26 Oca 2012

Yine mi kış yolculuğu...


Böylesi karlı bir havada, Antalya’dan İstanbul’a arabayla yola çıkmak hiç de akıllıca değildi. Ama bir arkadaşımızı arabasıyla buzlu karlı yollara terk etme bencilliğiyle suçlanmaktan çekinerek 'ben uçakla gitmek istiyorum' feryatlarımızı içimizde saklayıp beş kişi birden arabaya doluştuk

Teknoloji harikası ipod ve navigasyon aletleri ile kendimizce en iyi yol güzergâhını belirledikten sonra yola çıktık. Yollar düşündüğümüzden daha iyi derken Burdur’a doğru zorlamaya başladı. Kar yağışı yoğunlaşıyordu. Karnımız da acıkmıştı. Burdur’a girip bir şeyler atıştırırken biraz da dinlenmiş oluruz diye düşünüp şehre giriverdik. İçimizden bir arkadaşımızın rehberliğinde Toros Aile Lokantası’na dalarak Burdur Şiş ısmarladık. Yemeğimiz hazırlanana kadar çay verebilirler mi diye sorduğumuzda temizlik nedeniyle çay olmadığı söylendikten sonra saatin kaç olduğunu fark ettik. Neredeyse gece yarısıydı. Yemeklerin nasıl olacağından endişe
etmeye başlamıştık ama bize her şeyiyle mükemmel bir sofra açtılar. Burdur Şiş tadı damağımızdayken bir de üstüne taze çay demleyip getirmezler mi.. değmesin keyfimize.. Bir daha yolumuzun buraya düşmesi dileğiyle o buz gibi havayı soluyarak arabaya doluşup yola çıktık tekrar.

Şöyle böyle derken Afyon ‘a varamadan bir baktık yollar tıkanmış. Tırlar  zincir derdine durmuşlar yolu kapatmışlar. Bu tır parkı görünümü içerisinde bir süre bekledik ne olacak kıpırdayacaklar mı diye.. Beklerken de söylenmelerimiz de beklemenin senfonisi oluyordu elbette ki.. Niye sanki sağdan gitmiyorlardı şu tırlar. Sağ tarafta durmuş olsalar yol bize açık olacaktı…falan da falan..

Hiper aktifliği ve tükenmek bilmeyen neşesi ile meşhur arkadaşımız bu kadar beklemeye elbette ki dayanamazdı… Arabadan iniverdi ön tarafta neler olduğunu görmeye… İnsan evladının, ilk hareket edeni takip etme dürtüsü ile, diğer iki arkadaş da arabadan atlayıp peşine takıldılar.  Biz, geriye kalan soğuk düşmanı, iki kişi de arabada oluşan alan ferahlamasından yararlanmak amacı ile yayılıp kaykılıp dışarıdakileri izlemeye koyulduk. 


Sadece bizimkiler değildi, meraktan ve sıkıntıdan kendilerini karların üzerine atıp dolanan.
Epeycene bir kalabalık vardı. Kimi zincirlerini takıyor, kimi onları izliyor, akıl veriyor, kimi sohbet ediyor, kimi bir aşağı bir yukarı dolanıyor.. falan… Dışardan bakıldığında mahsur kalmıştan ziyade kar altında piknik yeri görüntüsü veriyordu. Bizim arabaya kimden geldiğini bilmediğimiz bir sürü mandalina ve çerez gönderildi.. bizden o tarafa ne götürüldü bilmiyorum sürekli açılıp kapanan kapımızdan..

Bir süre sonra bizim arkadaşlardan ikisi geri döndü. Arabanın sahibi olan arkadaşın aklına bizim arabaya da zincir takmak gelmiş.. Avukat olan diğeri diyor ki ‘nasıl takılır biliyor musun ama?’ bu da ‘ ben kaç defa takmış adamım hemen hallederim’. Bizim akıllılar kış lastiklerine zincir takmak için yaklaşık 45 dakikaya yakın uğraştıktan sonra hiper aktif arkadaşın geri gelip bunlarla dalga geçmesiyle zincirleri toplayıp bagaja koydular, gururlarının incinmesini saklamaya çalışarak..birbirlerine 'ama aslında ben öyle demiştim'lerle takılarak... Arabanın yanında dikilip tırların arasında geçip gidilir mi sohbetini sürdürmeye başladıklarında, ortadan bir kez daha kaybolmuş olan, hiper aktif arkadaş, yüzünde kendini kahraman ilan eden çocukların geniş gülümsemesiyle, tekrar ortaya çıktı ve  direksiyona geçip sürmeye başladı. Biraz önce diğer arkadaşların geçmez diye düşündüğü direk ve tır  arasındaki boşluktan arabayı geçirip bizi ilk engelimiz olan tır'ın önüne çıkardı ve ötekilere seslendi ‘hadi gidiyoruz ben ayarladım hepsini aralardan geçip çıkabileceğiz’ tekrar arabaya doluşuldu, bir sağdan bir soldan hesabı hiper aktif arkadaş bizi en baştaki tırın önüne getirdi.. elbette ki diğer arabalar da ardımızdan..

Bir süre sonra direksiyonu tekrar sahibine teslim etti.. bizim keyfimiz yerinde ben diyeyim 5 km siz deyin 10 km.. gittik ve yine bir tır gurubu yolu tıkamış.. Yine durmak zorunda kaldık..

Ama, hiper aktif arkadaşımız, bir önceki tırları ayarlama becerisi yüzünden gaza geldiğinden, bu kez hiç beklemeden kendisini arabadan dışarı atıverdi… Diğerleri de yine ardından.. Biz yine yayılıverdik arka koltuğa ve seyretmeye başladık etrafı… bu kez daha kalabalık.. Yolcu otobüsleri de var… Bunlardan birinden bizim hiper aktif arkadaşımız çay bile istemiş ama ne yazık ki ocak kapalıymış!!! Biz arabanın içinin sıcaklığını tercih ettiğimiz için vicdan yaparken dışarıdakilerin kendi çaplarında eğlendiklerini öğrenmek rahatlatıcı oluyordu.... 
Bir önceki bekleme süremizin üç katı kadar bir zaman sonra, avukat olan arkadaş en önde diğerleri ardından koşturup geldiler ve avukat arkadaş direksiyona geçti, diğerleri sağ yap- sol yap ile ilk tırın yanından geçirip bir önceki tır kafilesinden çıktığımız gibi bizi çıkarmaya uğraşıyorlar.. ama bizim arkadaş arabaya patinaj yaptırıp duruyor.. en sonunda zorla indirdik ve arabanın sahibi olan arkadaş direksiyona geçti.. birinci tırı sollayıp geçtikten sonra sağda sokağa girer gibi iki tırın önünden geçip sonra sola dönerek öndeki tırın yanından geçmemiz gerekiyor ama bizim arkadaş bir türlü sola dönemiyor şarampole doğru kayıyor..  ‘Hadi gurur yapma ver şu çocuğa direksiyonu, adam Rusya’nın kışında yıllarca araba kullanmış’.. desek de erkek gururu pes edene kadar uğraştı. Direksiyonu hiper aktif arkadaşa teslim etti.. biraz uğraşma ve didinmeden sonra, tırları bir kere daha geride bırakıp arkamıza takılı küçük arabalar konvoyumuzla bomboş yolda ilerliyoruz …yolları tuzlamaya, karları temizlemeye gelmekte olan belediye araçlarına da selam veriyoruz geçerken yanlarından.. keyfimiz yerin gelmiş.. dönüş yolundaki rampalarda mahsur kalanlara bakıyoruz.. gidip onları da mı kurtarsak falan diyoruz.. konvoyumuz bir birleriyle el sallayarak ilerliyor falan.. derken bir petrol istasyonunda durup çay keyfine karar veriyoruz.. Çay keyfi yaparken varış saatimizi revize ediyoruz bir kere daha.. Memnunuz çünkü çok fazla gecikmiyoruz.. İstanbul’da dinlenecek fırsat olmayacak ama sabah 10 daki toplantıya yetişebileceğiz..

Önceleri daha uzun direksiyonda oturmak için yarışan arkadaşlar, direksiyonu birbirine teklif etmeye başlıyor... Bir gece evvel de yoldaydık..uykusuzluk iyice vurmaya başlıyor..derken nöbetleşe uyumaya dönüyor.. süreler yetmiyor.. derken ben bir uyanıyorum.. sabah 4 gibi.. hepimiz uyumuşuz.. bir benzin istasyonundayız.. son kullanan avukat arkadaş da pes edince buraya çekmiş anlaşılan.. neredeyiz bilmiyorum.. birkaç bizim gibi araba var.. yavaşça iniyorum.. bir sigara içiyorum çevreye bakınıp.. bir köpek keşfediyorum.. üşümüş.. ağacın birinin ince gövdesinin dibinde yusyuvarlak olmuş uyuyor. Üşüyorum. Sigaramı bitirmekten de vaz geçip, arabaya binip ben de uyumaya bıraktığım yerden devam ediyorum.. 

Hani insan arabada uyurken arada bir uyanır gibi olur ya.. işte o anlarda ben ağzıma birkaç leblebi atıyorum çiğnerken yine uyuyuveriyorum. Bu şekilde yarım kilo leblebiyi, hiç farkında olmadan tek başıma bitirmişim.

Uyandığımızda sabah 9 olmuş bile ve biz Bilecik sınırlarına bile gelmemişiz. Köpekcik de uyanmış arabanın etrafında dolanıyor.. diğer arabalar gitmiş bile..Bu saatten sonra toplantıya yetişmek nasılsa olanaksız diyerek, ilk bulduğumuz çorbacıda güzel bir çorbalı kahvaltı ardından  Sapanca gölünde Otağ Çadı’rında şöyle güzel bir çay keyfi… Yollar çok iyi şimdi ama, yetişecek bir toplantı kalmamasının rahatlığı ile ağırdan alıyoruz artık..

Ancak saat 14 sularında Boğaziçi köpründen geçebildik..

Şu ana dek, benim kafamda dönüp duran  hep aynı soru, bir daha arabayla gider miyiz kışın ortasında? Kar manzaraları çok güzeldi.. molalar çok güzeldi ama gider miyiz? ..ben kendi şahsıma bu anılarla ömrümün sonuna kadar yetinebilirim sanıyorum..şimdi bir de burada, alelacele bile olsa,  yazıp tarih sayfası ettim. Unuttukça okurum da tekrar tecrübeye gerek kalmaz diye.. İsteyen gitsin kimseye de engel olmam.. amma, ben sıcacık evimde, yazılarımı yazıp sizin yazdıklarınızı okuyarak, battaniyemin altında uyuyarak geçireyim kışı, n’olursunuz..

6 yorum:

  1. Adsız26/1/12

    Ben ki, oturduğum sitenin dışına çıkamadım iki haftadır, siz...
    cesaretinize hayran kaldım.
    Allah korusun, bir daha denemeyin bile.

    YanıtlaSil
  2. ben hayatta denemem ve bir dahaki seferinde vicdanı ve utanmayı bırakıp ya uçak ya da toplantıların tamamına gecikme pahasına otel derim..

    YanıtlaSil
  3. gitmeyin!
    hem yoruluyorsunuz hem de sevdiklerinizi merak ettiriyorsunuzdur... kar güzel olsa da, tehlikeli. hele ki uzun yolda...

    YanıtlaSil
  4. çok zorlu ve tehlikeli bir yolculuk olmuş,Allah korumuş sizi.
    ama ona rağmen keyifli dakikalarda olmuş,artık unutulmaz o hatıralar.sevgiler

    YanıtlaSil
  5. çetin bir yolculuk oldu desene...sonunda kötü birşey olacakmış gibi okudum yazını Allah muhafaza...kötü herhangi birşey olmaması sevindirici...

    YanıtlaSil
  6. nini & otuzundan sonra & küçük hala : üçünüz de ne haklısınız.. aslında bile bile lades gibi.. unutmam olası olmayan yolculuklarımdan birisi oldu bu da..

    YanıtlaSil