysa..

İlk kırılma noktasında zorlanıyorsun.. kendinden vaz geçmek aslında hiç de söylendiği kadar kolay değil.. ama bir kez vaz geçtin miydi..sonra devam ediyorsun aynı şeyi yapmaya veya izin veriyorsun sana yapılmasına.. Ayşe için yaptım, Mehmet için neden yapmayayım.. Hani kendi içinde kurduğun bir adalet dengesi var ya.. Hoş sen yapmasan da karşındaki üstüne geliyor 'Ayşe için yapmıştın ama.. '


Oysa beeen... benim adıma mı yapmış acaba bu şarkıyı.!?!. ne çok çeşitli 'oysa'larım var.. herkesin de bu kadar çok mudur acaba?

Oysa ben, en başından 'hayır' demeyi bilseydim.. Tıpkı karşımdakinin diretmesi gibi diretseydim, ya bir uzlaşma noktası bulacaktık, ya da yollarımızı daha o günden ayıracaktık. Kendimi böyle eksik hisstmeyecektim. Karşımdaki gibi ben de unutabilecektim. Yara izlerim olmayacaktı, benim sessizce verdiğim tavizler yüzünden karşımdakinin hiç anlamadığı, hatta bilmediği... Veya başlangıçta bildiği ama benim sürekli verişimden dolayı kanıksadığı.. artık fedakarlık olarak düşünmediği.. ben olduğumu sandığı..

Oysa ben o tavizler yüzünden kendi kendimi yedim.. İçimdeki yengisiz savaşalarımın üzerine bir de bu savaşı ekledim.. İçin için kanadım.. İçin için bekledim bir gün sona ermesini.. Bazen tavizi kendim verdiğim gibi, kendim sona erdirdim..  ne oldu? Fedakarlıklarımın adı 'nankörlük' oldu.. İyi değil kötü insan oldum.. Kimi zaman içimdeki isyanımı dışa vurdum 'ben dayanamıyorum' diyerek.. 'ben de varım' diyerek.. ne oldu? Dayanamıyorsam, beğenmiyorsam, ya bu diyardan gidecektim, ya da bu deveyi güdecektim... Kimi zaman gittim, gidebildim.. kimi zaman gitmedim, gidemedim... doğrusunu yaptığımı düşünerek kaldım ve tavizlerime devam ettim.. İş hayatımda da.. özel hayatımda da..

Eh.. Değirmen'i dinlerken de böyle inmeye başlıyorsun işte yere doğru..Bülent Ortaçgil de işin içine girince uyanmaya başladın.. üstüne çökmeye başladı başka bir türlü duygular..

Ama derler ya... hazıra dağ dayanmaz.. beslenemeyince bir yerlerden.. benim tavizlerim de bir türlü karşımdakini tatmin edemeyecek şekilde tükendi.. ve sonunda benim yerime karşımdakiler gitti.. alacaklarını almışlardı benden.. başka da verebileceğimin kalmadığını da görmüşlerdi.. ne oldu? Yine ben kötü / yetersiz olduğum için terk edilen oldum..terk eden oldum..ama.. benim.. benim tercihlerimin sonucu değil miydi düştüğüm yalnızlık ?

Can çıkmadan umut tükenmezmiş... her seferinde geleceğinden emin bekledim umut kuşumun kanatlarında taşıdığı kelebekleri.. Belki de o kelebeklerin gelebileceğinin hayalini kurmaktı mutluluğun yaşandığı anlar.. çünkü kelebeklere elimi uzattığımda hep bildim ömürlerinin kısa olduğunu..


Buzlu camın ötesinde yaşayan çocuklarım var şimdilerde... umut kuşumun kanatlarındaki kelebekler çoğunluk onlarla ilgili ... Onlar büyüdüğünde.. diye başlayan ne çok hayallerim var.. ama biliyorum ki onların da ayrı ayrı hayalleri var.. belki de hiç örtüşmeyecek benimkilerle.. Onlar da bir gün uçup gidecekler kendi umut kuşlarının kanatlarında.. kendi kelebeklerinin konmasını beklemeye..


Bülent Ortaçgil.. 'herşey sevgi için ' diyordu ....

Ben yine de bekleyeceğim umut kuşumun yeni kelebekler taşımasını..  Belki'ler... nedir, ne getirecek bilmiyorum..

Tüm benden eksilenlere rağmen ruhumun özgürlüğü hep benimle kaldı ya..  umut kuşumun kanatları kırılmadı ya.. şu anda, buzlu camımdan akıp gelen loş ışıkta çayımı yudumlarken, içeriden gelen o sevilesi seslerle huzur dolu ya içim.. işte bu an'da, şimdi denilen an'da.. mutluyum ya.. yarınlı endişelerle elimdeki kelebeğimin ömrünü kısaltmayı hiç mi hiç istemiyorum... varsın okyanus akvaryumum eksik oluversin.. varsın yarınlarda, çocuklarım kelebekler misali uçuversin kendi dünyalarına, dostlar sofrası seyrelsin....


Ben yine de bekleyeceğim umut kuşumun yeni kelebekler taşımasını..  belki de bebek kokulu olanları gelir diye.... Büyük aşklarım Fikret Kızılok ve Bülent  Ortaçgil dinleyerek çoğu zaman..

Bir başkadır onların müziği eşliğinde düşleyerek beklemek yarınları.. Hele de beraber söylüyorlarsa, hele de... Değirmen'i... 





           



11 yorum:

  1. Gündelik gerçekliğin yaşattığı duygular arası geçişte kullandığın Fikret şarkıları, yaşamının evreleri arasındaki geçişin de birer yanılsaması gibi olmuş... Duygular bir yana, bunu beğendim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. bazen duygularıma göre mi dinlediğim müziği seçiyorum, yoksa dinlediğim müzik mi duygularımı yönlendiriyor bilemiyorum..belki ikisi de oluyor.. birbirlerini yönlendiriyorlar.. ama genelde böyle saçma sapan geçer benim yalnız gecelerim.. bazen sadece çay ve müzik, bazen de yanlarına eklene bir tatlı yapma şöleni.. hm de törenlerle yapılan bir muhallebi veya kemal paşa veya kek falan.. ve kendime çektiğim ziyafetler..
      o yüzden kurguyu bunun üzerine kurdum..biraz benden de bir tutam olsun diye..

      Sil
  2. Fikret Kızılok'lu bir kurgu, çok lezzetli olmuş çok...

    YanıtlaSil
  3. Fikret Kızılok , Bülent Ortaçgil olur da tatlı olmaz mı.. benim tek bir kelimeme ihtiyaç yok onlar varken..

    beğendiğine sevindim..

    YanıtlaSil
  4. Düzeltme: "Gündelik gerçekliğin yaşattığı duygular arası geçişte kullandığın Fikret'in şarkıları, yaşamının evreleri arasındaki geçişin de birer yanılsaması gibi olmuş" cümlesindeki yanılsaması sözcüğünü "yansıması" olarak düzeltir, özür dilerim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. düzeltme için teşekkürler ama cümlenin gelişinden anlaşılıyordu zaten..

      Sil
  5. Anlayışın için teşekkür ederim DY. Saçma sapan olduğu konusunda kendine haksızlık ediyorsun sanırım. Geleneksel tatlılarımızı severim. Törenle yapılan tatlılar, törenle yemeyi hak ederler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. aynı düşüncedeyim.. aslında her tür yemek.. hazırlanırken de , servis edilirken de, yerken de töreni hak ediyor.. insan da böyle bir şöleni hak ediyor.. tipime bakan inanmaz ama mutfak ve yemek konusu başta gelen tutkularımdandır..

      Sil
  6. Kesinlikle, aynı fikirdeyim.

    YanıtlaSil
  7. Ne iyi yapmışsın Fikret Kızılok videolarıyla kulaklarımızın pası silindi :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler.. Fikret Kızılok günüllerin bile pasını siler..

      Sil