8 Şub 2012

İyi ki tutkuları, hayalleri vardı..



İnsanevladı yaradılışından kendisine özgü olmuş her daim. Tutkular da her daim hayatında olmuş.. Kimisi tutkularına esir olmuş.. kimisi tutkularından kaçmakla mücadele ederken ömrünü tüketmiş.. kimisi ise tutkularını yelkenine rüzgar edip dümenine geçmiş…


Oldum olası aileler çocuklarını, bulundukları toplumun gelenek ve görenekleri içerisinde kabul gören iyi bir noktada olmalarını amaçlayarak yetiştirmeye çabalamışlardır.. Kimi çocuklar bunu başarmış ve ailelerinin göğsünü kabartmışlardır.. kimileri ise ailelerinin yüz karası olmuşlar.. kimileri gri alanda kaybolup gitmişler..

Ama bazı çocuklar ailelerinden ve bulundukları toplumdan farklı olmayı seçmişler.. engeller karşısında yılmamışlar.. ve bir gün kendi efsanelerini yaratarak kendilerinden sonraki nesiller boyunca da eserleriyle, efsaneleriyle yaşayabilme becerisini göstermişlerdir.. Bunların büyük çoğunluğunun amacı efsane olmak veya nesiller boyu var olmak değildi.. Sadece yüreklerinin sesiyle arzu ettiklerini yapmanın keyfine varmaktı..  Kendileri olmayı seçme cesaretleriydi onları ölümsüzleştiren..

Varlıklı bir ailenin çocuğu olarak 8 Şubat 1828 de dünyaya gelen bir bebeğin, daha ilk çocukluk çağlarında, ailesinin hazır olarak sunduğu, klasik ‘refah yaşam’ anlayışıyla bağdaşan her şeye arkasını dönerek içindeki macera tutkusunu kendine rüzgar edeceğini kimseler düşünmemişti,.  Daha 12 yaşındayken, bir gemide tayfa olmak için evden kaçmaya çalışan bu çocuk tüm engellemelere boyun eğmek zorunda kaldığı çocukluk ve gençlik yıllarını, tutkusunu besleyerek geçirir. Gazetelerden, kitaplardan ve bulabildiği tüm diğer yollardan yeni keşif ve icatları takip eder, seyahat edenleri dinleyerek, okuyarak hiç gitmediği diyarları öğrenmeye çalışır. Hayallerinde kurgular yapar bu öğrendiklerini bir araya paçallayarak…

Öğrendiklerini hayalleriyle besleyerek geliştirdiklerini paylaşmak ister başkaları ile… Edebiyata olan yakın ilgisiyle tiyatro oyunları yazarkenki becerisini de bunların üstüne ekleyip.. başlıyor yazmaya … ‘Balonla Beş Hafta’ çıkıyor ortaya… yazdıklarını yayınlatacak bir yayınevi bulunca da kimseler tutamamış onu.. Arka arkaya sıralamış tüm birikimlerini, ekleyerek yeni öğrendiklerini de üstlerine.. Dünyanın Merkezine Yolculuk,  Aya Seyahat,  Denizler Altında Yirmi Bin Fersah,  Bir Gazetecinin Yolculuk Notları,  Seksen Günde Devr-i Alem,  Esrarlı Ada…. ve devam ediyor yazabildiği sürece…

24 Mart 1905 de vefat ederken de bu aykırı insan, bilmiyordu  yıllarca en çok okunan bilim kurgu yazarları listesinin başlarında yer alacağını.. nesillerin kendi kitaplarını değişik dillerde defalarca okumaya devam edeceğini.. Babası bilseydi acaba yine zorlar mıydı oğlunu hukukçu olmaya.. yoksa bırakır mıydı kendisi olmaya?... Bilmiyorum ama ben bugün iyi ki de aykırı çocuk doğmuş da bize bu eserleri bırakmış diyorum…

Bu yüzden doğum gününde ‘iyi ki doğmuşsun Jules Verne’ demek istedim..





2 yorum:

  1. : )
    bana çocukken astronot olucam ben
    olucam işte,olucammmm dedirtmiş
    ve şimdi bakınca
    olsa ne güzel olurdu listeme
    bir ukte daha armağan etmiş : )
    hayal gücü zengini ve sıradışı bambaşka bir amcadır hala benim için jules verne
    ve gerçekten de iyi ki doğmuş...
    /en yakınlarımızın doğum günlerini bile unutuyoken bazımız : )
    senin tüm hatırlanması gerekenleri hatırlaman
    hayranlık uyandırıcı, demeden de edemiycem : )/
    güzel olsun gün ...

    YanıtlaSil
  2. teşekkür ederim.. Jules Verne bende de çok ukteler bıraktı ama bir o kadar da ufuklar açtı, o yüzden unutamadıklarımdan..

    YanıtlaSil