Bizim eski köyümüzde bir Adalet teyze vardı. Boylu poslu güzel bir kadındı. Yaşına rağmen mankenler gibi dimdik bir yürüyüşü vardı. Erkeği kadını herkes kendisine saygı duyardı. Azgından çıkacak sözü tartar, düşünür öyle söylerdi. Öyle sanıyorum ki köyümüzdeki erkeklerin çekindiği tek kadın oydu. Erkekten beter erkek denir ya öyle bir kadındı işte.
Köyümüz bir tepenin yamacında kuruluydu. Adalet teyzenin evi tam tepedeydi. Köyün merkezine gelen yolda karşınıza ilk onun evi çıkardı, sonra da iki erkek kardeşi Adil amca ve Hak amca ‘nın evlerini görürdünüz. Yolun devamında köyün mezarlığının yanından geçerdiniz. Yolun sonu da köy merkezi olurdu. Birkaç köye yetecek büyüklükteki cami ve bahçesi tam köyün merkezindeydi. Caminin önünde, yolun karşısında köyün tek kıraathanesi, aynı zamanda tuhafiyesi olan tek bakkalı biraz ilerisinde de iki derslikli tek okulu olan ilkokulu vardı. Evler de bu merkezin etrafında, Caminin öteki tarafından geçen derenin kıyılarına dağılmıştı. Anlayacağınız, Adalet teyzenin evi köy merkezine en uzakta olan evdi.
Köyün yaşlı erkekleri sabah uyandılar mıydı önce camiye gelir sonra da kıraathaneye geçerlerdi. Günün neredeyse tamamını cami ve kıraathane arasında mekik dokuyarak geçirirlerdi. Çalışabilecek kadar genç olanlar işlerini bitirdikten sonra kıraathaneye doluşurlardı bu arada yaşlılar evlerine çekilmiş olurlardı.
Köyün kadınları da boş vakit bulduklarında birbirlerin giderlerdi. Akşam yemekten sonra mutlaka birisinin evinde kızlı çocuklu sohbetler sürerdi.. Bazen geç saatlere kadar sohbete daldıklarından evi uzak olanlar da oldukları yerde yatıya misafir olurlardı.
Genelde huzurlu bir köydü, ahalisi sakindi ama burada da arada bir sorunlar, anlaşmazlıklar çıkardı, kavgalar küslükler olurdu. İnsan evladının yaşadığı her yer gibiydi işte..
Böyle anlaşmazlıklar olduğunda köyümüzün ileri gelen, akıllı olarak bilinen yaşlıları meseleye ya kendileri el koyup çözerlerdi ya da birisi gidip onlardan yardım isterdi sorunu çözülsün diye. Onlar da bir araya gelip anlaşmazlık halindeki taraflarla konuşurlar, konuyu bilenlerle görenlerle konuşurlar sonra da bir karar varıp o kararlarını taraflara bildirirlerdi. Onlar da uygularlardı. Uygulamamaları olanaksızdı çünkü köylü zorlardı onları karalara uymalarına. Bir nevi mahkeme kurulur ve mahkeme kararının uygulamasını da polis gibi köylü takip ederdi anlayacağınız.
Kadın olmasına rağmen Adalet teyze de bu yaşlılar içinde en çok sözü geçendi. Erkeklerin çoğundan daha iyi tanırdı kimin kim olduğunu.. Hem köyün ileri gelen ailesinden olduğundan, hem de yaşlı olduğundan köyün bütün kadınları ve kızları her gün onu ziyaret ederlerdi. Bu ziyaretlerde de, Adalet teyze hiç aşağıdaki köye inmemesine rağmen, herkesten daha iyi öğrenirdi ne olmuş ne bitmiş.. O yüzden de kararlar verilirken onun etkisi büyük olurdu ihtiyarlar meclisinde. Bu yüzden de herkesin en çekindiği insandı. Adalet teyzenin kestiği parmak acımıyordu çünkü acıdığını söylediğinde kolunun da gideceğini biliyorlardı. Adalet teyze kızarsa bildiği diğer suçlarını da ortaya döker diye korkudan ‘teşekkür ederiz’ deyip giderlerdi. Aslında başka suçları olmasa da çok fark etmezdi. Adalet teyze bir yolunu bulurdu. Onun sözüne karşılık sade bir köylünün sözü ne ifade derdi ki.. Kısacası ihtiyarlar meclisindeki en etkin kişi Adalet teyzeydi.
Adalet teyzenin kardeşi Adil amca ise, ablasının aksine çok sakin bir insandı. Her şeyi görür bilir ama sessiz kalırdı. Ablasına olan saygısının yanı sıra hamurunda vardı sessizlik. Herkesin mutlu olmasını isterdi. Köylü onu çok sever ve güvenirdi çünkü kendisini onlarla eşit sayardı, sofralarına oturur, kendi sofrasına oturturdu.
Hak amca ise ablasından da abisinden de farklıydı. Onun tek derdi vardı. Her şeye karşı çıkmak. Köyün düzenini değiştirmek isterdi.. herkesin eşit olmasını isterdi. Köylüler onu biraz kaçık olarak düşünürler ama gizliden gizliye de isyanları hoşlarına giderdi. Kimi zaman da kimseye diyemedikleri şikâyetlerinde ona giderlerdi hani o ortalığı yaygaraya versin diye.
Ablalarının bazı kararlarından hoşnut olmazdı Adil ve Hak kardeşler ama Adalet teyze hemen sustururdu onları ‘Allah bile herkesi eşit yaratmamış..birine göz vermemiş, birine kol, birine akıl.. Herkese aynı davranılmaz, adama göre muamele en doğrusudur’ deyip, tartışmaya kapalı ses tonuyla devam ederdi. Hak amca da ‘sen de Allah gibi değil kul gibi düşün’ deyince kızar kovalardı evinden. Adil amca ise yine susardı. Bir gün kendi sırasının geleceğini düşünerek.
Bir keresinde, köyün ileri gelen ailelerinden bir zat-ı muhterem yeni bir ev yapmaktadır. Köyün ortak malzemelerinden bir kısmını çalar evinin yapımında kullanır. Görenler alenen söylemeye cesaret demez ama fısıltı gazetesi dolaşır ortalıkta. Ev biter ihtiyarlar meclisinden tık yok.
Yine aynı zat-ı muhterem bir şehre inişinde oradaki camideki bir-iki halıyı çok beğenir ve bir şekilde çalıp getirip yeni evine serer. Çalınan halıların izini süren Jandarma bir süre sonra köy gelir ve köyün muhtarından bilgi sorar gören eden var mı diye.. eğer muhtar bulamazsa onlar bütün köyü arayacaklar çünkü halıların bu köye geldiğinden eminler.
Muhtar hemen anlıyor kim olduğunu.. o kadar büyük halıyı yakın zamanda köye getiren tek bir kişi var zaten.. ama ihtiyarlar meclisinin dokunmadığı bu zat-ı muhteremi ispiyonlamak olacak iş değil.. jandarmaları evine misafir ediyor ‘siz burada yiyip içip dinlenirken ben bir araştırayım ‘ diyor ve hemen koşuyor Adalet teyzeye durumu anlatıyor. Adalet teyze biraz düşünüyor sonra muhtardan Jandarmaları kendisine getirmesini istiyor. Muhtar gidince hemen evdeki çocuklardan birisini zat-ı muhtereme gönderip çağırtırken, bir diğer çocukla da, köyün en fakir adamını çağırttırıyor.
Sonuçta Jandarma hem halıyı hem de suçunu itiraf eden köyün fakirini alıp gidiyor. Fakir köylünün ailesi birden öküz sahibi falan oluyor. Zat-ı muhterem ise hayatına devam ediyor, ailesinin başı öne düşmüyor ve de zat-ı muhterem köye güzel bir bağış yaparak hayır duaları alıyor. Herkes hayatından memnun, belki de ceza evinde ekmek elden su gölden yatan fakir köylü bile.. Adil amca ve Hak amca ise bu karardan tek mutlu olmayanlar.. Adalet teyzeden açıklama istiyorlar nasıl vicdanın rahat diye.. Adalet teyzenin cevabı da ; ‘ eğer zat-ı muhteremi Jandarma’ya teslim etseydik yaptığı yanlışın bedelini ödeyecek ortalıkta böyle gerine gerine dolaşmayacaktı ama köyümüz bir zenginini kaybedecekti. Ailesinin geri kalanı işlerini onun gibi takip edemeyecekti malı mülkü heba olacaktı. Bir sürü köylü ekmek yiyor onun tarlalarında çalışıp. Hepsi sefil olacaktı. Kimse kazanmayacaktı ama bakın şimdi herkes kazançlı. O fukaranın ailesi kurtuldu, kendisi de üç beş seneye evine döner… daha iyi bir hayatı olur. Cefasız ne olur ki ..’
Gel zaman git zaman… Adalet teyze vefat etmiş.. Her ne kadar imamın başkanlığındaki cenazesinde çok üzülmüş gibi yapmışlarsa da için için rahatlamışlar. Korkmaktan kurtulmuşlar çünkü.
İhtiyarlar meclisindekiler yaşı ve konumu gereği Adil amca’yı seçmişler ihtiyarlar heyeti başkanlığına. Adil amca, yıllardır beklediği sıranın kendisine gelmesinin mutluluğu ve heyecanıyla adı gibi adil olmaya bir kere daha yemin edip görevine başlamış. Köylü de memnun çünkü Adil amcanın her zaman adil olacağına güveniyorlar. Adil amca daha ilk görevinde göstermiş kendisine ve tüm köylüye. Ablasının aksine kimsenin konumuna ve kim olduğuna bakmadan veriyor kararlarını. Kimse arkasından korkuyla fısıldamıyor.. ama alıştıkları düzenin bu şekilde bozulmasından rahatsız olan bir zümre çıkıyor ortaya..bunlar Adil amca’ya diş bilemeye başlıyorlar. İhtiyarlar meclisi de arada kalmaya başlıyor.. ama Adil amca asla geri adım atmıyor. Vicdan huzurunu hiçbir şeye değişmeyeceğini söylüyor. Kararların adil olmasının mecburiyetleri olduğunu savunuyor. Zat-ı muhteremler ordusu gittikçe tepkilerini sertleştiriyor ama Adil amca yolundan dönmüyor. Başka türlü baş edemeyeceklerini anlayınca zat-ı muhteremler köylüye gizliden baskı yapmaya başlıyorlar. Borç vermiyorlar, verdiklerini hasattan önce geri istiyorlar, tarlalarını sürmeleri için öküzlerini ödünç vermiyorlar, tuhafiye bakkal verdiklerini borç defterine yazmaktan vaz geçiyor, tarlalarına komşu köyden ırgat getiriyorlar.. derken köyün kaçığı Hak amca isyan ediyor.. bu sefer köylü de Hak amcayı ‘kaçıktır’ diye yalnız bırakmıyor.. peşine takılıyor söke söke haklarını almak için.. zat-ı muhteremlerin her şeyini yerle bir ediyorlar.. ‘köydeki herkes eşit oldu şimdi diyor ‘Hak amca..
Zat-ı muhteremler koşa koşa Adil amca’ya geliyorlar köylüleri şikayet ediyorlar. İhtiyarlar meclisini topluyor Adil amca.. Saatler süren tartışmaların sonunda çoğunluğun oyları diyor ki; Köylüler suçludur o yüzden köylüler yakıp yıktıklarını tanzim etmek zorundalar. Zat-ı muhteremler ticaretin gereklerini yaptılar, aynı özgürlük köylüler için de geçerli .. onlar da gidip başka köylerde çalışabilirler.. kimse onlara engel olamaz.. Hak amca da köylüleri kışkırttığı ve köyün huzurunu bozduğu için köyden kovuluyor.
Hak amca köyü terk ediyor. Adil amca, adil olmak yeterli değilmiş diyerek küsüyor.. Köylüler bir yandan, zat-ı muhteremler bir yandan yeni bir Adalet teyze arayışına giriyorlar..
Kendisine en benzeyeni bulmak için Adalet teyzenin heykellerini ve resimlerini yapıp her yere koydular.. gözlerinde bağı elinde bir tarafı hep ağır basan terazisi ile.. herhalde buna benzeyen kadını gören haber versin diye.. şimdi bir sürü Adalet teyze var bizim köyde..Adil amcalarla, Hak amcalarla uğraşıp duruyorlar işte.. köyün zat-ı muhteremleri ile sade köylüleri arasında da hep aynı savaşın içinde bu üç kardeş.. bir o çağrılıyor bir öteki.. ama hiç üçü beraber çağrılmıyor ihtiyarlar meclisine.. Popülerlikleri oldukça değişken..
Ben de Hak amcanın ardından köyden kaçanlardanım.. ama anladım ki köyler hep birbirine benzermiş.. yine dönüp dolaşıp, tilki misali köyüme döndüm.. bıraktığım gibi buldum..
terazinin dengesi bir kere şaşmaya görsün...
YanıtlaSilçok tanıdık geldi bu hikayen...neden acaba...
insan insana benzermiş ondan mı acep..
YanıtlaSil:)))
YanıtlaSilkendince bir düzen kurup etraftakileri !!! yok yok argo konuşmayacağım :)
hadi hikayeni genişletelim...en küçük yerleşim biriminden ülke geneline yayalım :)
galiba nerden aşina olduğumu buldum :)
ben tersini yapayım.. küçülteyim.. ailede başlar... anne-baba-çocuk ilişkisinden başlar.. tıpkı duru suya atılan taşın yarattığı dışa genişleyen dalgalar gibi... sonra da tekrar içe doğru ... mu?
YanıtlaSildosDoğru hem de...
YanıtlaSilben bu yazını ayakta alkışlarım!
YanıtlaSildüşüncelerine ve kalemine sağlık!
teşekkür ederim ne mutlu bana..
YanıtlaSilyazmaya ara vermeyin, özletmeyin lütfen kendinizi!
YanıtlaSilÇok güzel bir kurgu yine. Başlarda sıkıntısız, sonrası insanı kahreden...
YanıtlaSilNe diyelim..Adalet Teyzelerin bol olduğu,Adil ve Hak Amcaların canından bezmediği, adları gibi icraatta bulunanlar çoğalsın etrafımızda, köylerimizde, kentlerimizde, ülkemizde.....
ne güzel yazıyorsun senn..Hep yaz!
YanıtlaSilzeugma@ teşekkürler..dileklerin benim de dileklerim
YanıtlaSilbozbek@ teşekkürler moral verdin yine
nini@ biraz yoğundum.. ilgine teşekkürler.. desteğin için de çok teşekkürler